HÂL…
Sofî, bir yere aşık, oranın sofîsi olmuş. Sofîler arasında, kimi aşk ehli olmuştur. Sofîlikte en büyük rütbe hâldir.
Abdülkadir Geylâni Hazretleri başına üç tane sarık sarmış.
“Neden?” diye sormuşlar.
“Birinci sarık ibtida, şeriat; ikinci sarık insana yol, tarikat; üçüncüsü hakikat, insan Hakk’tır.”
“Bunlardan hangisi üstündür?”
“Hakk ile Hakk olmuş, sevilen kişinin hâliyle hâl olmuş kişi en güzel rütbededir” diye cevap vermiş.
Diyelim ki, acizâne Hazreti Mevlâna’ya büyük bir muhabbet verdin, eserlerini okudun, O’nun hâliyle hâl olursan, makam sahibisin. Ama sofîsin O’nun ahlakıyla, hâliyle hâl olmuyorsun, makam sahibi olamazsın, yolda ikilikte kalırsın.
Yolları kısaltan, insanı en çabuk menzile ulaştıran aşktır. Menzile ulaştığı zaman, aşıkta ikilik kalmaz. Aşığın vücuduna Sevgili hakimdir, başa akıldır, hüküm de O’nundur. Hüküm O’nun olunca, artık sana ait bir şey kalmamıştır.
Hazreti Şems, Mevlâna’ya şöyle seslenmiştir…
“Bihamdülillah, aldı fikrimi Zikrullah.
Küll isen safî, eğer isen sofî, açılır sana bir kapı, ayan olur Cemalullah.
Bu tevhidden maksat, murada ermektir, görünen kendi Zat’ıdır, sanma gayrullah.
Şems-i Tebriz bunu bilir, ehad kalmaz fenâ bulur, bütün bu alem küllî mahvolur, yine bâki Allah kalır..”