MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (91)

Kudüs’teki üç semavi dine gelince…

Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da kırksekiz Peygamber yatar. İlki İbrahim Halilullah, en son İsa Ruhullah, Musa, Yakub, Yusuf, Davud, Süleyman, Zekeriya hepsi orada yatarlar. Mescid-i Aksa’nın kırksekiz penceresi vardır. Kırksekiz pencereden her biri bir Peygamberi temsil eder. Hazreti İsa orada yattığı için oraya Ruhul Kudüs de denir.
Dünyamızda üç tane hadrai kubbe var. Hadra, yeşil demektir. Yeşil irşattır. Birincisi Mescid-i Aksa, ikincisi Medine’de Hazreti Muhammed’in makamı, üçüncüsü Konya’da Cenab-ı Mevlana’nın makamıdır.
Kudüs’e gidip kırksekiz Peygamberi ziyaret eden Hazreti Muhammed ve Hazreti Mevlana’yı da ziyaret etmiş olur. Medine’ye gidip Hazreti Muhammed’i ziyaret eden kırksekiz Nebi ile Hazreti Mevlana’yı ziyaret etmiş olur. Hazreti Mevlana’yı Konya’da ziyaret eden Mescid-i Aksa ve Medine’yi de ziyaret etmiş olur. Bu nasıl oluyor? Bir gün Sultan Veled Hazretleri manasında (rüyasında) bir cenazenin sayısız nurlu sima tarafından kendi dergahlarına getirildiğini görür. O nurlu simaları görünce büyük bir coşku içinde cenazeye koşar ve taşıyanlara, “Bu cenaze kimdir nereye götürülüyor?” diye sorar. “Tabutun içindeki Hazreti İbrahim Halilullah, bizler de gelmiş geçmiş Peygamberleriz. Hazreti İbrahim Halilullah’ı Kudüs’ten sizin oraya taşıyoruz ve bizler de taşınıyoruz” diye cevap verirler.
Sabah babasının huzuruna çıkıp manayı (rüyayı) anlatır. Cenab-ı Mevlana, Sultan Veled’e dönüp semahanenin kapısına şu yazıyı yazın der:
“Kimin haccından şüphesi varsa gelsin burayı ziyaret etsin hacı tam olsun. İbrahim Halilullah bedenen Kudüs’te, ruhen buradadır.”
Türbe-i Saadet’deki o yazı bu manadan (rüyadan) sonra yazılmıştır. Bir yerde Hazreti Mevlana, Makam-ı İbrahim’dir.
Hazreti Mevlana, Hakk’a yürüdükten sonra, Molla-i Cami Hazretleri, Hüsameddin Çelebi’ye bir ikindi vakti taziyeye gelip, “Allah sizlere sabırlar versin. Mana güneşi gönüllere sırlandı. Sizden ikindi namazını kıldırmanızı istiyoruz” der.
Hüsameddin Çelebi, “Bizde imamiyete çıkmak yoktur, aramızdan bir hoca ya da hafız imamlık yapar. Biz dosta cemal tutmakla mükellefiz” dese de, “Hazreti Muhammed aşkına, Hazreti Ali, Hazreti Mevlana aşkına imamiyete senin çıkmanı istiyorum” diye ısrara edince, büyük hürmetinden namaz kıldırmak için doğrulur.
Hüsameddin Çelebi, (selam olsun üzerine) sekiz rekatı bir şiir okuyup tekbir çekerek kıldırır.
Cemaattekiler, “Biz bu yaşa geldik şiirle namaz ne gördük ne duyduk” derler.
Namazdan sonra Molla-i Cami Hazretlerine giderek, “Efendi Hazretleri vakit geç olmadan ikindi namazını bir daha eda edelim kazaya kalmasın. Çünkü şiirle kıldırdı” derler.
“Böyle bir namazı hiçbir yerde bulamazsınız o kadar temiz bir dille Allah’a yöenlip, bizi kıyamda, secdede tuttu ki bu namaz kabul olmayacak da hangi namaz kabul olacak” diyerek onayladığını belirtir.
Daha sonra oradan kalkıp Cenab-ı Pir’in makamını ziyarete gider. Daha kapıdan girer girmez, Hazreti Pir’in ruhaniyeti Molla-i Cami’nin vücudunu sarar, emekleyerek kubura gelip gözyaşları dökmeye başlar. Merakla yanına gelen talebelerine, “Hazreti Mevlana’nın kişiliğini şimdi benim dilimden dinleyin ve yazın” der.
“Ulya-yı Kübra mısın? Kabe-i Beytullah mısın?
Asuman ferk eylemedi, Mevlan mısın, Mevlana mısın?”
Bu yazı bugün Türbe-i Saadet’in etrafında yazılıdır.
Cenab-ı Mevlana, dinler üstü bir kişi, kerem dolu bir varlıktır. Bütün dinlere saygı duyar, bütün Peygamberleri bir görür, onun için bütün dünya onu sever. İnşallah hepimiz ona layık oluruz.