Şükretmek…
Bir Yahudî vardı. Hazreti Muhammed’in ashâbından birinin evinin üst katında otururdu. Yahudî’nin üst kattaki evinden bütün lağımlar, pislikler o zâtın evine akardı. Böyle olduğu hâlde o, teşekkür eder, sıkıntısını belli etmezdi.
Ailesine de, Yahudî’ye teşekkür etmelerini, işi belli etmemelerini buyurdu. Böylece sekiz yıl geçti. Derken ashâbtan olan o zât öldü.
Yahudî, ev halkına tâziyede bulunmak için aşağı kata indi. Evdeki pislikleri, pisliklerin aktığı delikleri görünce bunca zamandır olup biteni anladı. Pek üzüldü, pişmanlık duydu.
Ölen zâtın karısına, ne diye bana haber vermediniz, niçin boyuna teşekkür edip durdunuz? dedi.
Ev halkı, o bizden hep teşekkür etmemizi isterdi. Teşekkürden vazgeçmememizi söylerdi, dediler.
Yahudî imana geldi, Müslüman oldu.
Şükretmek avlanmaktır. Nimeti çoğaltır. Şikâyet yerine şükredin. Şükretmek, nimetleri kendine çeken bir mânevî iptir. Nimetle kuşatılmış olsan bile, onları kendine çekmezsen, nimetten mahrûm kalırsın.
Birisi, Mevlâna’ya sordu: Şükretmemenin nedeni nedir?
Hazreti Mevlâna şöyle buyurdu: Şükre engel olan, ham umut beslemektir. Ham umut besleyenin gönlündeki istek, çok fazla olduğu için, gönlüne koyduğundan daha az şeye ulaşınca şükretmedi.
O kişinin, kendindeki ayıp ve kusurdan haberi yoktur. Ham umut, pişmemiş ekmeğe veya çiğ et yemeye benzer. Bundan da şükretmeme hastalığı doğar.
Rubaîler:
“Yaşayışın rahatı, huzuru o güzelle beraber bulunmadadır. Ondan ayrı düşersen, o güzel rahatı da, huzuru da alır götürür. Sen de rahattan ve huzurdan ayrı düşersin.
Senin sevgin eteğimi tutmuş da bana diyor ki: ‘Benim bu sevgim, o sevgilinin sevgisinden; aslında bu sevgi benim sevgim değil, gerçek sevgilinin sevgisidir.’ Sana bu sevgiyi lütfettiği için ona şükret!”
“Allah’a binlerce hamd, binlerce şükür ki, senin aşkın bütün dünyaya kanat açtı.
Senin güzel yüzünün sabahına kavuşmak için, ihtiyar dünya, bir ömürdür seher vaktinde evrâd okuyor.”
“Kalbine aşk ateşi düşen her varlık, aslına kavuşmak için çırpınmada, dönüp durmaktadır. Aslının aslı ile buluşmak için yokluk da apaşikâr el çırpmadadır.
Her ot yeşermiş, güzel, hoş bir hâlde gülümsüyor. Her zerre; ‘Sabır sıkıntı’nın anahtarıdır!’ ‘Şükür de Allah’tan razı olmanın anahtarıdır!’ diye nârâlar atmaktadır.”