FİHÎ MÂ-FÎH’DEN SOHBETLER – 4

Şükretmek…

Bir Yahudî vardı. Hazreti Muhammed’in ashâbından birinin evinin üst katında otururdu. Yahudî’nin üst kattaki evinden bütün lağımlar, pislikler o zâtın evine akardı. Böyle olduğu hâlde o, teşekkür eder, sıkıntısını belli etmezdi.

Ailesine de, Yahudî’ye teşekkür etmelerini, işi belli etmemelerini buyurdu. Böylece sekiz yıl geçti. Derken ashâbtan olan o zât öldü.

Yahudî, ev halkına tâziyede bulunmak için aşağı kata indi. Evdeki pislikleri, pisliklerin aktığı delikleri görünce bunca zamandır olup biteni anladı. Pek üzüldü, pişmanlık duydu.

Ölen zâtın karısına, ne diye bana haber vermediniz, niçin boyuna teşekkür edip durdunuz? dedi.

Ev halkı, o bizden hep teşekkür etmemizi isterdi. Teşekkürden vazgeçmememizi söylerdi, dediler.

Yahudî imana geldi, Müslüman oldu.

Şükretmek avlanmaktır. Nimeti çoğaltır. Şikâyet yerine şükredin. Şükretmek, nimetleri kendine çeken bir mânevî iptir. Nimetle kuşatılmış olsan bile, onları kendine çekmezsen, nimetten mahrûm kalırsın.

Birisi, Mevlâna’ya sordu: Şükretmemenin nedeni nedir?

Hazreti Mevlâna şöyle buyurdu: Şükre engel olan, ham umut beslemektir. Ham umut besleyenin gönlündeki istek, çok fazla olduğu için, gönlüne koyduğundan daha az şeye ulaşınca şükretmedi.

O kişinin, kendindeki ayıp ve kusurdan haberi yoktur. Ham umut, pişmemiş ekmeğe veya çiğ et yemeye benzer. Bundan da şükretmeme hastalığı doğar.

Rubaîler:

“Yaşayışın rahatı, huzuru o güzelle beraber bulunmadadır. Ondan ayrı düşersen, o güzel rahatı da, huzuru da alır götürür. Sen de rahattan ve huzurdan ayrı düşersin. 

Senin sevgin eteğimi tutmuş da bana diyor ki: ‘Benim bu sevgim, o sevgilinin sevgisinden; aslında bu sevgi benim sevgim değil, gerçek sevgilinin sevgisidir.’ Sana bu sevgiyi lütfettiği için ona şükret!”

“Allah’a binlerce hamd, binlerce şükür ki, senin aşkın bütün dünyaya kanat açtı. 

Senin güzel yüzünün sabahına kavuşmak için, ihtiyar dünya, bir ömürdür seher vaktinde evrâd okuyor.”

“Kalbine aşk ateşi düşen her varlık, aslına kavuşmak için çırpınmada, dönüp durmaktadır. Aslının aslı ile buluşmak için yokluk da apaşikâr el çırpmadadır. 

Her ot yeşermiş, güzel, hoş bir hâlde gülümsüyor. Her zerre; ‘Sabır sıkıntı’nın anahtarıdır!’ ‘Şükür de Allah’tan razı olmanın anahtarıdır!’ diye nârâlar atmaktadır.”

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (89)

Bizler, bu yolda ilerlemeye çalışıyoruz, gayret gösteriyoruz ama zaman zaman benliğimizin ve nefsimizin tuzaklarına düşüyoruz. Bir iyi, bir kötü gidiyoruz. Ne yapmamız lazım?

Bir gün Peygamber Efendimize sormuşlar, “Hayat bir nefese bağlı, bu nefes çıkıp da gelmezse ölürüz. Dünya muhabbetinde iken, bu nefes çıkarsa bizim halimiz ne olur?” Hazreti Muhammed’in verdiği cevap: “Ben yolcunun ikrarına bakarım. Eğer bana ikrar vermiş, beni gönlünde taşıyor ise ben ona şefaat ederim.”
Bazen, bazı kişiler insanı sinire, hırsa sürükler. Bir estağfurullah çeker yaptığın şeyden nadim olursan tekrar güzelliğe girersin. Konunun üzerinde durup, ben haklıyım, v.s. diye ısrar edersen, sen özünden çıkmış, karşı tarafın konusu ile muhabbettesin, Hakk’ı bırakmışsın onun zikrediyorsun. Bu sana ateş verir, hüzün, sıkıntı verir. Orada durma, bundan kurtul, özüne geri dön. “Hasbinallah ve nimel vekil – Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” de. Bunun manası, Allah’ım sana güvendim seni vekil ettim işimi sana bırakıyorum, demektir.

 

Bu yolda şikayet etmek yok, hep hamd edeceğiz. Halimizden çok memnun olursak şükredeceğiz ama dünya istekleri bitmiyor. Her şey yolunda olsa bile, isteklerimiz olduğu sürece şükretmeyecek miyiz?

Dünya istekleri bitmez, birini verir, başka bir şey istersin. İnsanlar zora düştüler mi Allah’ı anıyorlar. Zora düşmediklerinde kendi alemlerinde, nefslerinde vakit geçiriyorlar. Burada sizi uyandırıyor diyoruz ki: Sağlığın yerinde, işin düzgün, aile çevren de iyi halde ise sorulduğunda, “Çok şükür Rabbime iyiyim” dersin. “Sağlığımı vermişsin, annemin, babamın, kardeşlerimin, dostlarımın da bir sıkıntıları yok. Allah’ım sana ne kadar şükretsem az” diyeceksin. Bu güzellikleri verdiği için kalkıp bir şükür zikri yapabilir, bir şükür namazı kılabilirsin. Kılmaktan misal olarak iki rekat sünnet, iki rekat farzı kast etmiyoruz. Kılmanın manası kabullenmektir. Rabbini kıl gönlünde. İstersen namaz kılabilirsin, o erkandır.
Farz edelim ki biraz rahatsızsın ya da evinin düzeni iyi değil, işlerin bozuksa münacatlarda bulunur, Allah’tan istersin. “Nasılsın?” diye sorulduğunda çok şükür iyiyim, demez, “Hamd olsun” dersin. Allah’a hamd eder, şükretmezsin. Neden şükretmezsin? İhtiyaçların yerine gelmemiş, sıkıntılı durumdasın. “Çok şükür “dersen, demek ki memnunsun biraz daha hüzün vereyim de çek der, sıkıntın daha artar.
Biri sana bir şey verse, “Teşekkür ederim” dersin. O sana sağlık, iş, güzel dostlar vermiş, hatta kendini de sana vermiş. Onun kudretiyle görüyor ve işitiyorsun. Neden şükretmeyeceksin? Hastalıkta, sıkıntıda Allah’a hamd var, isyan yok.