MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (100)

Kur’an-ı Natık, tam olarak ne manaya gelir?

Bir insan, ehli iman, Resulüne ve kitabına bağlı ise Kur’an onunla dile geldiği için o insan canlı Kur’an’dır. Kur’an-ı Kerim rafta durursa sen onun ehli değilsen, ona da Kur’an-ı Sabir derler. O, insanla dile geldiği için, güzel bir insan ele alırsa orada ortalığa can verir, güzellikler meydana gelir, Kur’an orada canlanır. O güzellik Hazreti Ali’ye verilmiştir, selam olsun üzerine.
Şam Valisi, Hazreti Ali’yi hiçbir türlü yenemeyince, ne kadar Kur’an-ı Kerim varsa toplattı, sonra sayfalarını mızraklara koydurup, askerlerine Hazreti Ali’ye karşı yürümelerini emretti. Hazreti Ali taraftarları, mızraklarda Kur’an’ı görünce kılıçlarını kınlarından çıkarmadılar. “Biz Kur’an’a karşı savaşamayız” dediler. Hazreti Ali o zaman, “Çekin kılıçları, yürüyün üzerlerine, mızraklardaki Kur’an sayfaları Kur’an-ı Sabit’tir, insansız dile gelmez. Ben Kur’an-ı Natık’ım, canlı Kur’an’ım” dedi. Yanındaki bir sürü mollalar, Hazreti Ali’ye ayetler okudular, fetvalar verdiler. Hazreti Ali, “Siz Kur’an’ı benden daha iyi bilemezsiniz, ben onun özüyüm” dediyse de, anlamadılar, ayetlerden bahsettiler. Baktı ki, bunlar askerden daha cahil, asker de bunlara inanıyor, savaşı bıraktı.
Bir gün, Hazreti Muhammed, selam olsun üzerine, sahabesi ile otururken der ki: “Aranızda kısa bir süre içinde hatim indirecek biri var mı?”
Sahabenin hepsi sustu. Çünkü Kur’an-ı Kerim normal bir şekilde okunursa sekiz saat zaman alır. En hızlı şekilde okunsa bile altı-yedi saatten daha az bir sürede okunmaz.
Hazreti Ali elini kaldırdı ve üç İhlas ve bir Fatiha okudu. Bu bütün Kur’an’a geçerlidir, daha fazla ders almak isteyen, girer içine okur. Hazreti Ali zaten Kur’an-ı Natık. Hazreti Muhammed Efendimiz de Hazreti Ali’yi tasdiklemiştir.
İhlas-ı Şerif’in manası şudur: “Kulhuvallahu ehad, (Ey kul yemin ederim, O Allah için, o ehad sensin). Allahüssamed, (Dünyada senden merti yok). Lem yelid velem yuled, (Ne doğarsın ne de doğurur bir ana senin gibi). Velem yekullehu küfüven ehad, (Sana bir zarar gelmemesi için, bütün bu alemi mahfederim).” Bakın ne kadar büyük bir mana taşımaktadır.
Kur’an-ı Kerim, en büyük zikirdir. Bütün bu kainatta ne varsa, hepsi Hazreti Muhammed Efendimizin dilinden, Kur’an-ı Kerim’de insanlık alemine sunulmuştur. Bu nedenle bir mana ehli, Kur’an-ı Kerim’i ne kadar tefsir etmeye çalışırsa çalışsın, sonunu getiremez. Çünkü ne kadar varlık varsa bu alemde hepsini yazması gerekir.
Fatiha suresine gelince… Misal olarak, İsmail Hakkı Ankarevi, kendisi çok büyük bir alimdi, Fatiha suresine mana vermeye kalkmış ve üçyüz küsur sayfa yazmış. Sonra dönüp yazdıklarına bakmış, görmüş ki daha hiçbir yerde değil, yani daha Fatiha’nın başında; tutmuş kalemi kırmış. “Niye kalemi kırdın?” diye sormuşlar, şu cevabı vermiş: “Lazım gelir ki, tüm kainatı yazayım.” Yani düşünün bir defa, Fatiha suresinin sadece bir ayetinde bile ne kadar derin manalar vardır.
Hazreti Mevlana’mız da, Kur’an-ı Kerim’den çok derin manalar çıkarmış ve demiştir ki: “Bendeniz, Kur’an-ı Kerim’in bir ayetine mana vermeye kalktım; denizler mürekkep oldu, ağaçlar kalem oldu, yapraklar kağıt oldu. Ben manayı yazmaya başladım; denizler kurudu, ağaçlar tükendi, yapraklar bitti, fakat mana bitmedi…”
Mesnevi-i Şerif’inde, Kur’an hakkında yine şöyle buyurur: “Bil ki Kur’an’ın bir zahiri var… zahirin de gizli ve pek kuvvetli bir de içyüzü var. O batının bir batını, onun da bir üçüncü batını var ki onu akıllar anlayamaz, hayran kalır. Kur’an’ın dördüncü batınıysa eşsiz, örneksiz Allah’dan başka kimse görmemiş, kimse bilmemiştir. Oğul, sen Kur’an’ın dış yüzüne bakma… Şeytan da Adem’in topraktan ibaret gördü, hakikatine eremedi! Kur’an’ın zahiri, insana benzer… sureti görünür, meydandadır da canı gizli!..” (Mesnevi, III/4244)

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.