MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (203)

Yaşadığımız bu aleme, aşık olan bir kişi ile aşık olmayan bir kişinin bakışı aynı değildir. Aşık olan kişi, aşkın derin ve samimi dünyasında bireyleri, biçimleri, şekilleri görmez. Aşk, onun için evrene açılan bir kapıdır. Aşık olmayan kişi ise, bu aleme bilimsel yönden bakar. Herşeyi bir beden, bir şekil ve bir biçim olarak görür. Bundan dolayı onun zihni aşık olan kişininki gibi değildir. Buna benzer endişe ve şüpheleri olan birisi, bir gün Hazreti Mevlana’ya soruyor, Mevlana ona şu yanıtı veriyor: “Benimle olduğun sürece hiçbir konuda endişe etmene gerek yok, bana bağlan yeter.” Bunu nasıl açıklarsınız?

Aşık olan kişi kurtuluşa ermiş kişidir. O, Hakk ile Hakk olmuştur. O, daima huzur ve neşe içindedir. Sevgilisinin nurunda yanmaktadır. Onsuz bir saniyesi dahi geçmez, devamlı Sevgilisiyle beraberdir.

“Onlar, bu işlerden kurtulmuşlar, gönül nurunun göründüğü pencerenin önüne oturmuşlar… Gölgelerinin, kendilerinden meydana geldiğini bilmişler, çevik bir hale gelmişlerdir. Bu gül bahçesinde felek havanı, onları yüzlerce defa dövüp ezse bile, bu terkibin aslını görmüş olduklarından artık vehmin ferilerinden pek korkmazlar.” (Mesnevi, III/1725)

Aşık olmayan kişi ise sıkıntılar içindedir, huzuru pek yoktur. Devamlı, bu nasıldır, bu neden böyle, şu neden böyle, diye endişeler içindedir. Ona, ne kadar anlatırsan anlat, başkaları kabul eder ama o kabul etmez, yine bir başka soru ile çıkar. Böyle kişiler kolay kolay bir yere varamazlar. Neden varamazlar? Çünkü sevgi nedir bilmemiş, hiçbir yere sevgisini vermemiş, ya da sevgisi aşka dönüşmemiş. Onun önüne istersen Kur’an-ı Kerim’i koy, istersen İncil’i koy, istersen Tevrat’ı koy, ne kadar delil gösterirsen göster, inanmaz, çünkü teslimiyeti yoktur, içinde daima bir endişe ve şüphe vardır.

“Kabuktan ibaret olan akıl, bir işi yüzlerce delille ancak anlayabilir. Fakat Akl-ı Kül, doğru olduğunu bilmediği yola adımını atar mı hiç? Akıl, defterleri baştanbaşa karalar durur. Aklın aklıysa bütün alemi ayla, doldurur, nurlandırır. O, karadan da kurtulmuştur, aktan da. Onun ayının nuru, gönüle de yayılmıştır, sana da. Cüz’i akıl bu karayla akı, yine kadirden,bir yıldız gibi parlayıp alemi aydınlatan Kadir gecesinden elde etmiştir. Keseyle dağarcığın değeri altındadır. İçinde altın olmayan keseyle dağarcığın ne kıymeti var?” (Mesnevi, III/2530)

Hazreti İsa Ruhullah, cemaatiyle oturmuş, onlara Allah’tan gelen tebliğleri sunuyordu. O konuşurken, cemaati durmadan ona karşı çıkarak, “Neden Allah öyle söyledi? Neden böyle söyledi? Neden bu şekil söylemedi? Öyle söylemiş olsaydı daha iyi olurdu…” diye itirazlarda bulunuyorlardı. Yani akıllarınca Allah’tan daha akıllı çıkmaktaydılar. Hazreti İsa, ne kadar, tebliğlerin kendisine ait olmadığını, Allah’a ait olduklarını onlara izah etmeye çalıştıysa da, cemaati tavırlarını değiştirmedikleri için çok canı sıkıldı ve onların yanlarından koşarak kaçmaya başladı. O böyle topukları ensesine vura vura dağalara doğru kaçarken yolda bir oduncuya rastladı. Oduncu, Hazreti İsa’nın bu haline çok şaşırdı, onun neden kaçtığını merak etti, çünkü arkasında onu kovalayan kimseyi göremiyordu ve Hazreti İsa’yı durdurup sordu: “Ya İsa, neden böyle koşuyorsun? Kimlerden kaçıyorsun?” İsa ona şu cevabı verdi: “Kardeş, ben ahmaklardan kaçıyorum. Onlara ne kadar Allah’tan tebliğler versem boşuna, çünkü onlar Allah’a da kafa tutuyorlar…”

Bir insanın içinde sevgi yoksa, aşk yoksa, ona ne kadar anlatırsan anlat boşunadır, aklı almaz. Ama eğer birinde teslimiyet varsa, o kişinin başı artık teslim olduğu yerdir. Teslimiyeti olan bir insan, sevgisi ve aşkı da varsa, çok çabuk yol alır ve güzelliklere kavuşur.

“İnsan hırsından her şeyi kıldan kıla görür, bilir ama oynayıp salınmasında hayır yoktur, bu oynayış şerle doludur. Benliğini kıracak yerde oyna, salın da şehvet yarasının üstündeki pamuğu çek, kopar. Erler, meydanda oynar, dolanır, kendi kanları içinde raksederler. Varlıklarından kurtuldular mı ellerini çırpar… noksanlarından ayrıldılar mı raksa girerler. Çalgıcıları, içlerinden def çalar… denizler, onların coşkunluğunu görüp köpürür. Sen görmezsin ama onların gayretinden yapraklar bile dalların üstünde el çırpar.” (Mesnevi, III/94)

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.