AŞK VE İMAN – 3

İnsanın benliğinden boşalıp Dostla dolmasının yolu aşktır.

Maarif’de bu hâl şöyle anlatılır:

“Aşk geldi ve damarlarımın, derimin içindeki kanım gibi oldu. Beni benliğimden boşaltıp Dostla doldurdu. Vücudumda en ufak zerreye varıncaya kadar hepsini Dost aldı. Benden bana kalan şey, yalnızca bir isimdir. Geri kalan ne varsa hepsi O’dur.”

Aşkla benliğinden boşalıp, Dostla dolmuş olan, böyle bir mertebeye ermiş bir kimse, iyi ve kötünün de üzerindedir. Ortaksız bir tektir. Sayılı şeylerin dışındadır. Sanki teklik bir tuzladır ve o da o tuzlaya düşmüş ve yok olmuştur da, onda ikilikten eser kalmamıştır.

Maarif’de, Leyla ile Mecnun hikâyesinde bu birlik şöyle dile getirilir:

“Ey benim Rabbim! Senin arayıcın benim veya beni arayan bizzât sensin. Eğer talep hakîki olursa, talep eden kişi ile talep edilen birdir.

Mecnun’a ‘Baş ağrından kurtulmak için kan aldır’ dediler. O da mest bir hâlde olduğundan buna razı oldu. Damarlarından kan alınacağı sırada: Hey! Ne yapıyorsun? Leyla’nın kanını niçin akıtıyorsun? Ben, her ne kadar ismim Mecnun ise de Leyla’nın aşk tuzlasında Leyla oldum ve bende Leyla’dan başka bir şey kalmamıştır, diye bağırdı.”

Kasîde:

“Aşk, benim kadehimle şarap içer, kederlerden kurtulur.

Benim yüksek yardımımın kol ve kanadı olmadıkça, hiçbir gönül tenden yukarıya uçamaz.

Benim inâyet ipim olmadıkça, kimse kuyudan dışarıya çıkamaz.

Anladın ya; mürid için benim yanımdan başka bir emel tarafı, bir yardım kapısı yoktur.

Ölü benim kokumdan dirilir ve ölmez bir devlet bulur.”

AŞK VE İMAN – 1

Âriflerin Menkîbeleri’nde Hazreti Mevlâna şöyle buyurur:

“Bir defa Tanrı’nın güzelliğini görürsen bir daha başkasının yüzüne bakmazsın.”

Hazreti Mevlâna, Hazreti Şems’in hakîki yüzünü gördüğü an, oraya iman edip aşık oldu. O hakîki yüz görününce, gözü ondan başka hiçbir şeyi görmedi. 48 bin kasîde ve beyitlerle, bütün methiyeleri Şems için söyledi. Hazreti Şems’in hakîki yüzünü gördükten sonra kendisi de ona ulaştı, o oldu ve onun nurunda yok oldu.

Yine Âriflerin Menkîbeleri’nde mürşid-i kâmilin hakîki yüzü ile ilgili şöyle bir hikâye nakledilir:

“Semâ esnasında bir mürid daima Hazreti Mevlâna’nın karşısında durur ve şaşkın bir şekilde yüzüne bakardı. Diğer arkadaşlar neşe, sevinç ve eğlence ile meşgul olurlardı.

Mevlâna bir gün bu müride, ‘Niçin karşımda durup dikkatli dikkatli yüzüme bakıyor, semâ yapmıyorsun’ diye buyurdu.

Mürid baş koydu ve, ‘Dünyada senin mübârek yüzünden başka bakılıp seyredilmeye değer bir yüz var mı? Bu kul, mübârek yüzünü seyretmekte bulduğu zevk ve memnuniyeti başka hiçbir kimsenin yüzünde bulmamıştır’ diye cevap verdi.

Mevlâna, ‘Çok iyi, mübârek olsun! Fakat bizim diğer bir gizli yüzümüz vardır ki, sen onu bu gözlerinle göremezsin. O yüze yönelmeye çalış ve o yüzü görmeye gayret göster. Bu gözüken yüz kaybolunca, o gizli yüzü görür ve derhâl tanırsın’ buyurdu.

Rubâi:

“Sevgilinin bize misafir olarak geldiği gün, ne hoş bir gündür. Gözümüz, onun güzel yüzünü görünce, bir güzellikler diyarı olur.

Gönlümüzde ayrılık derdi varsa, onun güneş gibi parlak olan yüzünden o derde dermân bulunur.”

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (9)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Bazen aklımızla bazen de kalbimizle kararlar alıyoruz. Her hangi bir karar alırken aklımızla mı, kalbimizle mi almalıyız?

Mevlana’mız, bir iş yapmaya kalkıştığın zaman, istersen bin kiiye danış, işi yapacağın an kalbine danış, diyor. Kalpteki ses üstündür. Oradan güzel bir ses gelirse o sese uy. Akıl yenilebilir ama kalb yenilmez, orası tevhid yeridir. Oraya biraz kulak verirsen; Allah, Allah, Allah… diye daima tevhidde olduğunu duyarsın. Akıl her yerde gezer, kalb ise bir yerde durmuş, zikrini yapar. Hele o kalbe güzel bir Dost koymuşsan, hiç yenilmezsin.
Kalbinin sesini dinleyeceksin. Hazreti Muhammed, kimsenin aklıyla yola çıkmadı.
Misal, bir iş yapılacağı zaman sahabeye anlatır, fikirlerini dinlerdi. Daha sonra kendi düşüncesini söylediği zaman sahabe onun parlak düşüncesine hayran olur, o yönde hareket ederdi. Çünkü Hazreti Muhammed hep tefekkürdeydi, hep kalbinin sesini dinlerdi.
Hazreti Muhammed’e Nebi olmadan önce toplum tarafından Emin ismi verildi. Yani onun söylediği bütün sözler suret bulacaktır, emin olun, demek istediler. Hazreti Muhammed’in o güzel aklı, Cebrail (as) ismini almıştır. Hocalarımızın, “Hazreti Muhammed’e Cebrail vasıtasıyla, Cenab-ı Allah Kur’an-ın Kerim’i indirdi” diye anlattıkları, o en büyük melek Cebrail, insanın başındaki akıldır. Eğer akıl, güzel bir yerden aşı almışsa, insanı çok güzel yerlere götürür, almamışsa neuzübillah isyanlara düşürür. Onun için Hazreti Muhammed kimsenin eserini okumadı, kimseden akıl almadı, kendi iç duygularıyla Yaratıcıyı kendinde buldu ve hep oradan söz etti.
Allah, insanı bu kadar mukaddes kılmış, cihana hakim kılmış, kendisine temsilci seçmiş. İnsan kişiliğini bulursa hatalara düşmez. Çünkü o Yaratıcı, o Allah, kendi dışında aramaz. O, senin içinde…

Ne güzel buyuruyor Yüce Mevlana ve diyor ki:

“Senin yanındayım, beni uzak görme! Benim yanımdasın, benden ayrılma!
Kendini yaratandan uzak düşen kişinin işi yolunda, uygun olur mu?
Benim gözümle neşelenen göz parlar, keskinleşir, öteleri, gaybı görür. Duyduğu manevi zevkden ötürü mahmurlaşır.
İçinde benim rüzgarımın estiği, sevgimin dolaştığı gönülde, manevi güller açar, nurlarla dolu gül bahçesi olur…”

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (3)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Mevlevilik nedir?

Mevlevilik, hiç ayrım yapmadan hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun bütün insanlık alemine hizmet etmek, Hazreti Mevlana’yı dile getirmek ve Allah’tan söz etmektir.

Mevlana’nın Mesnevi’sini okuyarak onu yaşama geçirmektir. Hazreti Mevlana’yı tanımak, o olmaya çalışmak, onun gibi hayat yaşamaktır ve onu yaşatmaktır. Budur, Mevlevilik. Nasıl Peygamberler ayrım yapmamışsa biz de aynı hizmeti yaparız.

 

Mevlevilikte de zikir ve hizmetler var mıdır?

Tabi, bunların hepsi var. Hazreti Mevlana, daha o devirde, ilk gelen talibe, “Altmışaltı sefer Allah desin” demiş. Tutmaz iki dakika… Zikir bir yana, temiz bir gönülle bu yola gelirseniz, bu yolu her an zikretmekte olursunuz.

Mevlana Hazretleri, yediyüz sene önce söylüyor: “Bu kadar Allah dediniz, daha mı Allah’laşmadınız? Bu kadar Kur’an-ı Kerim okudunuz, daha mı Kur’an’laşmadınız?”

Neden bunları söyledi? Eğer aşkla o tevhide girdiysen, bil ki o zikrin sahibi sensin, senden sanadır o zikir. Çünkü kendinden geçiyorsun. Aşık, kendinde değildir, onun bedeninde varolan Maşuk’tur. Kur’an-ı Kerim’i de aşksız okunduğun için Kur’an’laşamıyorsun. Kur’an-ı Natık olamıyorsun, canlı Kur’an olamıyorsun.

Aşksız derviş, imansız softaya benzer. Derviş de aşkla bağlanmamışsa eğer, derviş değildir. Yol, insana çıkıştır, başka bir yere değil. İnsan, bütün alemin temsilcisidir.

Hazreti Mevlana diyor ki: “Eğer insanlık mertebesine ermişsen, bil ki sen kainatsın, kainat da sensin.” Onun için Hazreti Mevlana, “Küfrü iman bilen bendendir, iman bilmeyen benden değildir” diyor. Hepsi insanın nefsinin suretleridir. Bilmeyenleri hor göremeyiz. Bizim vazifemiz herkese el uzatmak, herkese güler yüz tutmaktır. Eğer hor görüp bırakırsan, sen mertebene ermemişsin demektir.

Hazreti Mevlana’ya sormuşlar, “La ilahe illallah, İllallah, Lahavle, Hayy… bir sürü esma var. Senin zikrin nedir?” diye, “Bizim esmamız Lafza-i Celal’dir” demiş. Yine sormuşlar, “Neden tek esma çekiyorsunuz?” İşte Mevlana’nın verdiği cevap… “Allah’ın bir kuluna bir Allah yetmez mi?”

Yeter ki Allah’ı canı gönülden zikredelim. Burada Lafza-i Celal zikredilir, sonunda da Hu çekilir. Manası Allah’ın birliğine şehadet ediyoruz, demektir.

 

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (2)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Mevlana ve Mevlevilik için dinler üstüdür deniyor. İslamiyet son din ve bütün dinleri kapsadığından buradaki fark nedir? Neden dinler üstü oluyor?

Şu fark vardır… Nasıl Hazreti Muhammed, bütün aleme kucak açıp, hiç ayrım yapmadan hepsine birlikten, kardeşlikten, sevgiden söz etti ise, bunun devamını Hazreti Mevlana yapmıştır, ikiliğe hiç yer vermeden İslam’ın, dinin özünde durmuştur.
Allah, en üstün nimet olarak akıl vermiştir. Onu da insanın başına koymuştur. O akılı Hakk’da tutarsak, daim onu kendimizde görürüz. Bütün kainat Allah’ın zuhurudur, O’nun varlığıdır. Bir müşkülü olan O’na sığınır. O zaman niye bu ikilikler yapılıyor?
Hazreti Musa’ya, Hazreti İsa’ya, Hazreti Muhammed’e bende olan ve gönlüne koyan kişi, hiçbir varlığa kötülük yapamaz. Çünkü Peygamberlerde kötülük yok… Onlar Allah’ın sıfatını taşır. Ancak Peygamberine bende olmayanlar kötülük yapabilirler.
Hazreti Mevlana, Hazreti Muhammed’i, en ince detayına kadar tahsil edip onda kendini yok etmiş, Hazreti Muhammed’in bendesi olarak Allah’a aşık olmuş, böylece Allah ile Allahlaşmış. Böyle biri topluma daima sevgi sunar. Hep sevgi sunulan bir yere herkes koşar. Onun için Konya’daki türbesinde her dinden ziyaretçisi var, onun kapısı herkese açıktır.
Hazreti Muhammed’in dini yüksek ahlak üzerine kuruşmuştur. Ahlak ise toplum için yararlı fikirler üretmektir. Hazreti Muhammed diyor ki: “Ne kadar az bilgili bir insan olursan ol, toplum için yararlı fikirler üretirsen, onların üzerlerindeki yükü hafifletirsen, sen bendensin; ama ne kadar çok bilgin olursa olsun, toplum için karamsar fikirler üretirsen o zaman sen ahlaksızsın, benden değilsin.”
Hazreti Muhammed, bütün dünyanın rahmetidir; Hazreti Muhammed, bütün insanların Peygamberidir. Peygamberlerin hepsi Allah’tan söz ettiler. Biz, Resulallah’ın o yüksek ahlakında duruyoruz.
Allah, kimsenin türbanına, külahına, sakalına, bıyığına bakmaz; gönlüne bakar. Gönlü temizse altın gibidir. Altını çamura at, ayarından bir şey kaybetmez, pas da tutmaz. Ateşte erit, gramından eksik vermez. Öbür madenlerin hepsi eksik verir. Hele girdiler mi çamura, pas da tutarlar. Ehl-i iman sahibi de buna benzer, nerede olursa olsun o Allah ile beraberdir.
Hazreti Mevlana’ya gelince; Mevlana, Muhammed’dir, İsa’dır, MUsa’dır, Davud’dur, Süleyman’dır, bütün Nebilerin tümüdür. Mevlana, ona ne yüzle bakarsan, o yüzle sende tecellisini gösterir. O, birlik aleminin kaynağı, bütün varlıkların özüdür. Mevlana, kainattır, kainat da Mevlana’dır.
Burası, Hazreti Mevlana’nın evi olduğu için hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun, tüm insanlara açık, dinler üstü bir yerdir, tutuculuk yoktur. Tamamen evrensel, insancıl ve yapıcıdır. Sevgiyi, aşkı, ne kadar güzellik varsa onları sunmaktadır.