İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 44

“Hiddetini yenebilen kimse düşmanlarına galip gelir.”

Hüdavendigar Mevlana buyurur, der ki: “Bez yıkayan, güneşe kızar; balık, denize hiddet ederse, bir bak, ziyanı kime? Sonunda bu kızgınlık yüzünden kimin bahtı kararır? Allah seni çirkin yarattıysa kendine gel de bari hem yüzü çirkin, hem huyu çirkin olma!”

Eğer bir insan isyanlarda, küfürlerde yaşıyorsa bu demektir ki, bu kişi hala ikrar verdiği yere teslim olmamış. Söz ile ikrar vermiş ve tekrar akıla düşmüş. Akıla düştüğü için de kolay kolay rahata ve huzura kavuşamaz.

Peki kendini bilen bir insan nasıl davranır? Bizlere en güzel örnek Hazreti Ali Efendimizdir. Sizlere şöyle bir hikaye anlatayım: Bir gün Hazreti Ali, yanında çalışan kölesine atları hazırlamasını, yola koyulacaklarını söyler. Köle cevap vermez ve başını sallamakla yetinir. Hazreti Ali Efendimiz kendi işlerini tamamlayıp tekrar ahıra gelince bir de bakar ki atlar hala hazır değil. Hemen kölesini çağırır ve ona sorar, “Neden atları hazırlamadın? Ben sana atları hazırlamanı buyurmuştum.” Köle ona şöyle bir cevap verir: “Efendi Hazretleri, ben kasten atları hazırlamadım. Seni kızdırmak istedim.” Hazreti Ali Efendimiz, kölenin bu cevabı üzerine, hemen bir tebessümde bulunur. Onu böyle gülerken gören köle şaşkınlıkla, “Efendi Hazretleri şimdi neden böyle gülüyorsun?” diye sorar. Hazreti Ali, “Neden gülmeyeyim? Senin içinde biri var beni kızdırmak istiyor, isyanlara düşürmek istiyor, işte ben de senin o içindekini kızdırmak için gülüyorum.”

Bizler mademki tasavvuf yolundayız, Hazreti Ali Efendimizin yolundayız demektir. O, bütün Piran’ın başıdır.

Bütün dava bulunduğumuz yerin kıymetini bilmektir, nereye teslim olduğumuzu bilmektir, kimi kendimize baş ettiğimizi bilmektir. İnsan bu bilinçle yola koyulmalıdır, yoksa ufak bir şeyden birbirine kızmak, kavga etmek doğru değildir. Benim nazarıma göre teslimiyette yaşayan bir kişi hiçbir zaman kimseye kırıcı sözler sarfetmez, kırıcı konuşana dahi tebessümle karşılık verir. Asabiyete, öfkeye, hiddete izin vermez; nefsine hakim olur, nefsinin kölesi olmaz.

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (134)

“İnsan vücudunda hased, inat, gurur, kibir varsa, başka cehennem arama, o vücud cehennem çukurudur. Ama eğer güzellikler varsa, o vücud cennet bahçesidir” deniliyor. Bir insan, vücudunu nasıl cennet bahçesi haline getirir, ne buyurursunuz Hasan Dede?

Çok güzel bir soru… Bir insanda hased, kıskanma, inat, kibir gibi duygular varsa, bu kişi zaten ateşler içindedir, yani cehennemdedir. Neden? Çünkü cehennem ateşi gibi bir ateştir bu. İnsanı, bildiğimiz ateşe atsalar, o ateş insanı hemen öldürür; fakat hased ateşi hemen öldürmez, günlerce hatta haftalarca seni yer, bitirir.

Hüsameddin Çelebi Hazretleri, hem çok çalışkan hem de çok güzel bir delikanlıymış. Hazreti Mevlana’mız onun hakkında şöyle bir dil sarfetmiştir: “Ey benim gözümün nuru Hüsameddin! Eğer bende, senin bu hizmetlerine karşı bir hased görürse gözlerin, kasem ederim Hazreti Muhammed’e, yüzümdeki nuru hemen alsın.”

Bir insan, cehenneme veyahut cennete nasıl girer? Şimdi bu hasedler, kıskanmalar, kin, nefret gibi duygular, insanı cehennem içinde tutuyor ya; bunun için de Hazreti Mevlana’mız yine buyuruyor ki: “Ey insan! Sen düşünceden ibaretsin. Eğer huzurlu yaşamak istersen, kendini güzel düşüncelere ver.”

Güzel düşüncelerin mana-i sureti hakkında şöyle bir örnek verelim: Bir kişi, eğer güzel düşüncelerle evinin önünü bir çiçek bahçesi haline getirmişse, gecenin hangi vaktinde olursa olsun, uyanıp da ışıkları yaktığı zaman, gözüne o gül bahçesi görünür ve o kişiye huzur verir. Ama eğer bir kişi, karamsar düşüncelerle evinin bahçesini dikenliklerle donatırsa, ki onların da dostları akrepler ve yılanlardır. Gecenin hangi vaktinde olursa olsun, uyanıp ışığı yakarsa, o kişiye de yılanlar, akrepler görünür ve huzursuz olur.

İnsan neyi düşünürse, bakışı orayadır. Bu yüzden güzel düşüncelere verin kendinizi ki, geceniz de gündüzünüz de devamlı huzurlu olsun.