KUR’ÂN VE HADÎSLER IŞIĞINDA HASAN ÇIKAR DEDE SOHBETLERİ / 1

🌹BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Besmele, “Allah’ım senin adınla başlıyorum” demektir.

‘B’ harfinin okunabilmesi için altına bir nokta koymak lâzımdır. ‘S’ harfinin okunabilmesi için de üç nokta koyulur. Yani hep nokta ile bağlanıyor. Nokta, elif oldu. Elif, gökte güneş oldu. Elif, ay oldu, yıldızlar oldu. Elif, dünya oldu. Elif, Allah oldu, Muhammed oldu, hep elif yazıldı.

Kur’ân, baştan aşağı nasihattir ve dünyadaki varlıkları söyler. Nasıl söyler? İnsanla söyler. Kur’ân, kendi kendine hiçbir şey söylemez. Kur’ân, insanla dile gelir. Kur’ân, Allah kelâmıdır, fakat Allah, rüzgârla, bulutla, güneşle dile gelmedi. Allah, bu güzel kelâmları bir benî âdemin dilinden söyledi. Kimdi o benî âdem? Hazreti Muhammed Efendimizdi. O, içindeki kudrete ‘Allah’ ismini verdi ve her an her dakika Allah’ı zikretti.

“Kur’ân okumak ve Allah’ı zikretmek 

imanı kuvvetlendirir.”

(Hadîs-i Şerîf)”

Hazreti Muhammed, Hakk ile Hakk olmuştu, Allah’ın dışında hiçbir varlığı yoktu. O’nun vücudundan işleyen Allah’tı. Allah, teblîgatları ve bilgileri O’nun vasıtasıyla insanlara bildiriyordu. Bu sebeple, Hazreti Muhammed’i sevmek, Allah’ı sevmektir. Hazreti Muhammed’in dışına çıkmak, Allah’ın dışına çıkmaktır.

Bir insan, iman sahibiyse, Resûlüne ve Kitab’ına bağlı ise, Kur’ân onunla dile geldiği için o insan, canlı Kur’ân’dır.

Allah’ın bütün güzellikleri insanla dile gelmiştir. Hazreti Muhammed’i, Hazreti Mevlâna’yı, bütün Pîrân Efendilerimizi ve Evliyâullah’ı sevip saymak, Allah’ı sevmektir, Allah’ı saymaktır. Onlar kalabalık görünürler ama hepsi bir mânâyı taşırlar. Hepsinde Hazreti Muhammed Efendimizin kokusu vardır, hepsinin dilinde aynı tat vardır.

Bizler, Hakk’ı gayrıda aramayalım; bu âlemin fâtihi ve hâkimi insandır.

“Şüphesiz, biz sana apaçık bir fetîh verdik.”

(Fetîh, 1)”

(Hasan Çıkar Dede’nin Dilinden Kur’ân ve Hadîsler Işığında Mevlâna Sohbetleri)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (105)

Hasan Çıkar Dede

Hasan Dede bu alemde en çok ne yapmak istedi, insan toplumuna neyi vermek istedi?

Bütün insanlık alemini bir görmek, hepsini birbirine karşı sevgide saygıda görmek istedi. Onun bütün yaşamı bunu için geçti. Hazreti Muhammed, Hazreti Mevlana ne istediyse biz de aynısını istedik. Hazreti Muhammed’e tam bir imanla yüz tutanlar rahat ettiler. Hazreti İsa’ya, Hazreti Musa’ya yüz tutanlar rahat ettiler. Kim Peygamberlerin sözünün dışına çıkıp egosunda kaldıysa perişan oldu. Çünkü Peygamberler, Evliyalar menfaatsiz dostturlar. Onlar bu dünyaya insanları irşad etmek, gel benim gibi ol, demek için geldiler. Sevdiler, hep sevgiden söz ettiler, hiç usanmadan cemaatlerinin yanlarında bulundular. Onların sözleri ferahlık verip, huzura kavuşturdu. En sonunda gözler açıldı, gönüller büyüdü, ruh ferahlığa kavuştu ve oraya imanla baktılar. Onların gövdeleri kalktıktan sonra kim oraya tam vekalet ettiyse aynını söyler. Hasan Dede ikilik tohumu atmadı, küfrü de iman bildi. Temize dokunamazsın ama öbürleri ile uğraşırsın, küfürde olanları yavaş yavaş bıkmadan yola getirmeye çalıştı.
Hazreti Muhammed’e gayrimüslim bir bedevi misafir gelmişti. Hazreti Muhammed’in bir keçisi vardı. Diyelim iki, üç bakraç süt veriyordu. Bu bedeviyi nasıl doyuracağım diye düşünürken, keçi birkaç misli süt verdi. Bedevi tıka basa karnını doyurdu. Bir vakitten sonra gece sıkıştı fakat kalkamadı, yatağı berbat etti. Sabah kalkınca da Hazreti Muhammed’in serdiği o temiz çarşaflarla, üstünü başını temizleyip, heyecandan haçını unutarak, haber vermeden gitti.
Peygamber Efendimiz, sabahleyin hal hatır sormak, kahvaltı ikram etmek için misafirini kaldırmaya gittiğinde, odada berbat bir koku ile karşılaştı.
Bu pisliği madem ki benim midem kaldırmıyor, bu çarşafları temizlemesi için kimseye veremem diye düşünerek, kuyudan su çekip, tekneyi doldurdu ve o çarşafları kendi elleriyle temizlemeye başladı. Mübarek kimseye yük vermiyor…
Bedevi putunu unuttu ya, bütün inancı ondan, onsuz duramadığından tekrar Hazreti Muhammed’in evine gelip, kapı aralığından baktı. Hazreti Muhammed’i onun pisliklerini temizlerken gördü, utanç içinde içeri girip, selam verdi.
Hazreti Muhammed, “Rahat uyudun mu? Olmuş, insanlık hali, sıkılma. Niçin geldin?” diye sordu.
“Putum için.”
“Al putunu.”
“Hayır istemiyorum. Senin gibi büyük insan zor bulunur, senin yoluna girmek istiyorum” diyerek Peygamber Efendimizin elini öptü. Daha sonra da, “Benim halim ne olacak? Ben doyamıyorum” der.
“Bundan sonra çok az şeyle doyacaksın.”
“Nasıl?”
Hazreti Muhammed, ona güzel bir nasihatte bulundu.
“Yemeğe başlarken, Besmele çekeceksin. Hakk’ı düşün, Allah sana yardımcı olacaktır.”
O doymayan adam Besmele çektikten sonra, Hakk’ı düşününce iştahı kesildi, çok azla misal çeyrek ekmekle doydu ve çok güzel bir insan oldu. Kim onu insanlığa sürükledi? Hazreti Muhammed’in büyüklüğü. Öf, uğraşamam demedi. Ya sabır diyerek, hizmete girdi.
Hazreti Mevlana, bir gün ılıcaya gitmişti, o sırada havuzda cüzzamlılar yıkanıyordu. Hazreti Mevlana gelince cüzzamlıları çıkarıp, suyu temizleyip, elma yaprakları atmak istediler. Hazreti Mevlana, “Hiç kimseye dokunmayın” diye seslendi. Cüzzamlılarla beraber yıkanarak, onlara su atıp onlarla hasbıhal oldu. Hazreti Mevlana’nın onlara su atmasıyla yaraları şifa buldu.
İnsan olmak çok zor. O derdi veren de, dermanı veren de Allah. Madem elçisin, her şeye katlanacaksın. O, seni imtihana tutuyor, ben yapamam, edemem demek yok.