MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 54

ALLAH’I ZİKRETMEK…🌹

Mahmut Efendi (Mahmut Dipşar): Bayezid-i Bestamî Hazretlerinin bir hikâyesi var, şöyle ki: Bayezid-i Bestamî Hazretleri, Hacca gitmeden önce bütün o civardaki velîlerin evlerini dolaşmış. Hepsinden destûr istemiş. 

İçlerinde bir doksan yaşlarında bir velî varmış. Bayezid-i Bestamî Hazretlerine sormuş: “Kaç para ayırdın sen bu işe?” 

O da demiş, “Şu kadar.” 

Bunun üzerine velî demiş ki: “Sen gel o parayı benim postumun altına koy. Benim etrafımda yedi kere dön. Çünkü Allah, o evde bir defa doğdu ve oradan çıktı, ama benim gönlüme bir defa girdi ve bir daha çıkmadı…” 

Hasan Dede (Hasan Çıkar): Buna benzer bir de, Selçuklu Hükümdârının hanımı, Gürcü Hatun’un hikâyesi vardır. Gürcü Hatun, Hazreti Mevlâna’ya çok düşkünmüş. Bir gün niyetlenmiş Hacca gitmeye, fakat gitmeden evvel Hazreti Mevlâna’dan helâllik alıp öyle yola koyulmak için onun fakirhânesine gelmiş. Hazreti Mevlâna, onu karşılamış ve bir zaman sonra sohbet uzayınca vakit yatsı namazına gelmiş. Yatsı namazını beraber edâ etmişler. Namazın sonunda, Gürcü Hatun tam sağına dönüp selâm verirken, bir bakmış ki Kâbe-i Beytullah, Hazreti Mevlâna’nın başı ucunda semâ ediyor. O anda bir çığlık atmış ve namazı bırakmış ve başını secdeye vurmuş. 

Hazreti Pîr, namazını sonlandırdıktan sonra Gürcü Hatun’u o vaziyette görünce, sormuş: “Ne oldu Gürcü Hatun? Bu hâlin nedir?” 

Gürcü Hatun cevap vermiş: “Ben Hacca gitmekten vazgeçtim. Kâbe, senin huzûruna gelmiş, seni tavaf ediyor.” 

Ve bütün dünyalıklarını Hazreti Mevlâna’nın müridlerine dağıtmış. Cenâb-ı Mevlâna da onun Hacc’ını tebrik etmiş.

Mahmut Efendi (Mahmut Dipşar): Yine Mesnevî-i Şerîf’de Hazreti Mevlâna, Hazreti Resûlallah’ın bir hadîsinin tefsîrini yaparken şöyle buyuruyor: “‘Kendini unutup Allah’ı zikret’ âyetinin mânâsı şudur: Kendinle olduğun vakit Hakk’ı zikretmekle şirk işlemiş oluyorsun” Ne dersiniz Hasan Dede? 

Hasan Dede (Hasan Çıkar): Bir kişi, kendinden geçmeden zikre girdiği zaman, ikilik yaratmış olur. O ayrı, sen ayrı. Aslında, O’nun güzelliklerini dile getirdiğimiz zaman, O en güzel şekilde zikredilmiş oluyor. Diğer taraftan da, insan kalkarsa, Allah’ı kendi dışında zikretsin, o zaman tabii ki şirk işlemiş olur, çünkü teslîmiyetten, Allah’ın birliğinden çıkmış oluyor.

Yunus Emre, selâm olsun üzerine, şöyle der:

“Hem sen varsın, hem O var; senin gözünde diken var, sen o dikeni göremiyorsun.” 

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (121)

Mahşer ve ahiret hakkında ne buyurursunuz Hasan Dede?

Hazreti Mevlana şöyle buyurur der ki: “Mahşeri görmek istersen gündüze bak, ahireti görmek istersen geceye bak.”

Sakın geceyi mahşerle karıştırmayın. Gündüz işine gücüne koyuldun, daldın dünyalık peşine, şimdi gece oldu mu da dön Yaratanına, onunla bir pazar kur, mahşerin sıkıntısını geceye taşıma. İnsanı en çok korkak yapan, vücutta titreme, ürperti yapan, sıkıntı veren ne varsa hepsinin sebebi nefstir. Hiçbiri iman edilen yerin ürünü değillerdir. Bu yol kolay bir yol değildir, ama karınca misali olsa da yine yol alınır. Bir hikaye var; bir karınca niyet etmiş Hacca gidecek, ona demişler, sen bu halinle nasıl varırsın Hacca? Karınca da demiş, bir kervan Hacca gidiyor ya, ben de o kervanda birinin heybesine takılırım, onlarla belki Hacca varırım. Bizler de ne kadar kendimizi doğru yola sevketmeye çalışırsak, bakarsın belki bir gün bir yerlere varırız.

Bir gün Hazreti Mevlana’ya sormuşlar, “Bir insan bu güzelliklere nasıl erer?” Mevlana şöyle cevap vermiş: “Mıknatısın vazifesi iğneleri kendine çekmektir, sen de belki bu hayatta bıçak gibisin, herşeyi kesip biçiyorsun; senin de bir gün mıknatıs gibi olman için, kendini o mıknatısa sürtersen, bakarsın sana da bulaşır mıknatıslık, sen de başlarsın iğneleri çekmeye.”

İşte bizlerde de ne kadar benlikler, senlikler varsa, eğer Hazreti Mevlana’nın, selam olsun üzerine, güzel huylarıyla huylanmaya kalkarsak, bize de o güzellikler bulaşır, o zaman bizler de güzel birer insan olmaya yola koyuluruz. Ama eğer Mevlana sadece dilde, gönülde yok ise, Muhammed dilde, gönülde yok ise, Mürşid dilde, gönülde yok ise, bizler ne zaman büyüyüp olgun bir insan olacağız? Günler hızla geçip gidiyor. Günler olmuş saat, haftalar olmuş gün, yıl olmuş ay, ömür elden gidiyor, gün gelecek kapı çalınacak, o zaman hangi yüzle çıkacağız karşısına?

İşte Hazreti Muhammed Efendimiz, selam olsun üzerine, bir akşam vitr-i vacib namazının 13. rekatını eda ederken, perde kalktı gözünden ve bütün bu alemin, hatta yanında bulunanların dahi hakikatte kim olduklarını gördü ve o zaman, “Ya Rabb, sana sığınırım” buyurdu.

Yine Hazreti Mevlana’mızın güzel bir seslenişi var, şöyle der: “Akıllı geçinen bir kişi, bir Allah muhabbetinin peşine koşmaz da, bir küfürbaz koşarsa, küfürbaz benim için o akıllı kişiden daha hayırlıdır.”

Akıllı geçinen kalmış akılda, küfürbaz olan küfrünün farkına varmış nadim olmaya çalışıyor, bu durumda küfürbaz elbette ki daha hayırlıdır. Allah’ın akıla ihtiyacı yok, O zaten Küll-i Akıl’dır.