MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 18

İNSANIN HAKÎKATİ…🌹

Mahmut Efendi: Hasan Dede, Cenâb-ı Mevlâna Hazretleri (Tîn Sûresi) Vettîni Vezzeytûni sûresindeki “Biz insanı en güzel şekilde yarattık” âyetini yorumlarken şöyle buyuruyor: “Şunu iyi bil ki en değerli inci candır. İnsan değer bakımından arştan bile üstündür. İnsan, hayale ve düşünceye sığmayacak kadar büyüktür. Bu paha biçilmez olan insanın değerini ve hakîkatini söylesem ben de yanarım, bütün dünya da yanar. İnsan sûreti yaradılış itibâriyle dünyanın çok küçük bir parçasıdır, eti ve kemiği ile diğer varlıklar gibidir, fakat sıfat ve mezîyet bakımından onu dünyanın aslı bil. Ben insanı kıyâmete kadar anlatsam yine de bitiremem. İnsan dünyanın sırlarını ihtivâ eden bir kitap gibidir, insan da o kitabın baş yazısı. Ne dediğimi düşün ve bu mesleyi iyi anla.” Yani demek ki âlem insanın aynı, Hakk’ın aynı. Ama insan bunu fark edemiyor. Siz bu konuda ne buyurursunuz?

Hasan Dede: Hazreti Mevlâna, insan bedenini bir sandığa benzetir. Daha bu sandık açılmadığı ve kişi iç âleminde kaldığı için devamlı ıstıraptadır. İnsan, sevgisini, muhabbetini, aşkını yüce bir yere sunarsa, o kişide artık kendi kişiliği kalmaz ve sevgisini, muhabbetini ve aşkını sunduğu yer artık onda varlığını gösterir. Yaşadığımız bu âlem, insan yanında çok cüzî bir varlıktır. Ama bunu dille ne kadar anlatmaya kalksak da, yine kişinin aklının aldığı nisbette bilgi sunabiliriz. 

Şöyle anlatmaya çalışalım; dünya ilk yaratıldğında kaba bir hâldeydi. Eğer bu kaba hâliyle kalmış olsaydı, insanlar ilkel bir şekilde yaşamlarını sürdürmek zorunda kalacaklardı. Fakat Allah, dünyayı yarattı ve sonra bütün varlıkları yarattı, en son insanı yarattı, insanda kendini yarattı. Ve baktığınızda misâl olarak, insanın bir düşüncesinden bir gökdelen çıkabiliyor. 50 kat, belki 100 kat bir gökdelen, yani nerdeyse bir gökdelene bir kasaba sığıyor. Fakat sonuçta insandan çıktı bu mimari. Belki 5 ay belki de 6 ay sonra bitirip orada dolaştığında gökdelenin içinde ufacık bir zerre gibi kaldı. Sûreten o gökdelenin kapısını bile içine alamaz insan, ama aslında onun düşüncesinin, aklının ürünüdür o gökdelen. Demek oluyor ki, insan tamamen düşünceden ibârettir. Bir insan huzurlu olmak isterse en başta şunu düşünmesi lâzım; en büyük akıl sahibi Hazreti Muhammed’dir, Onu bulmak için de Mürşidiyle yola koyulması ve orayla aklını büyütmesi gereklidir. Yolcuya ondan sonra çok şeyler sunulur, fakat yolcu bunları ancak Mürşidiyle paylaşır. Neden? Çünkü bunlar herkese anlatılacak şeyler değildir, anlatmaya kalkışılırsa insanların akılları almaz. Bu yüzden Hazreti Mevlâna, “Ben insanı anlatmaya kalksam kıyâmete kadar anlatamam” buyuruyor. Ancak anlayan biri çıkarsa o zaman konuşulur, muhabbet olur. Hazreti Mevlâna ve Hazreti Şems gibi, onlar birer mânevî denizdiler. Hazreti Resûlallah ve Hazreti Ali gibi, Resûlallah binbir sırrın anahtarını Hazreti Ali’ye vermiştir ve Onu bütün Velîlerin başı kılmıştır. Hepsinin Şâh’ı Hazreti Ali Efendimizdir. 

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…


MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (9)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Bazen aklımızla bazen de kalbimizle kararlar alıyoruz. Her hangi bir karar alırken aklımızla mı, kalbimizle mi almalıyız?

Mevlana’mız, bir iş yapmaya kalkıştığın zaman, istersen bin kiiye danış, işi yapacağın an kalbine danış, diyor. Kalpteki ses üstündür. Oradan güzel bir ses gelirse o sese uy. Akıl yenilebilir ama kalb yenilmez, orası tevhid yeridir. Oraya biraz kulak verirsen; Allah, Allah, Allah… diye daima tevhidde olduğunu duyarsın. Akıl her yerde gezer, kalb ise bir yerde durmuş, zikrini yapar. Hele o kalbe güzel bir Dost koymuşsan, hiç yenilmezsin.
Kalbinin sesini dinleyeceksin. Hazreti Muhammed, kimsenin aklıyla yola çıkmadı.
Misal, bir iş yapılacağı zaman sahabeye anlatır, fikirlerini dinlerdi. Daha sonra kendi düşüncesini söylediği zaman sahabe onun parlak düşüncesine hayran olur, o yönde hareket ederdi. Çünkü Hazreti Muhammed hep tefekkürdeydi, hep kalbinin sesini dinlerdi.
Hazreti Muhammed’e Nebi olmadan önce toplum tarafından Emin ismi verildi. Yani onun söylediği bütün sözler suret bulacaktır, emin olun, demek istediler. Hazreti Muhammed’in o güzel aklı, Cebrail (as) ismini almıştır. Hocalarımızın, “Hazreti Muhammed’e Cebrail vasıtasıyla, Cenab-ı Allah Kur’an-ın Kerim’i indirdi” diye anlattıkları, o en büyük melek Cebrail, insanın başındaki akıldır. Eğer akıl, güzel bir yerden aşı almışsa, insanı çok güzel yerlere götürür, almamışsa neuzübillah isyanlara düşürür. Onun için Hazreti Muhammed kimsenin eserini okumadı, kimseden akıl almadı, kendi iç duygularıyla Yaratıcıyı kendinde buldu ve hep oradan söz etti.
Allah, insanı bu kadar mukaddes kılmış, cihana hakim kılmış, kendisine temsilci seçmiş. İnsan kişiliğini bulursa hatalara düşmez. Çünkü o Yaratıcı, o Allah, kendi dışında aramaz. O, senin içinde…

Ne güzel buyuruyor Yüce Mevlana ve diyor ki:

“Senin yanındayım, beni uzak görme! Benim yanımdasın, benden ayrılma!
Kendini yaratandan uzak düşen kişinin işi yolunda, uygun olur mu?
Benim gözümle neşelenen göz parlar, keskinleşir, öteleri, gaybı görür. Duyduğu manevi zevkden ötürü mahmurlaşır.
İçinde benim rüzgarımın estiği, sevgimin dolaştığı gönülde, manevi güller açar, nurlarla dolu gül bahçesi olur…”

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (5)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Evrensel Mevlana Aşıkları Vakfı grubu, kadın semazenlerin olduğu tek grup. Avrupa’da özellikle Türkiye’de kadın erkek ayrımı ile ilgili çok şey duyuyoruz. Grubunuzda kadın ve erkeklerin birlikte sema etmelerinin bir nedeni var mıdır? Ya da siz hangi nedenden dolayı bunu uyguluyorsunuz?

Biz, Hazreti Mevlana’nın felsefesini suretleştirdik. Hazreti Mevlana, şair değil, büyük bir mütefekkirdir.

Hazreti Mevlana’nın yaklaşık sekizyüz sene önce bir seslenişi var:

“Her ne isen yine gel,
İster kafir ol, ister putperest ol,
İstersen yüz kere tövbeni bozmuş ol, yine gel.
Burası bir umut kapısıdır, umutsuzluk kapısı değil, yine gel…”

İster erkek, ister kadın, ister kafir, ister putperest ol gel, burası umut kapısıdır, diyerek herkesi davet ediyor. Her neysen yine gel, sözünde ayırım yapmadan kadını da, erkeği de çağırıyor.
Hazreti Mevlana’nın bugün Konya’da bulunduğu mekan, babası Sultan’ül-Ulema Hazretlerine aitti. Sultan’ül-Ulema Hazretleri, Nakşi tarikatına mensuptu. Onların felsefesinde kadın ve erkek ayrılırlar. Ancak, Hazreti Mevlana, her Perşembe kadınlar tarafından da davet edilmiş ve kadınlarla bir arada sema meydanı açmıştır.
16. Yüzyılda Afyon’da, kadın erkek bir arada sema meydanı açan, Hazreti Mevlana’nın torunu Divane Mehmet Hazretleridir. Bu zat, saraydan beslenmediği için Hazreti Mevlana’nın birlik görüşünü ortaya çıkardı. Kızı Güneş Bacı da posta oturdu, şeyhlik yaptı. O, Hakk’a yürüdükten sonra bu güzellik örtüldü, kadınları çıkarmadılar.
Hazreti Mevlana’nın bakışında kadın, erkek ayrımı yoktur, hepsi birdir. Madem ki hepsi bir, kadının da gönlünde sema etmek yatıyorsa, bir er gibi meydana çıksın. Neden biz onun gönlünü yasaklayalım, meydana çıkarmayalım?
1993 yılında kadınları semaya çıkardım. O günden bu güne kadar kadın, erkek bir arada sema etmektedirler. Bu grup yaşadıkça, bu hizmeti devam ettirecek. İslam’da ümre ve hacca gittiğinde kadın erkek bir arada Kabe’yi tavaf eder. Hatta hac zamanı daha da kalabalık olur, birbirlerine omuz omuza yapışırlar. Kabe’yi tavaf etmek de bir semadır. Orada mübah da, burada neden mübah olmasın? Allah katında kadın erkek ayrımı yok, ikisi de bir; ikisi de insan…
Hacı Bektaşi Veli sormuş: “Siz kadına karşı geliyorsunuz; söyleyin şimdi bana, arslanın dişisine ne derler?” Demişler: “Dişi arslan.” Bunun üzerine şöyle demiş Hacı Bektaşi Veli: “Ne kadar güzel cevap verdin. Dişisi de arslan, erkeği de arslan!”
Burası yüce bir makam olduğu için hepsi er sıfatını, arslan sıfatını taşıyor. Mevlana’nın felsefesinde hiç ayrımcılık yoktur, kişi bir ayrım yapmaya kalkarsa, kendinde bir noksanlık vardır.
Hazreti Mevlana şöyle der: “Biri iki gören benden değildir.” Daima ‘Bir’den konuşmuş, birliğe davet etmiş ve insanların ‘Bir’de tutmaya çalışmıştır. Zerre kadar ikiliğe yer vermemiştir. Nasıl ki Peygamberler, Evliyalar ayrım yapmadıysa, bir Mevlevi canının da ayrım yapmaya hakkı yoktur. O da onların devamını sürdürmekle mükelleftir.