MANEVİ MENKIBELER – 7

Geceki manaya mı bu selam?..

Yine III. Selim’in devrinde, Fasih Dede adında, çok harabat bir zat vardı. Harabatlığından vazgeçmiyordu, devam ettiriyordu harabatlığını. Üstü başı eski ama gönül gözü açık.

Bazen de o haliyle camiinin bahçesinden, avlusundan geçiyor, İmam’a selam veriyor, İmam onu o halde görünce bazen almıyor selamını. Almayınca selamını kırılıyor gönlü Fasih Dede’nin.

O akşam İmam manasında kendini kurbağa sıfatında görüyor, Cenab-ı Allah onu kurbağa yapmış. Havadan bir şahin kuşu geliyor, bunu yakalıyor yerden çıkarıyor yükseklere. Bu şimdi çırpınıyor şahinin pençelerinde. Şahin kuşu yükseliyor yükseliyor, çıkıyor yükseklere, sonra açıyor pençelerini bırakıyor kurbağayı. Kurbağa döne döne iniyor, tam yere düşecekken, Fasih Dede Hazretleri, selam olsun üzerine, tennuresini açıyor, tak düşüyor tennuresine kurbağa, alıyor kurbağayı bırakıyor yere, mana bitiyor. 

Şimdi yine geçiyor Fasih Dede akşama doğru camiinin bahçesinden, İmam’ı görünce, “Selamün aleyküm İmam Efendi” diyor.

İmam hemen dönüyor, neredeyse yere kadar eğilerek, “Ve aleyküm selaaam Fasih Dede” diyor.

Fasih Dede dönüp diyor, “Geceki manaya mı bu selam?.. Sakın bir daha Allah’ın selamına karşı gelme, bak bu sefer seni kurtardım, tennureme aldım, başka sefer kurtarmam.”

Ne der tasavvuf ehli… “İncitme müminin kalbini, çünkü müminin kalbinde Beytullah var, Allah var.” Müminin kalbini kıran iflah olmaz.

MANEVİ MENKIBELER – 6

Getirir, burada secde ettirir…

Büyük Nazif Dede Hazretleri, eğitimliydi, yedi lisan bilirdi. Ama Padişah sözü dinlememiştir. 

O devirde hükümdar, III. Selim, kalkıp vezirine diyor ki: “Mevlevi dergahlarının hepsine haftada birer gün izin verelim, öyle gelişi güzel sema meydanı açmasınlar.” 

Bütün Dedeler Padişahtan çekiniyor, fetvaya uyuyor, Büyük Nazif Dede uymuyor. Perşembe de yapıyor, Cumartesi de yapıyor. Bazen haftada yedi tekkede birden hizmet veriyor. Böyle deli dolu, aynı zamanda çok da heybetli bir Efendi Hazretleri. Hüseyin Fahreddin Dede’nin babası. 

Padişah işitince Büyük Nazif Dede’nin fetvaya uymadığını hemen vezirini çağırıyor, “Yahu bu söz dinlemiyor” diyor, “hizmetlere devam ediyor, bir fetva çıkaralım, ceza verelim!”

Vezir hemen, “Aman sakın şevketlim” diyor, “ister misiniz bir Evliya sıfatında olur da, sizin de benim de yedi sülalemiz helak olur. En iyisi, gidelim bir akşam bakalım. Eğer bizim bulunduğumuz gece bir gayrimüslim gelir de Hazreti Muhammed’i tasdiklerse, anlarız ki Evliya sıfatındadır, o zaman ona dokunmayız.” 

Padişah, veziriyle birlikte geliyorlar, oturuyorlar yukarda dergahın mahfilinde. Aşağıda da Büyük Nazif Dede Hazretleri açmış sema meydanını, coşmuş mutrib, semazenler… 

Derken, izleyenler arasından bir Fransız 3. selamda cezbeye kapılıyor, kendinden geçiyor, “Allaaah” diye bağırarak atıyor kendini sema meydanına ve sonra da geliyor Büyük Nazif Dede’nin ayaklarına kapanıyor, secde ediyor. 

O secde edince, Büyük Nazif Dede hiçbir şey demeden dönüyor Padişaha ve dikiyor gözlerini, “Ey Hünkâr” diye sesleniyor, “sen ülkenin Hünkârıysan, Cenab-ı Mevlâna cihanın Kutbu’dur. Bak Fransa’dan getirir, burada secde ettirir.” 

Öylece kalıyor III. Selim, bir daha da Büyük Nazif Dede’nin arkasından laf söylemiyorlar. İşte böyle bir zat-ı şerif…