İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 67

“Vakit kıymetlidir, fakat insanlar bunu bilmiyorlar.”

Hüdavendigar Mevlana diyor ki: “Bu beden bir mektuptur postalanmış Padişaha; layık ise postala, layık değil ise yırt, yenisini yaz; çünkü zaman az.”

Bir saat sonra var mıyız, yok muyuz, bilemeyiz. Öyleyse neden o dostla her nefeste hazır olmayalım? O bizi çok seviyor, sayıyor; yerine göre arkadaş, yerine göre nasihat sahibi bir ulu oluyor; her şey O. Nasıl ondan arka çeviririz? Her an bizim iyiliğimizi istiyor, bütün kötülüklerden koruyor.

Bu devirde, bir saat bir dakika oldu, o kadar hızlı geçiyor ki hayat, gün adeta saat oldu. Gününü nasıl yaşıyorsun, temeli maneviyat olan bir yere bağlılığın, sevgin var mı? Maddeye ait her şey fanidir. Kişi bir Hakk ehline yüz tutup, oraya gönlünü bağlar, orayla yaşamını sürdürürse, onun yaşamı boşa gitmemiş olur. Hakk’la yola çıkmış, Hakk’la yürüyor, Hakk’la konuşuyor. Onun her şeyi maneviyat zenginliği ile doludur ama maddeyi gönlüne koyarsa, o anda sıkıntı, gam, kasavet, hüzün başlar. Çünkü Allah’ın dışında her şey fani.

Bu beden bir testidir, yolun sonunda da sonsuz güzelliklerle dolu bir okyanus var. Testi kırılınca, vücuttaki ruh, su misali, gider hedefine ulaşır. Fakat hiç Allah’ı zikretmeden, hep dünya muhabbetleri ile ömür geçirilirse, testi kırılınca, o su toprağa gider. Toprağa gidince ayak altı olur, yani bütün ömrü zayi olmuş olur.

Hüdavendigar Mevlana, şöyle buyurur ve bizlere sorar: “Ey insan! Sen dört anasırın sahibisin. Birinci anasır, vücudundaki hararet, güneşe ait. İkinci anasır, vücudundaki hava, semavata ait. Üçüncü anasır, vücudundaki su, okyanusa ait. Dördüncü anasır, deri ile kemik, o da toprağa ait. Bir gün gelecek bu dördü aslına gidecek, peki sen nereye gideceksin?”

Bu alemde neyi temsil ettiysen, gidişin de orayadır. Hakk’ı temsil edersen, gam yeme, dünya durdukça bakisin.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 59

“Zora çağrılsam kolaylığı sunarım da, zorbalığa çağrılsam asla cevap vermem.”

Bakın dikkat edin, Hazreti Ali Efendimiz burada ne kadar anlamlı bir söz söylüyor.

Diyelim ki, diyor, bir zor işle uğraşıyorsun, ama başa çıkamıyorsun, gücün yetmiyor; eğer beni çağırırsan hemen gelirim, hem de bütün işlerini kolaylaştırırım senin, diyor. Ama eğer beni zorbalığa çağırırsan, benim kulaklarım o işe sağırdır, o sözleri işitmem, gelmem.

Demek ki güzel işe, ağır bir iş de olsa hemen koşuyor Hazreti Ali, ama zorbalığa katiyen gelmem, diyor. Demek ki ya birinin yolunu keseceğiz, ya birinin hakkına gireceğiz; ben o işte yokum, diyor.

Bazen de, bazı kişiler insanı sinire, hırsa sürükler. Bir estağfurullah çeker yaptığın şeyden nadim olursan tekrar güzelliğe girersin. Konunun üzerinde durup, ben haklıyım, v.s. diye ısrar edersen, sen özünden çıkmış, karşı tarafın konusu ile muhabbettesin, Hakk’ı bırakmışsın onun zikrediyorsun, demektir. Bu sana ateş verir, hüzün, sıkıntı verir. Orada durma, bundan kurtul, özüne geri dön. “Hasbinallah ve nimel vekil – Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” de. Bunun manası, Allah’ım sana güvendim seni vekil ettim işimi sana bırakıyorum, demektir.

Şöyle bir deyiş vardır; zaman zaman söylüyoruz, yine söyleyelim: Kul, duvara dayanır, duvar yıkılır; insana dayanır, bir gün gelir ölür; fakat kul, Allah’a dayanıp güvendi mi, sonsuza dek huzur bulur, çünkü O ölümsüzdür, sonu yoktur. O’ne yıkılır, ne de yokolur… O, her daim diridir, hem daim ‘Hay’dır.

Hazreti Muhammed, Hazreti Ali, Hüdavendigar Mevlana ve Evliyalar, hepsi menfaatsiz dostturlar. İnsan, onlara yüz tuttu mu, onlara imanla baktı mı rahata, huzura kavuşur, her işi düzgün gider, sıkıntı yaşamaz.

Bu alemde insanın meyli nereye ise, gidişi orayadır. Hakk’ı bildiysen, O’nu kendinde bulduysan gam yeme, dünya durdukça bakisin.

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (80)

Hazreti Mevlana’nın Divan-ı Kebir’de bir sözü var, diyor ki: “Kah Fatiha ikram edersin feyz alırız, kah saman çöpü ikram edip alçaltırsın. Ama biz Fatiha olduğumuz zaman nazlanırsın, bizi okumazsın bile.” Bizim Fatiha olmamız ne manaya gelir?

Bir insan Fatiha suresine nail olduktan sonra, Cenab-ı Hakk ondan işler, ondan ışığını gösterir, onu alemin Fatihi yapar. O artık Fatiha’yı birilerine okuyacak kişi olarak varlığını sürdürmez. Çünkü Hakk ona kendi büyüklüğünü vermiş. Bundan sonra bu kişi, Hazreti Muhammed (selam olsun üzerine) gibi alçak gönüllü yaşarsa, o hal onda daim kalır. Neuzübillah biraz gaflete dalarsa, o nur hemen aslına gider, o güzellikleri kaybeder. Hazreti Mevlana’nın buyurduğu gibi: Bir an gelir sende Tanrı sıfatı tecellisini gösterir ama benliğe girersen, anında güzelliklerin yerinde, Firavun sıfatı tecelli eder. Divan-ı Kebir’de aşkta, cezbede söylediği bir sürü güzel söz var. Sevgilisini kalbinde o kadar büyütmüş ki, ondan sevgili söylüyor. Mevlana onun vasıtasından başka bir şey değil.
Mevlevilikte iki can bir araya geldiklerinde birbirlerine niyaz ederler.
Hazreti Mevlana’ya sormuşlar:
“İbadetin büyüğü nedir?”
“İki irfanın (Hakk aşığının) birbirine baş kesmesidir.”
“Bu ne mana taşır?”
“Birbirlerini Hakk olarak tasdik ediyorlar.”
Bu tasdiki yaptıktan sonra birbirlerine İhlas-ı Şerif okurlar.
“Kulhuvallahu ehad – Ey kul yemin ederim, o Allah için, o ehad sensin”, “Allahüssamed – Dünyada senden merti yok”, Lem yelid velem yuled – Ne doğarsın ne doğurur bir ana senin gibi”, “Velem yekullehu küfüven ehad – Sana bir zarar gelmemesi için bütün alemi mahvederim.” Ne kadar büyük bir mana taşıyor ama Allah’a kulluk edersen bu sıfata nail olursun.
İhlas-ı Şerif’i birbirlerine okuduktan sonra ayrılırlar. Ayrıldıktan sonra sıra Fatiha suresine gelir. “Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabbil alemin – Hamd ederim sana ya Rab! Bütün alem senin”, “Maliki yevmiddin – Ne kadar din sahibi geldi ise hepsinin sahibi sensin.” Kimin kudretiyle bu kelamlar dilimde zuhura geldi? Allah’ın. O zaman Hakk, kendini insandan söylüyor. İnsan bunu ağzı ile okuyor, kulakları da işitiyor; fakat aklı, gönlü başka yerde olduğu için hiçbir manaya sahip olamıyor. Okuyup üflüyor ama aklı başka yerdeyse bütün güzellikler rüzgara gidiyor. İnsan, Yaratıcının elçisi. Yaratıcı, insanın hep ondan söz etmesini, onun büyüklüğünü söylemesini, onun güzelliklerini kendi bendelerine ikram etmesini ister. Onun dışında, başka yerlere gönlünü kaçırmasını istemez. Eğer insan, başka bir yerle meşgul olursa o an gaflete düşüp, güzelliklere perde çeker ve ondan sonra hüzünlere düşer, dertleri bitmez.
Cenab-ı Allah, en güzel yüzünü Hazreti Muhammed’de gösterdi ve sayısız hakikat ikram etti. Bütün dinlerin en medenisi, Hazreti Muhammed’in dinidir, en çok bilgi buradadır. Hazreti Mevlana da, Hazreti Muhammed’in bendesi olarak, topluma eserlerinde sayısız bilgi sunmuştur.