İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 75

“Başa gelen felaketlerde sabır göstermek zor, ne var ki yapılan iyilikleri yitirmek daha da zor.”

Bakın burada Hazreti Ali Efendimiz, her sabırı zor görüyor; ama çok da iyilikler de yapmışsın, şimdi sen o iyiliklerden biraz küfüre düşersen, yaptığın iyiliklerin hepsi de elinden gidecek, en iyisi şimdi sen tekrar sabıra dön, diyor; ki yaptığın iyilikler boşa gitmesin. Zor olanı yap, diyor; şifreli konuşuyor, ama güzel konuşuyor.

Çünkü bu yolun başı da sonu da sabırdır.

Ne güzel buyuruyor Peygamber Efendimiz, diyor ki: “İmanın en makbulü, zor zamanlarda sabretmek, semih ve sahi olmaktır.”

Evet, Allah bizden sabırlı davranmamızı ve O’ndan başkasından medet ummamamızı istiyor. Her kim başına gelen sıkıntılara sabır gösterir ve her ne olursa olsun Hakk’tan yüz çevirmezse, sonunda mutlaka refaha erer.

Hüdavendigar Mevlana’mızın buyurduğu gibi… “Sabır ve sükut, Allah rahmetine sebep olur. ‘Susun, dinleyin’ emrini canla, başla kabul et de Sevgilinin mükafatına eriş, rahmetine nail ol.”

Yeter ki sabredenlerden olalım, başımıza gelen felaketlere daima sabır gösterelim, isyanlara küfürlere düşmeyelim. Bu dünya bir anlık bir zamandan başka bir şey değildir, daima Allah’a yönelelim.

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (68)

Kandilin Mevlevilikteki yerini anlatır mısınız?

Kandilin manası ışıktır. Eskiden elektrik yoktu, mübarek gecelerde camilerin şerefiyelerinde fenerler yakarlarmış. Fenerler yanınca, bu gece Regaib gecesi, Mirac gecesi, Kadir gecesi demişler, ismini kandil koymuşlar. Bir insan Hakk’a yüz tuttu mu, o cihan durdukça kandildir.
Misal olarak, Mirac Kandilinde Hazreti Muhammed miraca çıktı, bütün ümmetinin Allah’tan beratını istedi. Onbeş gün sonra da Berat Kandilinde ümmetine af geldi. Allah kısmet ederse o beratı ömüt boyu tutarız. Hazreti Muhammed o kadar latif bir Peygamber ki ne kadar methetsek dilimiz aciz kalır. Hep ümmetini düşündü. Bu alemden dar’ül bekaya yol alırken, Cenab-ı Allah’tan istekte bulundu, ümmetimi ben sorgulayayım, dedi. Hazreti Allah, ümmetini Hazreti Muhammed’e bıraktı. Hazreti Muhammed, bu demden Hakk’a böyle yol aldı. Yani ehl-i irfan kişinin senede bir gün değil, her an beratında yaşaması gerekir. Beş vakit namaz kılıp sonra da yanındakine, “Ah ben bugün namazımı kıldım, dün kılamadım” lafları eder, ondan sonra da, “Bak Fatma şöyle yapmış, Ahmet böyle yapmış” tarzında konuşmalarla gıybet yaptığı an, o namazlardan, o zikirlerden hiçbir tat alınmaz. Onun için İslam’ın şartı, gıybetten kendini uzak tutmaktır.
Davutpaşa’da bir camii inşa etmişler. Adını Etyemez Camii koymuşlar. O devrin padişahı merak ederek, “Bu adam hayat boyu et yemedi mi, et paralarını toplayıp camii mi inşa ettirdi? Bu camiinin adını neden et yemez koydu? Bunu öğrenelim” demiş.
Bu efendiyi saraya davet etmişler. Sofra kurulmuş, çorba da dahil olmak üzere yemeklerin hepsinde et varmış. Bu zat bütün yemeklerden yemiş.
“Sen et yiyorsun, camiinin adını neden et yemez koydun?” diye sormuşlar.
“Ben et yerim… Ben adem eti yemiyorum. Yani hiçbir konuda onun bunun aleyhinde bulunmadığım için bu camiiye et yemez ismini verdim” demiş.
Birinin arkasından konuşan en büyük günahı işliyor. Bütün amacımız gıybetten kaçmak, Hazreti Muhammed’i, Hazreti Mevlana’yı güzel tahsil etmek, Yaratandan ötürü bütün topluma sevgi ile bakmak, sevgiden söz etmektir. Böyle davranırsak Allah katında iyi bir yere sahip oluruz.
Bunların dışında, namaz kılarsın, oruç tutarsın, zikir yaparsın ama aklın, fikrin başka yerde olursa, onun bunun aleyhinde konuşursan, yaptığın ibadetler boşa gitmiş olur.
Yalnız o gecelerde değil, her an temiz düşüncelerde olmalıyız. Aşık, her an maşuku ile birliktedir. Aşık olmayan senede bir kandille maşukuna varamaz.
Ne güzel söylüyor Yunus Emre, “Bu akılla, düşündüğün fikirle, aradığın yari bulamazsın.” Kendini boşuna yorarsın. O yar, ancak sevgi ve aşkla bulunur. Çok sevecek, oraya aşık olacaksın. Aşık oldun mu, artık senden benlik gider. O kendisini sende gösterir. Biz bu aleme daim kandil olmaya geldik, senede üç, dört kandil değil.
Kandiller iyi ki var. Kandiller sebebiyle insanlar anneannelerine, dedelerine, hısım akrabaya gidiyorlar. Bir sebep olmaksızın, damatla r olsun, gelinler olsun büyüklerine zor giderler. Hele şimdi bayramlarda yazlıklara kaçıyorlar. Artık bu güzel adetleri de bıraktılar.