🌹KUR’ÂN VE HADÎSLER IŞIĞINDA HASAN ÇIKAR DEDE SOHBETLERİ / 6

“Peygamber Efendimiz, bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyuruyor: “Vatan sevgisi imandandır.” Bu hadîs-i şerîfin batıni mânâsını ele alırsak, bizlerin mânevî tarafımızın, yani rûhumuzun vatanı neresidir ve vatan sevgisi nasıldır?”

Bizim rûhumuzun vatanı, Sevgilimizin vücududur. Fakat aynı zamanda Sevgilinin de vatanı seveninin vücududur.

Misâl olarak; Hazreti Muhammed Efendimiz, Ehli Beyt Efendilerimiz ve Pîrân Efendilerimiz, hepsinin selâm olsun üzerlerine, sureten kalabalık görünüyorlardı, fakat hepsi aynı mânâyı taşımaktaydılar. Onlar bu âlemden göç ettiler ve bizim sünnetlerimiz oldular. Şimdi onların vatanı biziz, onlar bizim rûhumuz. Fakîr, onları öyle yakalamışım ki, bizim dışımızda hiçbir yerde değildirler.

“Kur’ân’ı farz kılan Allah, şüphesiz seni dönülecek bir yere döndürecektir.” (Kasas, 85)

“Hasan Dede, Kerbelâ olayından sonra hâlâ Irak’da asırlardır kan akmaya devam ediyor. Bu konuda ne dersiniz?”

Evet, malesef o günden beridir Irak’ta kan akmaya devam ediyor. Kimler döküyor bu kanı? Şiîler ile Sünnîler.

Hazreti Mevlâna der ki: “Bir dost, bir dostun incinmesinden hoşlanmaz.”

“Gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır.” (Bakara, 262)

Hakîkatte her iki tarafın da Peygamberi Hazreti Muhammed, her iki tarafın da kitabı Kur’ân-ı Kerîm. Bu kin, bu kavga, bu paylaşamama neden?

Bu konuya biraz daha derin bakacak olursak, görürüz ki, Hazreti Ali Efendimiz aslında en büyük Sünnî. Aynı şekilde Ehli Beyt Efendilerimizin de hepsi Sünnî. Peki Sünnî ne demektir? Sünnî, Hazreti Muhammed Efendimizin tebliğlerini harfi harfine yerine getiren kişidir. Fakat insan bir defa benliğe kapıldı mı, o kişiden artık Hazreti Muhammed Efendimizin rûhanîyeti gider.

“De ki: Ben tebliğlerime karşılık sizden, akrabalıktan doğan sevgiden başka bir ücret istemiyorum.” (Şûra, 23)

Şimdi dört mezhebe Hakk diyoruz. Yani, İmam-ı Cafer Sadık, İmam-ı Hanbelî, İmam-ı Mâlikî, İmam-ı Âzam. Hepsinin mânâlarında Hazreti Muhammed Efendimiz tecellî etmiştir ve O’nu nasıl ibâdetlerini icrâ ederken görmüş iseler, kendi cemaatlarına da o şekilde çıkmışlardır.

Bugün Kâbe’de, dört İmam; Şafîsi, Hanbelîsi, Hanefîsi ve Mâlikîsi; diyelim ki sabah namazını edâ ederlerken imamîyete çıkıyorlar. O esnada Kâbe’yi yükseltsek, ortaya çıkan tabloda göreceğiz ki, dört İmam birbirlerine rükû ve secde etmekteler.

“Yeryüzünde birbirine komşu kara parçaları, üzüm bağları, ekinler; bir kökten çıkan çok gövdeli ve tek gövdeli hurma ağaçları vardır ki hepsi aynı su ile sulanır. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir kavim için Allah’ın birliğini gösteren deliller vardır.” (Râd, 4 )

Malesef insanlar gerçek kimliklerine varamadıkları için hâlen birbirlerine kin gütmektedirler ve kan davasına girişmişlerdir.

Fakîr her zaman şunu söylerim; suç önderlik yapanlardadır, cemaatin suçu yoktur.

Cenâb-ı Ali Efendimiz, bunların hepsini örtmüştür. Bakın, Muharrem ayı demişler, adı üstünde; Muharrem’in mânâsı nedir? Örtüdür.

Hazreti Mevlâna ne güzel buyurur, der ki: “Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Cömertlikte akarsu gibi ol. Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol. Hiddet ve asabîyette ölü gibi ol. Tevâzu ve muhafîyette toprak gibi ol. Hoşgörüde deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.”

Bizlere de örtmek düşer. Gece ne mânâya gelir? Gece, Hazreti Ali’nin hırkasıdır. Gece, örtüdür. Pekâlâ gün ne mânâya gelir? O da, Hazreti Muhammed’in nûrunu temsîl eder, her şey apaçık ve ortadadır.

“O, geceyi size bir örtü ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır.” (Furkan, 47)  

(Bu yazı, “Hasan Çıkar Dede’nin Dilinden Kur’ân ve Hadîsler Işığında Mevlâna Sohbetleri” isimli derlemeden alıntılar yapılarak hazırlanmıştır.)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…