Baş köşe nereye derler?..
O devirde, halk, Mevlana’yı Şems’ten ayırmak istiyorlar. Bir medresenin açılışı için Mevlana’ya haber gönderiyorlar, davet ediyorlar, gelsin açılışını yapsın. İlla bir sebep bulacaklar.
Mevlana, Şems’e diyor, “Kalk, davetliyiz.” Şems, “Davetli olan sensin, beni ne diye davet ediyorsun” diyor. Mevlana, “Ama sen biliyorsun ki, ben sensiz bir yere gitmem” diyor. “Peki…” Kalkıp gidiyorlar.
Mevlana, açılışı yapıyor, hayır duası ediyor, sonra “Bize müsaade biz gidelim” diyor. “Yok” diyorlar, “bizim birkaç sorumuz var. İçeriye buyurmaz mısınız?” Şems diyor, “Sen git, ben burda otururum.” Nerde oturdu Şems-i Tebriz… medresenin kaldırımında. Bakın, yerde oturuyor.
Mevlana giriyor içeriye, “Nedir sorunuz?” diyor. “Sorumuz” diyorlar, “Baş köşe neresidir bir evin içinde?” Cenab-ı Mevlana diyor ki: “Birincisi, bir ev sahibi nereye oturursa, oraya baş köşe denilir. İkincisi, bir Ulema, bir bilgin nereye oturursa, oraya da baş köşe derler. Üçüncüsü ise,” diyor, “Sevgili nerdeyse orası baş köşedir.” Fırlıyor medreseden çıkıyor dışarıya, oturuyor Şems’in yanına, sarılıyor boynuna. İşte, sevgilinin yeri baş köşe…
Hocalar çıldırıyor. Bir ağır soru hazırlıyorlar Mevlana’ya. “Bir sorumuz daha var” diyorlar. “Buyrun” diyor Mevlana, “nedir sorunuz?” “İçki hakkında ne buyurursunuz ya Mevlana? Haram mıdır, helal midir?”
Şimdi koca Mevlana derse haram, Şems’i incitecek; derse helal, Hazreti Peygamberi incitecek. Bakın, şimdi nasıl iki ateş arasında duruyor Mevlana… Ee ama usta.
“Efendiler” diyor, “hepiniz bilginsiniz, alimsiniz, Kur’an-ı Kerim’i hıfz etmişsiniz, tefsirini de yapmışsınız. Şimdi ben size bir soru soracağım, cevap almak isteyeceğim.” “Buyur” diyorlar, “ya Mevlana sor.”
“Bir fıçı şarap bir havuza dökülürse, o havuzdan su almak caiz midir, değil midir?” Bilginler hemen cevap veriyorlar, “O havuzdan su almak caiz değildir, o su kirlenmiştir artık, haramdır.”
“Aynı fetvayı ben de veriyorum” diyor Cenab-ı Mevlana. “Şimdi ikinci sorum” diyor, “bir fıçı şarap denize dökülürse, o denizden su almak caiz midir, değil midir?” Bilginler, “Deniz tuz tabiatındadır” diyorlar, “şarabı yakar, o denizden su alınabilir, helaldir.” Mevlana bunun üzerine, “Benim Efendim Şems ne bir havuzdur ne de bir deniz, o bir okyanustur” diyor, “kusura bakmayın, bana müsaade…” Ve geçiyor koluna Şems’in, kalkıp gidiyorlar. Hocaların hepsi kalakalıyorlar.
Bu hikayeden maksat, onların ne kadar zeki olduklarını, onların ne kadar aklın büyüğünde olduklarını sizlere anlatmaktır. Bu yüce zatlar dünya durdukça sevenleriyle yaşayacaklar ve en güzel şekilde anılmaya devam edeceklerdir.