İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 41

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Nice kimselere vefa gösterdin, lakin onlardan vefa görmedin. Bununla beraber hiçbir vefakarlıktan vazgeçmedin.”

Hazreti Ali Efendimize kim uyarsa vefayı elden bırakmaz. Çünkü Hazreti Ali Efendimiz, selam olsun üzerine, bütün kötülüklere rağmen daima iyilikle muamele etmiştir, katiyyen ters bir muamelesi yoktur.

Peygamber Efendimiz bir gün sahabesini karşısına almış, onlara sormuş: “Biri size bir kötülük yaparsa, siz onlara nasıl davranırsınız?” “İyilikle muamele ederiz” demişler. “Bir daha yaparsa” demiş Hazreti Peygamber, yine “İyilikle muamele ederiz ya Resulallah” demişler. “Peki bir daha size kötülük yaparsa o zaman ne yaparsınız?” Bu defa susmuşlar cevap verememişler. O sırada, Hazreti Ali Efendimiz dışarıdan gelmiş, selam vermiş ve yerine oturmuş. Sonra dönüp Hazreti Resulallah’a sormuş, “Ya Resulallah sohbetiniz neredendi?” Hazreti Peygamber, “Ya Ali tam zamanında geldin. Şimdi aynı soruyu sana da soracağım. Ya Ali, sana biri kötülük yaparsa sen ne yaparsın?” “İyilikle muamele ederim” demiş. “Yine kötülük yaparsa?” “Yine iyilikle muamele ederim.” “Peki bir daha kötülük yaparsa sana, o zaman ne yaparsın?” “Ne kadar kötülük yaparsa yapsın hep iyilikle muamele ederim.” “Peki neden bu kadar kötülüğe rağmen daima iyilikle davranıyorsun ya Ali?” Hazreti Ali Efendimiz, “Ya Resulallah” demiş, “ben onları tanıyorum, kim olduklarını da biliyorum. Onlar beni bilmedikleri için bu kötülükleri yapıyorlar, bilseler hiç biri yapmaz. Onlar büyük bir cehalette, hakikati gözleri görmüyor. Görmedikleri için de içlerinde hep çirkinlik bulunuyor. Bu yüzden de etraflarına kötü duygular besliyorlar, kötü davranıyorlar.”

Şimdi dikkat edelim, bakın Hazreti Ali Efendimiz hiç kötü muamelelere girmemiştir. Hazreti Resulullah Efendimiz de onun bu sözlerine hoş bakıp kabul etmiştir. Neden? Çünkü en büyük kötülükler Hazreti Muhammed’e yapıldı. Bütün Peygamberler arasında en büyük çileleri çeken ve kendisine yapılan onca kötülüğe rağmen hep iyilikle muamele eden O’dur. İşte Hazreti Ali Efendimiz de Hazreti Muhammed’in yanında, O’nun eğitiminde yetiştiği için, O’ndan gördüğü bütün bu güzellikleri kendisinde bende etti ve O’nun gibi çıktı. O’nun gibi, “Bana da ne kadar kötülükler yapılırsa, ben de Resulallah gibi hep iyilikle muamele ederim” diye cevap verdi.

Fakat bunu yapmak herkesin harcı değildir, üzerinde çok düşünmemiz lazım. Hazreti Ali’yi sevmek Hazreti Muhammed’i sevmektir; Hazreti Muhammed’i sevmek Hazreti Ali’yi sevmektir. Madem ki biz onlara büyük bir muhabbet verdik, onları kendimizde ruh edindik; isterse kaya parçaları atsınlar başımıza, biz yine başımıza eğeriz, cevap vermeyiz gideriz Eğer cevap verirsek onun haline bürünmüş oluruz. İnsan olmak çok ağırdır, fakat sonunda büyük bir kurtuluş vardır. Çünkü Hazreti Muhammed Efendimizin, selam olsun üzerine, güzelliklerine eren bütün Veliler, en başta Şahımız Ali, o güzellikler karşısında mest bir halde kalmışlardır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 40

“İyi işler görmek ömrü bereketlendirir.”

İnsanın ameli, yeryüzünde yaptığı işlerdir. İnsanlara sevgiyle, saygıyla davranan, Allah’ın vermiş olduğu rızıktan zor durumda olanlara yardımda bulunan, dilini tatlı tutan ve ömrünü güzel işler yaparak geçiren kişinin ameli salihtir.

Sevgi hayattır, yaşamın kaynağıdır. Sevgi düşünceyle başlar, sözlerle suret bulur, davranışlarla yol alır. Onun için koşulsuz ve sınırsız sevmekle başlar her şey…

Ne güzel buyuruyor Pirimiz Hüdavendigar Mevlana, diyor ki: “Sevgiden acılar tatlılaşır, sevgiden bakırlar altın kesilir. Sevgi yüzünden tortular durulur, arınır. Sevgiden dertler şifa bulur, sevgi yüzünden padişah kul kesilir.”

Ağacın yaprakları, çiçekleri kökten haber verir. İnsanın sözleri, davranışları, yaşayışı da onun özünün delilleridir. Sevgi tomurcukları sevgi ağacından yeşerir, o halde kalbinize kulak verin; o size doğruları söyler.

Bir annenin çocuğuna olan davranışlarına bakın. Onu güler yüzle tatlı dille sever, besler, avutur. Hastalığında yanındadır. Bir annenin şefkati böyle iken Yaratıcı baştan aşağı şefkat ve merhamet doludur.

Bir gün biri Hazreti Peygamber Efendimizin huzuruna gelir ve, “Ya Resulullah, sana bir sorum olacak” der. Peygamber Efendimiz bakar ve hemen adamın bir sıkıntısı olduğunu anlar. “Buyur, sor.” der. Adam devam eder, “Bilerek bilmeyerek hatalara düştüm, suç işledim. Yarın bir gün Hakk’a yürüyünce, korkuyorum, cehennemde yanacak mıyım?” Tam o sırada da, karşıdan bir anneyle çocuğu geçer. Hazreti Peygamber’imiz cevap verir, “Şu anneyle çocuğunu görüyor musun?” “Evet” der adam “Görüyorum.” Hazreti Resulullah devam eder, “O anne ister mi çocuğu ateşte yansın?” “İstemez” der adam. “Peki”, der “çocuk ateşe düşse annesi ne yapar?” Adam yine cevap verir, “Anne hemen atar kendini ateşe.” “Neden?” diye sorar Hazreti Peygamber. “Çünkü” der adam, “Anne şefkat doludur.” Peygamber Efendimiz gülümseyerek devam eder, “İlahi Hakk! Annede bu kadar şefkat varsa, Allah baştan aşağı şefkattir.”

Hazreti Muhammed ve bütün Veliler hep sevgiden söz ettiler. Sevgi ile kendilerini kazandırdılar, ölüm onlardan uzaklaştı. Onlar sevenleri ile dünya durdukça yaşayacaklar. Onun için bizler de sevgi sözlerini çoğaltalım, birbirimizi kırmayalım. Sevgide saygıda kusur etmeyelim. Çünkü bizim yolumuz gönül tamircisi olmak, sevgiden söz etmek ve sevgide yaşatmaktır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 39

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“İnsana kıymet ve şeref veren yalnız ilimdir.”

Hüdavendigar Mevlana bir toplantıda otururken alimin biri der ki: “Biz bu kadar ilim tahsil ettik, Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Allah buyuruyor ki, ‘Beni bu alemde göremezsen, öbür alemde hiç göremezsin.’ Biz Allah’ı nasıl göreceğiz?” Mevlana, “Efendi” der, “bu soruyu kimin kudretiyle sordun?”

“Allah’ın kudretiyle.”

“Gözlerin kimin kudretiyle görüyor?”

“Allah’ın…”

“Bütün bu bilgiler kimin kudretiyle sende?”

“Allah’ın…”

“Desene her zerreni O sarmış, ama sen O’nu kendi dışında arıyorsun.”

Hüdavendigar Mevlana, bizleri bize en güzel şekilde bildirdi. Bizler derinliklere inip, kişiliğimizi arayacağımıza nefsi arzularımızın peşinde koştuğumuz için sıkıntılardan, hüzünlerden kolay kolay kurtulamıyoruz.

Yunus Emre’nin buyurduğu gibi: “İlim, ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilemezsen, bu nice okumaktır?”

İnsan yeryüzünde en mukaddes varlıktır. Bütün varlıklar insanla dile gelmiştir, Allah’ın bütün güzellikleri insanla bildirilmiştir. Öyleyse aynaya bakıyoruz da, kendimizi insan görüyoruz da, neden insanlığı öğrenmeye çalışmıyoruz?..

İlim tahsil edip çok bilgiye sahip olursun ama o okuduğun güzel ilimlerin sahibinin hallerine sahip değilsen, onun ahlakına uygun yol almazsan, kuru bilgide kalırsın.

Bu aleme gelen bütün Peygamberlerdeki ilim, bilim, o güzel kerem, o ışık, hepsi Hazreti Allah’ın tecellisi idi. Allah’ın elçilerine imanla bakmak, Hakk’ı orada görmek, oraya ayak uydurmak, Hakk’a yol almaktır. Aslolan ilim, her şeyden arınmak, iman ettiğin yere kendini perçinlemek, kendini orayla büyütmek ve O olmaktır.

İman dediğimiz zaman, bizlere en büyük örnek Hazreti Ali Efendimizdir. O, “Ben görmediğim Allah’a ne inanırım ne de iman ederim” diye buyurmuştur. Peki Allah’ı kimde gördü de iman etti?.. Hazreti Ali, Allah’ın bütün güzelliklerini, O’nun nurlarını Hazreti Muhammed’de gördü ve O’na iman etti.

Hüdavendigar Mevlana, “Ali’nin Zülfikarı ne kadar keskin ise, O’nun ilmi Zülfikarından da keskindir” der.

Hazreti Ali, Peygamber Efendimizin iç aleminin bütün sırlarına sahipti. Çocukluğundan itibaren O’nun eğitiminde yetişti, bir an dahi yanından ayrılmadı ve sonunda Hazreti Muhammed Efendimiz Hakk’a yürümeden önce binbir sırrın anahtarını Hazreti Ali’ye verdi ve O’nu bütün Velilerin başı kıldı. Evliyaullah’ın Şah’ı Hazreti Ali Efendimizdir. Bütün tasavvuf ehlinin Piri Hazreti Ali’dir.

Onun için, bizler de gönlümüzü büyütmeye çalışalım, imanımızı güçlendirelim. Ne olursa olsun ben yokum, benden işleyen, hizmet eden bütün o güzellikleri sunan bir kudret sahibi, iman ettiğim yer var, diye düşünelim ki, O da bizlerde varlığını göstersin.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 38

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Herhangi bir işte acele etme, hataya düşersin.”

Hüdavendigar Mevlana buyurur, der ki: “Hilal’le dolunay birdir. İkilikten, noksandan, gidilmeden uzaktır onlar. Hilal hakikatte noksan kabul etmez, görünüşteki noksan, yavaş yavaş dolunay haline gelmek, kemal bulmaktır. Geceleyin geceye yavaşlık hususunda ders verir. Sıkıntının yavaş yavaş açılacağını gösterir. Yavaşlıkla, ey ham aceleci der, dama dayanan merdivenden basamak basamak çıkılır. Tencereye, yavaş ve ustaca kayna, delice kaynayan yemekten hayır gelmez der. Allah, alemi bir kere ‘Kün’ demekle yaratmaya kadir mi değildi? Bunda şüphe mi var? Peki neden bu yaratış, altı gün sürdü; her gün de tam bin yıl kadardı? Neden çocuk dokuz ayda yaratılmada? Çünkü padişahların adeti bir şeyi yavaşlıkla yapmaktır.”

Nitekim Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa da şöyle buyurmuştur: “Her hususta ihtiyat Allah’tan, acele etmek de şeytandandır.”

İbadetin başı da sonu da sabırdır. Dünyanın türlü sınavlarına karşı hırs ve telaş göstermeyip, iman ettiği yere sarılıp, güç ve müşkül anlarında teslimiyet içinde olan kişi, aşkı ve imanı sahi ise gün gelir mutlaka varmak istediği yere ulaşır. Bu yol kolay bir yol değildir ama karınca misali olsa da yine yol alınır. Bu yol, insanlık yoludur. Saflık ister, temizlik ister, uyanıklık değil…

Bütün iş, aklı, Allah’ın dışında başka şeylere kaçırmamakta, çaldırmamaktadır. Bu alemde herşey dönüyor, vücud dahi dönüyor. Her varlık dönerken sen dönmeyeceksin… Ne kadar zor bu…

Allah hepimizi iyi kullarından saysın, doğruluktan ayırmasın, hatalardan korusun, bütün güzel hizmetlerin fatihi yapsın. İnsan güzelliğe zor, çirkinliğe çabuk ulaşır, birdenbire küfüre düşebilir ama küfürlerden arınmak için zaman ister. Toplumda güzel bir kişi sıfatını alan hem huzurlu yaşar, hem de kendini topluma kazandırır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 37

“Haddini bilen hakaret görmez.”

Bir insan sıdkı bütün imanla Allah’a yola koyulursa, bu kişide artık kendine ait birşey kalmaz ve ondan varlığını gösteren iman ettiği yer olur. Bizlerin ateşe girebilmemiz için, yani diğer bir deyişle ateşin bize kulluk etmesi için, bizim, selam olsun üzerine, İbrahim Halilullah gibi olmamız gerekir. Onun gibi teslimiyetli ve imanlı olmamız gerekir. Bir kişide böyle bir iman ve teslimiyet oldu mu, bütün kainat ona hizmettedir. Fakat bu yere akılla varılmaz; insan akla düştü mü, acaba mı, nasıl mı, neden mi, niçin mi, diye sorgu sual etti mi, o kişiyi ufacık bir ateş bile yakar. Çünkü kendi kimliğinin dışına çıkmıştır, teslimiyeti bırakmış, nefsine düşmüştür. İnsana en büyük acıyı veren de nefsidir.

Teslimiyetin manası nedir? Ben yokum demektir; bütün zerrelerimde varlık olan sensin Allah’ım, demektir. Bu durumda mademki kainatı Allah yarattı, mademki bütün kainat O’na hizmettedir, o zaman ne ateş ne arslan hiçbiri sahibine zarar vermez, hepsi saygıda dururlar, saygıda bulunurlar.

Hüdavendigar Mevlana şöyle buyurmuştur; “Allah’ı zikretmekle kalmayın, çalışın Allah’laşın, beşeriyetten dışarı çıkın.” Gerek Hazreti Muhammed, gerekse diğer Piran hepsi Allah’ı güzel bir dille andılar, anlattılar. Çünkü Allah insanla dile gelir, insanla kendini kanıtlar.

İnsan küçük bir varlık değildir, hakikatte bütün kainat insanı zikretmektedir, insanı aramaktadır. Fakat ne yazık ki insan kimliğinden haberdar olmadığı için kendisini herşeyden aşağı görüyor.

Hakikatte bütün dava bulunduğumuz yoldur. Ariflerin yoludur; irfaniyettir. Kimliğine ulaşmaktır ve kimliğinde yaşamaktır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 36

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Verdiğin sözden dönme, haddini aşma, düşmanın olsa da aldatma.”

Cenab-ı Allah, Peygamber Efendimizin dilinden şöyle buyuruyor ve diyor ki: “Onların vazifesi itaat ve güzel söz söylemekti. Allah’ın emrine sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.” (Muhammed, 21)

Cenab-ı Allah sadıkları sever, sadık olmayanları sevmez. Sözüne sadık olmayanlarla, durmadan bahane uyduranlarla Allah’ın işi yoktur.

Bir gün Mevlana’ya bir soru soruyorlar: “Diyelim ki senin cemaatinden birisi çok akıllı, ama gelmiyor senin huzuruna. Neden gideyim ki hep aynı şeyleri konuşuyor, diyor. Biri de var, isyankar, hatta küfürbaz da, ama bırakmıyor seni hiç, devamlı senin yanında, senin huzurunda. Ya Mevlana, o akıllıyı mı seversin yoksa diğerini mi?” İşte Mevlana, “O Akıllı olan dursun yerinde” diyor, “Bu küfürbaz da kalsın yanımda.”

Hazreti Ali Efendimize de, “Müminler, namazlarını (salatlarını) huşu içinde kılarlar” ayetini sorduklarında, “Huşu kalpdedir. Huşu, Müslümanın vekarına yakışır şekilde, vücudunun sakin olması ve gözünü namaz kıldığı yerden ayırmamasıdır” diye buyurmuştur.

Yine Pirimiz Hüdavendigar Mevlana’ya sordular, “Bu kadar kitap okudun, ne öğrendin?” Mevlana, onlara şu cevabı verdi: “Haddimi bildim, adımı öğrendim!” Yine sordular, “Ya Mevlana, neymiş adın?” Dedi ki: “İnsan…”

İnsan olmak için İnsan’ı örnek almak lazım. En güzel insan, Hazreti Muhammed. Onu örnek almaz, ona uygun adımlar atmaya çalışmazsak, insan olamayız. Velilerimiz güzel, Nebilerimiz güzel. Biz onlara ayak uydurmadığımız için cefalar, gamlar, hüzünler, üzüntüler üstümüzden gitmiyor. Hem nefsimizle, hem de Allah’la olmak istiyoruz. Bu, iki karpuzu bir koltukta taşımak istemeye benzer. Bil ki biri düşer kırılır, öbürünü de düşürür. Onun için zahmetli yolu seçeceksin, sonu rahmettir. Alışverişimiz nedir? İnsanlık al, insanlık ver. Alışverişimiz bu olacak.

Allah hep rahmettir. O’nun rahmeti Hazreti Muhammed’de tecelli etmiştir. Siz düşünün, eğer kötü huylarınız varsa, onları yavaşa yavaş Hak’ın bir dostuyla, onun güzel huylarıyla güzelleştirin.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 35

“Zalimin düşmanı Allah’tır.”

Hazreti Ali Efendimizin buyurdukları sözler hep doğrudur.

Hazreti Ali Efendimizin bu sözüne şöyle bir misal verelim: Hazreti Resulallah’ın dedesi Abdülmuttalib, Mekke’nin ulularındandı. Fil Vakası denilen olay zuhura geldi. Yemen Valisi Ebrehe, insanların Kabe’ye gitmesini engellemek için Kabe’yi yıkmaya karar verdi. Develerden, fillerden, askerlerden oluşan büyük bir ordu topladı. Ordu, Kabe’ye gelir gelmez, halk hemen Abdülmuttalib’e koştu. Abdülmuttalib sakin bir tavırla, “Merak etmeyin” dedi, “Kabe’nin sahibi vardır, O onu korumasını bilir. Bu olayı ona havale edelim ve hasbinallah ve nimel vekil, diyelim.” Hepsi, temiz inançla temiz bir yürekle Allah’a havale ettiler. Allah’ın keremi tecelli etti ve bir sürü Ebabil kuşları ağızlarında taşlarla orduya saldırdılar. Taşlar hem askerlere hem develere hem fiillere isabet etti. Askerler yaralandılar, filler, develer acı içinde kaçıştılar. Ebabil kuşları, Ebrehe’nin ordusunu yenilgiye uğrattı.

Hiçbir şey sahipsiz değildir. Eğer senin gücün kudretin yoksa, ama inancın ve imanın sağlamsa, o zaman gücü, kudreti olana bırakırsın.

Hazreti Ali Efendimizin buyurduğu bu sözünde şunu demek istiyor: Bir kişi delalete düştüğü zaman Allah’a sığınsın. Allah her zaman mazlumların yanındadır, onları korur. Fakat mutlaka ve mutlaka büyük bir inanç ve büyük bir iman gerekir; aksi takdirde bunların hiçbiri gerçekleşmez.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 34

“İnsanların kıymetleri yaptıkları iyilikle ölçülür.”

Güzel bir iş yaparsın, birilerine iyiliğin dokunur, o iyilik yaptığın kişi sevinir. Senin de içine vicdanen bir ferahlık gelir.

Peygamber Efendimiz buyurur der ki: “En ufacık bir iyiliği dahi, pek ehemmiyetsiz olsa da, küçümseme, hor görme. Eğer kuyudan su çekerken elindeki kova, su için gelmiş olan birisinin kabına dökülmüş olsa bile, bu hal, iki tarafa göre de, iyiliktir. Din kardeşlerinden birisine, güler yüz ve tatlı dil gösterdin ise, bunu dahi, değersiz sayma. Aman aman, üzerinizdeki örtünün uçlarının, gelişi güzel yerlere doğru salıverilmesinden sakınınız. Büyüklük taslamaktan doğan, bu hali Hazreti Allah sevmez. Sende olmayan bir ayıp ile seni yeren ve kötüleyenleri, onlarda hakikaten var olan ayıp ile yerme ve kötüleme. Bırak vebali onun, sevabı senin olsun. Gayet sakınılacak şeylerden birisi de, bir kimseye sövmektir. Aman bundan da, son derece sakın.”

İnsan, yeryüzünde Allah’ın binasıdır. İnsan, çok mukaddes bir varlıktır. Peygamber Efendimiz bütün kötülüklerden münezzehtir, hiçbir zaman dilinden kötü bir söz çıkmamıştır. Ne kadar güzellik, iyilik varsa bu alemde, Allah bütün o güzelliklerin, iyiliklerin kaynağıdır.

Hüdavendigar Mevlana, bir kasidesinde, iyiliğin dervişlik vasıflarından olduğunu şöyle anlatıyor ve diyor ki: “Dervişliğin nişanesi, belirtisi nedir? Herkese elinden geldiği kadar iyiliklerde bulunan, yardımcı olan, etrafa inciler saçan cömert kişi; tatlı dilli olup kimseyi incitmeyen, değerli sözler söyleyen seçkin insan derviştir. Yoksa herkesi aldatmak için yüz parçadan dikilmiş yamalı hırka giyen kişi derviş değildir.”

Bizim nazarımızda en büyük derviş, “Bana ne kadar kötülük yaparlarsa yapsınlar, ben hepsine iyilikle muamele ederim” diye buyuran İmam Ali Efendimizdir. Dervişin başı kesiktir; hep secdededir. Onda olan bütün varlık, iman ettiği yerdir.

Gerçek iyilik ve cömertlik, bir şeyler elde etmek veya cennete gitmek için değil; tam bir imanla, hiçbir karşılık düşünmeden, saf ve temiz bir niyetle yapılmış olandır. Gaye sadece Allah’a yaraşır bir insan olmak, O’nun rızasını kazanmaktır. Bu yoldaki gayretiniz ne kadar içten olursa, yaşayacağınız güzellikler de o kadar çok olur.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 33

“Alim düşman cahil dosttan daha hayırlıdır.”

Düşmanın alim olursa o seni arkandan vurmaz, eğer cahil ise dostun bile olsa seni arkandan vurur. Ne güzel söylemiş büyüklerimiz: Cahille dostluk etme, akıbet başın derde girer…

Hüdavendigar Mevlana, Mesnevi-i Şerif’inde şöyle bir hikaye anlatır: “Adamın biri, bir gün bir ayı yavrusu buldu, beslemeye başladı. Bunu gören arkadaşları ona tavsiyede bulundular, dediler ki: Bu ayıyı götür ormana bırak, yoksa büyüdüğünde senin canına kasteder, öldürür seni. Adam onlara kulak asmadı, o benim çok sadık bir dostumdur, dedi. Gün geldi ayı büyüdü. Hala beraber yiyor içiyorlar, geziyorlardı. Bir gün adam yoruldu, bir ağacın gölgesinde yattı uyudu. Ayı sinek kovalamaktaydı. Sinek, kovulunca kalktı, fakat inadına yine kalktığı yere gelip kondu. Ayı, o adamın yüzünden kaç kere sineği kovdu. Fakat sinek gene derhal kalktığı yere gelip konmaktaydı. Ayı, sineğe kızıp, gitti dağdan kocaman bir taş yakalayıp getirdi. Sineğin yine uyuyan adamın suratına konmuş olduğunu görünce, o koca değirmen taşını alıp, sineği ezmek için adamın suratına fırlattı. Taş, uyuyan adamın suratını paramparça etti. Bu mesele de bütün aleme yayıldı; ayı sineği öldüreceğim derken adamı öldürdü… Cahilin sevgisi şüphesiz ayının sevgisidir. Kini sevgidir, sevgisi kin. Ahdi gevşek, zayıf ve bozuk… sözü büyük, vefası artık. And içse bile inanma. Eğri sözlü adam andını da bozar. Madem ki yeminsiz sözü yalan. Hilesine yeminine de inanma. Onun nefsi beydir, aklı esir… farz et ki yüz binlerce defa Mushaf’a yemin etmiş olsun!..”

İşte Hazreti Ali Efendimizin sözü ne kadar doğru ve yerindedir. Cahilden dostun olacağına alimden düşmanın olsun.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 32

“Allah’ın insanlara bahşettiği nimetlerin en büyüğü akıldır.”

Allah sayısız nimet ihsan etti. Bütün nimetlerden en üstün nimet olarak akıl verdi, onu da başa koydu. Bir insan cüz’i akılla yola çıkarsa her zaman hüzünlere, kaygılara düşebilir. Fakat araştırır, Allah’ın bir dostuna el uzatır, onu etüd ederek onun kişiliğini öğrenip oraya gönül verir, orayla aklını büyütürse, bu kişinin hayatı daima huzur içinde geçer. Bir yere muhabbet vermek, oraya kendini bırakmak lazım. Eğer öyle güzel bir yer bulur da oraya temiz bir gönülle bağlanmazsa, ömrünün sonuna kadar oraya gitse de yararlanamaz, boşuna gelip, gider. Bu yol, hırkada taçta değildir. Kişinin temiz gönlüne bakar. Kişi kendi benliğinde, küçük akılda kalırsa, her zaman üzülmeye, sıkılmaya mahkumdur.

Aklın en büyüğü Hazreti Muhammed’de, o Akl-ı Küll. Bütün Evliyaullah orayla akıllarını büyüttüler ve sevilerek kendilerini kazandırdılar. Ne güzel isimleri var, Evliya… Peygamberler, Evliyalar yaratıcıda kendilerini fani kıldılar, daima güler yüzlü oldular, dilleri tatlı, bakışları hoş oldu. Cemaatleri onları dinleyerek huzura kavuştu.

Akıl, hiçbir varlığa verilmemiş, insana verilmiş. Bir balina bir sandalı devirir, beş-on kişinin ölümüne sebep olursa yargılanmaz ama bir insan, yumurta çalsa yargılanır. Neden yaptın? diye sorulur. Çünkü insanda akıl var. İnsan her şeyin sorumlusudur ama insan olmadı mı biri, ne diyebiliriz ki…

İslam devletleri içinde Türk toplumu daha aydındır. İnşallah daha da aydın oluruz. Hepimiz kardeş oluruz, birlik oluruz. Bütün insan toplumunu birliğe, kardeşliğe, güzelliklere götürürüz.

Ne güzel söylüyor Yüce Mevlana ve diyor ki: “Beri gel beri, daha beri, daha beri, ben senim, sen bensin. Biz bir top inciyiz, bir başız, bir akılız, bu şaşılık niye? Hiç aydın aydınlıktan kaçar mı? Gel…”