MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 25

SARRAF DÜKKÂNI…🌹

Mahmut Efendi: Bir zât diyor ki: “Zamanı gelince herkes kendi hedefini tutturacaktır. Sonunda böylece herkes kazanacaktır ve herkes sonunda inandığı şeye dönüşecektir. Herkes neyi bozmadan koruduysa, onu elde edecektir. Kimi sefilliğini, hatalarını ve ölümü; kimi ise mükemmelliği, sonsuzluğu ve ölümsüzlüğü bulacaktır.” Siz bu konuda ne buyurursunuz Dede?

Hasan Dede: Kişi en çok neyi severse, onun Allah’ı odur. Kişi eğer nefsinden arınamamışsa, kopamamışsa, nefsanî isteklerine kavuşacaktır. Ama bazıları da var ki, onlar nâmütenâhi güzelliklere ulaşacaklardır. Kimlerdir bu kişiler? Kulağını güzel sözlere kapamayanlar, hattâ güzel sözleri işitirken daha fazla kulak verenler, o güzel sözlerin yansıdığı kişilerdir, iç âlemini o güzel sözlerle nûrlandıran ve bu güzelliklerle ömrünün sonuna kadar yaşamını sürdüren kişilerdir. Bu kişilerin sûretlerine örnek, Hazreti Muhammed, Hazreti Mevlâna ve diğer Pîrân Efendilerimizdir. Onlar güzellikler kaynağıdırlar. 

Bir gün Hazreti Mevlâna’ya şöyle bir soru soruyorlar; “Yâ Mevlâna! Senin sohbetinde bulunuyorum ve doyamıyorum. Senin sohbetinden ayrıldıktan sonra başka bir yerlerde de Hakk muhabbeti dinliyorum, ama hiçbiri senin muhabbetin gibi zengin değil, fakat cemaatleri çok, merak ediyorum, acaba bunun nedeni nedir?” 

Koca Mevlâna cevap veriyor: “Oralarda kalabalığı görüyorsun, ama benim gönderdiğimi görmüyorsun. Burası bir sarraf dükkânıdır, biz burada gelenlere ayar veririz. Ayar altına verilir, gümüşe, pırlantaya, zümrüte, yakuta verilir. Değeri olmayan birşeye ayar verilmez.” 

Bunun üzerine Hazreti Mevlâna’ya, “Sen kimsin?” diye soruyorlar. 

İşte Hazreti Mevlâna şu cevabı veriyor: 

“Ben, dünyamızda ne kadar güzellik varsa, bütün o güzelliklerin kaynağıyım ve de doğasıyım.” 

İşte bizler böyle bir yerdeyiz, burada zerre kadar karamsarlığa yer yoktur. Ya gönlünü Hazreti Muhammed Efendimizin, Hazreti Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin hakîkat sohbetleriyle dolduracaksın ve güzel bir insan olacaksın, yahut da nefsinin esiri olup gideceksin. 

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…


MANEVİ MENKIBELER – 30

Boncuk değil bu, inci…

Bir çocuk bir inci bulmuş, getirmiş manava. Demiş, “Buldum bunu amca, alır mısın?” Manav almış bakmış inciye, boncuk olarak görmüş, çocuğu boş çevirmemiş, vermiş bir elma. Sonra tutmuş o inciyi çay markalarının durduğu kutuya atmış. 

Bir gün bir sarraf gelmiş manava. Meyvalar, sebzeler almış. Manavın hoşuna gitmiş, sarrafa demiş, “Efendi, epey bir alışveriş yaptın benden, gel otur bir çay içelim.”

Sarraf da, “Haydi” demiş, “kırmayım gönlünü, içelim.”

Manav söylemiş çayları. Çayları içerlerken gelmiş kahveci marka alacak. Manav marka çıkarırken, o boncuk geçmiş eline, sarraf da bunu görmüş, hemen demiş, “O nedir?”

“Boncuk” demiş manav, “çocuğun biri getirdi.”

“Ver bakayım” demiş sarraf, almış bakmış. Dönüp manava, “Ah kardeşim” demiş, “bu boncuk dediğin senin bütün dükkanının malını satın alır. Boncuk değil bu, inci… Bunun yeri orası değildir. Ben bunun hakkını vereyim sana.” Almış inciyi, getirmiş kendi dükkanına, vitrinde kadife kutuya koymuş.

Manav bir gün sarrafın dükkanının önünden geçerken selam vermiş sarrafa. Sarraf hemen çağırmış manavı, “Gel buraya” demiş, “bak senin boncuğunun yeri neresidir…”

Bu yüzden, bulunduğumuz yer sarraf yeridir. Burası ayar verir insanlara.