
Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor ki: “Bu Kur’an gizli kitabın içindedir.” Ayşe Validemiz de Peygamber Efendimiz için diyor ki: “O, yürüyen Kur’an idi.” Yani canlı Kur’an idi. Bizler Kur’an’ı biliyoruz, fakat bu ayette Kur’an’ın gizli bir kitap içinde saklanmış olduğu söyleniyor, bu ne demektir?
Kur’an-ı Kerim rafta dururken, isterse yıllarca dursun, oradan dile gelmez. Kur’an-ı Kerim ancak insanla dile gelir.
Şimdi ayette söylendiği gibi, Kur’an’ın içinde bir gizli kitap var. Bu gizli kitaptan maksat, kimin hitap ettiğidir. Yani Hazreti Muhammed Efendimiz, insanlara hitap ederken hep o içindeki gizli kitaptan konuşmuştur. Onun her zerresinden Allah işlemiştir.
“Ova, baştanbaşa altınla, para ile dolu olsa hiç kimse, Allah’ın izni olmadıkça bir arpa bile alamaz. Tutulmadan, kekelemeden yüzlerce kitap okusan Allah takdir etmediyse aklında hiçbir şey kalmaz. Fakat Allah’a kulluk edersen bir kitap bile okumadan yeninden, yakandan duyulmadık bilgiler bulursun.” (Mesnevi, VI/1930)
Hazreti Muhammed Efendimiz, nefsine ıstırap vermek için akşamları yatsı namazından sonra sol ayağı üzerinde dururdu. Sol ayağı yorulunca sağ ayağı üzerinde durmaya devam ederdi. Bir gün, iki gün, beş gün, derken bir akşam yine bu şekilde nefsine ıstırap verdiği sırada Allah’tan bir nida geldi: “Habibim, hani sen beni çok seviyordun?” Hazreti Muhammed cevap verdi: “Evet çok seviyorum.” “Peki o zaman neden bana ıstırap veriyorsun?” Peygamber Efendimiz şaşırarak, “Ben sana nasıl ıstırap verebilirim Allah’ım?” dedi. Cenab-ı Allah seslendi: “Sen sol ayağın üzerinde duruyorsun ya, senin her zerrende ben varım, sen yorulduğun zaman aslında ben yoruluyorum. Sen beni çok sevmektesin ama böyle yapmakla da bana ıstırap vermektesin.”
“Güneşte mahvolan zerrenin savaşı, vasıftan, hesaptan dışarıdır. Zerrenin kendisi de, nefesi de mahvoldu mu artık onun savaşı, ancak güneşin savaşıdır. Onun kendiliğinden hareketi de kalmamıştır, duruşu da. Neden? “Biz Allah’a dönenleriz” sırrından. Biz, kendimizden geçip senin denizine döndük. Asıldan süt içtik, geliştik. Ey gulyabaniye aldanıp yolun ferilerine dalan, ey usulsüz kişi, sen asıllardan az bahset.” (Mesnevi, VI/40)
Eğer bizler de mürşidimiz vasıtasıyla Hazreti Muhammed Efendimizi kendimize bende etmeye yola koyulursak haliyle o da bizim kitabımız olur. Zaten bizler de burada içimizdeki o kitaptan konuşuyoruz; yani O ne buyurursa sizlere öyle hitab ediyoruz. Genelde sohbetler akıla hitab eder, fakat bizim sohbetlerimiz hem akıla hem de gönüle hitap eder.
“Ne hoştur Mesih’in hiç eksilmeyen sofrası, ne hoştur Meryem’in bağsız, bahçesiz yetişen meyvesi. Kamil erin canından kopup gelen mucizeler, talibin canına, gönlüne hayat gibi tesir eder. Mucize denizdir, nakıs kişiyse karada yaşayan kuş. Suda yaşayan kuş, helâk olmadan emindir.” (Mesnevi, VI/1307)