
Hazreti Şems’in diyor ki: “Mevlana, ruhunun temizliğinden sarhoştu”, Hazreti Mevlana da bir kasidesinde buyuruyor ki, “Boş düşüncelerimiz, endişelerimiz bizim manevi zevkimizin ruhunu, neşemizin boynunu kırmaktadır. Ey Hakk yoluna düşen kişi, gaflet uykusundan uyan. Ya Rabbi, şu bizim uykuya dalanlarımıza bir davulcu gönder, olup gidenler derler ki, boşyere gamlar yemiş durmuşuz.” Siz bu konuda ne buyurursunuz?
Cenab-ı Mevlana’mız der ki, selam olsun üzerine: “Ey oğul, bana evlad olarak gelmeye kalktığın zaman, temiz bir kağıt gibi gel. O kağıtta hiç bir yazı olmasın. O kağıda ben seni yazacağım.”
Bu sözlerinde Hazreti Mevlana şunu demek istiyor, mademki buraya gelmeden önce sıkıntıların üzüntülerin vardı, hiç bir türlü huzur ve neşe bulamadın, namaz kılıyorsun oruç tutuyorsun, ama bu sıkıntı ve hüzünler yine sende tecelli ediyor. Şimdi artık buraya geldiğinde sana şimdiye kadar sıkıntılar vermiş olan o aklını bırakacaksın. Aklını burayla büyütmeye çalışacaksın. Gönlünde mala, mülke, dünyevi herşeye karşı ne sevgi beslemişsen, onları da gönlünden sileceksin. Gönlünü, iç alemini, kalbini temizleyeceksin ve gönlünü tamamen buraya vereceksin. Kafandaki şimdiye kadar olan bütün boş bilgileri bırakıp, burada sana sunulan bilgilerle kendini yetiştirmeye başladın mı, sen yarınların çok güzel bir insanı olursun. Çünkü bize en büyük ayna Hazreti Şems ile Hazreti Mevlana’daki buluşmadır.
Hazreti Şems, Cenab-ı Mevlana’ya şöyle seslenmiştir:
“Bihamdülillah,
Aldı fikrimi Zikrullah.
Küll isen safi, eğer isen sufi,
Açılır sana bir kapı,
Ayan olur Cemalullah.
Bu tevhidden maksat,
Murada ermektir.
Görünen kendi Zat’ıdır,
Sanma gayrullah.
Şems-i Tebriz bunu bilir,
Ehad kalmaz fena bulur,
Bütün bu alem külli mahvolur,
Yine baki Allah kalır..”
Hazreti Şems, bunları ne zaman dile getirdi, Mevlana başını secdeye vurdu. Hanımından gönlünü çekti, evlatlarından gönlünü çekti, ilminden gönlünü çekti, bunların hepsini kendine engel gördü. Bakın ne diyor Hazreti Şems, “Küll isen safi”, ne demektir bu; misal olarak, mangalda ateş vardır ya, o mangalda bir kıvılcım dahi olmasını istemiyorum, o kıvılcım bile kül haline gelsin, o kıvılcım kadar bir yere bir muhabbetin olmasın senin, eğer olursa, o bir tek kıvılcım senin varmak istediğin yere ulaşmana engel olur.
Bu yol, insanlık yoludur. Saflık ister, temizlik ister, uyanıklık değil… Biri çok uyanıktır ama, bil ki o gerçekte çok aptaldır. Bir Uyku Dede vardır, türbesi Sümbül Efendi’nin yanındadır. Gözleri hep kapalı tefekkürde dururmuş, halk onun için, bu zat her zaman uykuda, derlermiş. O öyle görünüyor ama, herkesin halini dakikada söylermiş. Uykuda görünüyor ama gönül gözü açık, cihanı almış eline herşeyi görüyor. İnsan olandan hiçbir şey gizlenmez.
Pirimiz Cenab-ı Mevlana buyurur der ki: “Ey yolcu, çalış her zerren göz olsun, çalış her zerren kulak olsun.”
İnsanın her zerresi göz olursa, ondan artık birşey gizlenmez, güneşten de üstündür. İnsanın her zerresi kulak olursa, o da artık herşeyden haberdardır, herşeyi işitir. Çünkü artık Hakk ile Hakk olmuştur, Hakk’tan da hiçbir şey gizli değildir. Ama malesef toplumun çoğunluğu saflığı bırakmış, dünyayı gönüllerine koymuş, evlad konulmuş, hanım konulmuş, para konulmuş, mal mülk konulmuş, at araba konulmuş.. sonra da diyor ki, ben bilirim.. Yok öyle şey, sen gönlüne dünyayı koymuşsun, Hakk’ı koymamışsın, gönlünde Hakk’tan başka herşey var, sen hiçbir şey bilemezsin. Zengin görünüyorsun ama aslında fakirsin, kayıplardasın. Gözlerin açık ama, nefsine ait olan şeyleri görüyorsun. Kulakların işitiyor ama, hep nefsine ait olan şeyleri duyuyorsun. Hakk’ın muhabbetine kulağını uzatmıyorsun. Hakk’ın güzelliklerine göz yönlenmemiş.
Bakın Hazreti Mevlana, bir gece yarısı bir değirmenin yanından geçiyor, bakıyor değirmen nasıl buğdayı değirmen taşının altında eziyor un haline getiriyor, kaldırıyor ellerini, “Ya Rab” diyor, “Beni de bir buğday haline getirdin, dünyayı da bir değirmen taşı yaptın, ezip duruyorsun, benden ne istiyorsun?” Allah’tan nida geliyor, “Ey benim Efendim! Sen değirmen taşının altındaki buğdayı hangi ışıkla gördün bu gece karanlığında?” Hazreti Mevlana diyor, “Ya Rab, Ay’ın ışığıyla gördüm.” Allah’tan yine bir nida geliyor, “Pekala, ışık girmiş değirmen taşının altına, acaba o taş o ışığa bir zarar veriyor mu? Sen de benim ışığımsın, zarar görecek bir varlık varsa, o da nefsindir.”
Yüce Mevlana buyurur der ki:
“Beri gel beri, daha beri daha beri,
Ben senim, sen bensin,
Biz bir top inciydik, bir baştık, bir akıldık,
Bu şaşılık niye?
Hiç aydın aydınlıktan kaçar mı?
Gel…”