İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 88

“Kibir ve gurur rezaletin anasıdır.”

Hüdavendigar Mevlana, “Akıllı kişi, bu varlığı, bu kibir ve gururu terkeder; çünkü Firavun’un halini hatıra getirir. Eğer ululanmayı bırakmaz, ibret almazsa onun azgınlığından başkaları ibret alır!” diye buyurur.

Ve yine şöyle der: “Mutlu olmak, manen yükselmek istiyorsan, gönüller almaya, gurur ve kibiri bırakmaya bak! Kazandığın gönüllerin yardımı seninle beraber olursa, kalbinden hikmet kaynakları fışkırır, akar. Dilinden sel gibi ab-ı hayat akar; nefesin, Hazreti İsa’nın nefesi gibi, hastalıklara deva olur!”

Bir insanın mutlu ve huzurlu bir halde yaşaması için, kibirden, benlikten, isyanlardan, hor görmelerden, dedikodulardan kurtulması gerek ve bunun için de Hazreti Muhammed’i örnek alması, Hazreti Ali’yi örnek alması, Hazreti Mevlana’yı, Evliyaullah’ı örnek alması lazım. Çünkü onların sözlerinde, hareketlerinde daima sevgi, sabır, hoşgörü, merhamet, tevazu, fedakarlık, adalet ve cömertlik vardır. Edep vardır! O halde gönlümüze onları yerleştirip, bir nebze olsun onlar gibi olmaya çalışarak yaşayalım. Aynaya baktığımız zaman aynada görünen de insan olsun, suret bulan da!


İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 86

“Yaşam, uyumakla uyku arası kadar kısa sürelidir, gecesi olan gün gibi.”

Hazreti Ali Efendimizin hiç uyku ile pazarı yoktu. Güneş O’ndan önce doğmazdı. O, sabahlara kadar omuzlarında yoksul insanlara erzak taşırdı. Bir kılıç darbesiyle şehit edildiğinde üç gün yatakta yattı. Hazreti Ali Efendimiz; birinci gün sabah olunca güneş yüzünü tuttu; Hazreti Ali Efendimiz güneşin doğuşunu görür görmez başladı ağlamaya ve şehadet parmağını güneşe doğru uzatarak, “Ey güneş” dedi, “sen şahitsin, sen beni hiç yatakta görmüş müsün? Seni edebe davet ediyorum, doğma.” Ve güneş bir bulut arkasına gizlendi, üç gün doğmadı. Üç günün sonunda Hazreti Ali Efendimiz şehadete erdi. Onlar insan sıfatında ama aslında Hakk, her yere sözleri geçiyor.

İnsan, hakikatte çok mukaddes bir varlıktır, Hakk’ın temsilcisidir.

Çok çalışmamız, uykudan uyanmamız lazım. Gözler açık ama malesef uyuyoruz. Hazreti Muhammed, Ehlibeyt Efendilerimiz, Evliyaullah, bizim gözümüzü açmaya, bizleri uyandırmaya, aydınlığa sürüklemeye geldiler.

Bu devirde, bir saat bir dakika oldu, o kadar hızlı geçiyor ki hayat, gün adeta saat oldu. Gününü nasıl yaşıyorsun, temeli maneviyat olan bir yere bağlılığın, sevgin var mı? Maddeye ait her şey fanidir. Kişi bir Hakk ehline yüz tutup, oraya gönlünü bağlar, orayla yaşamını sürdürürse, onun yaşamı boşa gitmemiş olur. Hakk’la yola çıkmış, Hakk’la yürüyor, Hakk’la konuşuyor. Onun her şeyi maneviyat zenginliği ile doludur, ama maddeyi gönlüne koyarsa, o anda sıkıntı, gam, kasavet, hüzün başlar. Çünkü Allah’ın dışında her şey fani. Bütün amaç, biraz edeb’iyata yönelmek, insanlık terbiyesi alarak, insan gibi yaşamak, insan gibi konuşmak, insan gibi bu alemden göç ettikten sonra rahmetle anılır olmaktır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 84

“Akıl sahibi olup bilgi toplamamışsan, ayağına nal takılmamış bir at gibi olursun.”

Allah, insana nimetlerin en üstünü akılı vermiştir. Sen eğer o aklı boş şeylerde kullanmış isen, kendine hiçbir şey edinmemişsen, hatta en başta kendini arayıp kim olduğunu bulmamışsan, insanlara layık olanı güzellikleri bilmemişsen; sen o zaman nalsız bir ata benzersin, uzun yol yürüyemezsin, yük de taşıyamazsın üstünde, ayağın yara olur. Bu sözleriyle bunu söylemek istiyor Hazreti Ali Efendimiz.

İnsanın en önemli görevi, hatta insanın yaratılmasındaki sebep, kim olduğunu bilmesidir. İnsanın kimliğini bulmak için çıktığı yol ise uzun bir yoldur. Ne diyor Pirimiz Mevlana… “Piri bul ki bu yolculuk, Pirsiz pek tehlikeli, pek korkuludur, afetlerle doludur. Bildiğin ve defalarca gittiğin yolda bile kılavuz olmazsa şaşırırsın.”

Ve yine şöyle buyuruyor: “Hain değilseniz onun huzuruna gelin… boş kamışsanız bile onun himmetiyle şeker kamışı olun! O kılavuz, senin toprağından yeşillikler bitirir… bu, Cebrail’in atının nalından uzak bir iş değil! Bir Cebrail’in atının ayağına toprak olursan yeşillik kesilir, yenilenir tazelenirsin!..”


İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 81

“Ben ki edeple eğitim görmüş, doğruluğun vaiziyim. Anlıyorum ki akla, ancak edeple eğitim görmüşler ulaşır. Başkalarına sevgi ve yumuşak yüreklilikle yaklaşmış bir babanın oğlu olarak, bunu ezberle ve aklından çıkarma. O, sana terbiye eğitimini bir gıda gibi verdi. Ayakta kalıp, yok olup helak olmayasın diye.”

Edep güzel ahlak ve güzel hizmet demektir. Bunlar sende suret bulursa; topluma güler yüz, tatlı dil, birleyici konuşmalar, şifai konuşmalarla çıkarsan, gün gelir bu kalıp ortadan kalkar ve sen bu yaptığın hizmetlerle anılırsın, yaşarsın.

Zaten biz her zaman ne diyoruz: Biz ölümsüzleri kendimize dost edindik. En başta Hazreti Muhammed Efendimizi, İmam Ali Efendimizi, Ehli Beyt Efendilerimizi, Pirimiz Mevlana’yı ve şeyhimi. En başta şeyhimi, çünkü şeyhim vasıtasıyla vardım onlara, şeyhim bana rehberlik yaptı. Onun vasıtasıyla buldum Mevlana’yı, Mevlana’nın vasıtasıyla buldum geçmiş Hazreti Muhammed’i, geçmiş Ali’yi buldum, geçmiş İmam Hasan’ı İmam Hüseyin’i buldum, geçmiş Evliyaları buldum; rehberimle buldum. Ne annem ne babam bana rehberlik yapamadılar. Beni büyüttüler yetiştirdiler, sonra hadi çalış evlat getir bir şeyler dediler. Evet şefkatleri merhametleri çoktu, fakat manevi anlamda sahip olduklarımı şeyhim sayesinde elde ettim.

Herkes dünyaya geliyor, yaşıyor ve ölüyor, ama Hazreti Muhammed öyle değil; O, sevenleriyle yaşıyor, her dakika ismi zikrediliyor. Hazreti Ali Efendimiz de keza öyledir; O da sevenleri ile anılır. Önemli olan onları kendinde ruh etmektir, onlarla yaşamaktır ve yaşatmaktır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 80

“Şahsın kişiliği birlikte yürüdüğünün kişiliğiyle ölçülür. Bir şeyin başka şeylerle aranması gibi. Kalb kalple buluştuğunda biri diğerine yön verir.”

Hazreti Ali Efendimiz zaten hem söylüyor hem de cevabını veriyor. Bir kişi kafa dengi birini bulursa, onunla güzel anlaşırsa, kalpleri de birbirine uyarsa; e haliyle biri susar öbürü konuşur. Tut ki kendisi konuşmuştur. Onun için rahat rahat dinler ve alır içindeki sesi. Onlar böyle güzelce arkadaşlıklarını sürdürürler. Ama şimdi senin kafa dengin değil, kalbin uymuyor; onunla her dakika uğraşırsın. Yapma, etme, yok oraya çekersin, yok buraya çekersin, ama olmaz. Başına işler gelir; yaramaz arkadaş bu… Ama dengini bulduğun zaman, sizi bir tek uyku ayırır, yemek de ayırmaz. Yemeği de beraber paylaşırsınız, beraber yersiniz. Bunları da hep sevgi yaptırır.

Hazreti Mevlana bir rubaisinde şöyle sesleniyor: “İnsanlar sayılıdır, çoktur amma iman birdir. Cisimleri çoktur ama canları birdir. İnsanda, eşeğin anlayışından başka bir akıl, başka bir can vardır. O dem’e erişen, o makamda Tanrı velisi olan kişilere insandaki candan, akıldan başka ve ayrı bir can ve akıl vardır. Hayvani canlarda birlik yoktur. Sen bu birliği dışarda arama. Bu hayvani can ekmek yese, insani ruhun karnı doymaz. Bu yük çekse o kırıntı çekmez. Hatta onun ölümüyle bu hayvani can sevinir, neşelenir. İnsani ruhun bir şey elde ettiğini görünce de kıskançlığından ölür. Kurtların köpeklerin canı hep ayrı ayrıdır. Bir olan ise Tanrı aslanlarının canlarıdır.”

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 79

“Layık olmayan kimselere yüz suyu dökme, beyhude yere kendini rezil etmiş olursun.”

Hüdavendigar Mevlana, “Kim fere ve boğazına düşmüş, bu düşkünlüğünü kendisine adet ve huy edinmişse ona denecek söz, ancak ‘Sizin dininiz sizin, benimki benim’ sözünden ibarettir” der ve yine şöyle buyurur: “Herzevekillerin herzelerini, manasız sözlerini saçma gururlarını az dinle, bu çeşit adamlarla savaş safına girme. Allah, bunlar hakkında ‘Onlar size uyunca sayınızı çoğaltmazlar, ancak aranıza nifak sokar, hile ve fesadı çoğaltırlar’ dedi. Er olmayan kaypak arkadaşlara uyma, çevir onların yaprağını! Çünkü onlar sizinle yoldaş olurlarsa gaziler de saman gibi içsiz bir hale düşerler. Size uymuş görünür, sizinle beraber safa girerler ama sonra kaçarlar, safı da bozar perişan ederler. Bu çeşit adamdansa… münafıklardan pek kalabalık kişinin size uymasındansa azlık asker daha iyi.”

İnsan, insanın rahmanıdır. İnsan, insanın şeytanıdır. Bir arkadaş, bir arkadaşı doğru yola götürmeye çalışırsa, o arkadaş rahman sıfatını taşır, arkadaşını da rahmaniyete çeker. Bir arkadaş, arkadaşını kötü yollara çekmeye kalkarsa, o şeytandır. Ona uydun mu şeytana uymuş olursun.

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de de, “Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz. Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık” (Kehf, 13) diye buyrulmaktadır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 78

“Söz manen yara açan bir alettir. Onunla yaralanan kalb şifa bulmaz.”

Yunus Emre’ye sormuşlar:

“Ey Yunus! Sen bu dünyaya ne için geldin?”

“Ben bu dünyaya Allah’ı yad etmeye geldim.”

“Allah’ı yad edersen eline ne geçecek?”

“Bir gün gelecek dünya ömrüm bitecek. Madem ki sevgim ve gönlüm Allah’a sunulmuş, bu ruhum bedenden çıktıktan sonra Allah’a gidecektir. Allah anıldıkça ben de anılacağım. Çünkü O’na yöneldim, O’ndan söz ettim, O’nu yaşattım, O’nunla yaşadım.”

Sevgisini, gönlünü, her şeyini Allah’a verdiği için, Allah’la bütünleşti. Yunus, yaşamı boyunca, Allah’a onsekizbin beyit yazarak Divan’ın da çok güzel bir dil döktü. Cenab-ı Hakk, Yunus’dan o kadar güzel işledi ki, bir yerde Hakk, Yunus ismini aldı.

Hazreti Mevlana, “Cenneti görmek isterseniz, aşıkların sohbetine karışın. Aşıkların sohbeti, ilkbaharla yaza benzer. Çünkü hep Allah’tan, sevgiden konuşurlar. Cehennemi görmek isterseniz, küfürbazların yanında oturun, onların sohbetleri de sonbaharla kışa benzer” der.

İnsan, dünyada yaratılmışların en şereflisi, Allah’ın elçisidir. İnsandan daha yüce, daha güzel bir varlık yoktur. İnsan, Allah’tan konuşursa, eşref sahibidir.

Öbürünün de bedeni mukaddestir ama hiç Allah’tan konuşmaz, hep nefsinde yaşar ise, neuzübillah hayvan ondan daha mazlum kalır.


İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 77

“Müşavereyi terkeden hakikati bulamaz.”

Mevlana’mız, bir iş yapmaya kalkıştığın zaman, istersen bin kişiye danış, işi yapacağın an kalbine danış, diyor. Kalpteki ses üstündür. Oradan güzel bir ses gelirse o sese uy. Akıl yenilebilir ama kalb yenilmez, orası tevhid yeridir. Oraya biraz kulak verirsen; Allah, Allah, Allah… diye daima tevhidde olduğunu duyarsın. Akıl her yerde gezer, kalb ise bir yerde durmuş, zikrini yapar. Hele o kalbe güzel bir Dost koymuşsan, hiç yenilmezsin.

Kalbinin sesini dinleyeceksin. Hazreti Muhammed, kimsenin aklıyla yola çıkmadı. Misal olarak, bir iş yapılacağı zaman sahabeye anlatır, fikirlerini dinlerdi. Daha sonra kendi düşüncesini söylediği zaman sahabe onun parlak düşüncesine hayran olur, o yönde hareket ederdi. Çünkü Hazreti Muhammed hep tefekkürdeydi, hep kalbinin sesini dinlerdi.

Hazreti Muhammed’e Nebi olmadan önce toplum tarafından Emin ismi verildi. Yani onun söylediği bütün sözler suret bulacaktır, emin olun, demek istediler. Hazreti Muhammed’in o güzel aklı, Cebrail (as) ismini almıştır. En büyük melek Cebrail, insanın başındaki akıldır. Eğer akıl, güzel bir yerden aşı almışsa, insanı çok güzel yerlere götürür, almamışsa neuzübillah isyanlara düşürür.

Allah, insanı bu kadar mukaddes kılmış, cihana hakim kılmış, kendisine temsilci seçmiş. İnsan kişiliğini bulursa hatalara düşmez. Çünkü o Yaratıcıyı, o Allah’ı, kendi dışında aramaz. O, senin içinde…

Ne güzel buyuruyor Yüce Mevlana ve diyor ki: “Senin yanındayım, beni uzak görme! Benim yanımdasın, benden ayrılma! Kendini yaratandan uzak düşen kişinin işi yolunda, uygun olur mu? Benim gözümle neşelenen göz parlar, keskinleşir, öteleri, gaybı görür. Duyduğu manevi zevkden ötürü mahmurlaşır. İçinde benim rüzgarımın estiği, sevgimin dolaştığı gönülde, manevi güller açar, nurlarla dolu gül bahçesi olur…”

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 76

“Bir dost ola ki, iki vücuda bölünmüş bir ruh. Vücud iki vücud, ruhu bir ruh.”

Hazreti Ali Efendimiz burada ne kadar güzel söylüyor. Ya nefsin teslim olsun ruha, güzelliğe; ayrılık olmasın. Yahut da akla düş; ama akla düştün mü ruhu kirletiyorsun. Bu yüzden bir ruh bir vücud ol. Zahirde iki görünürsün ama bir okunursun.

Hakikat sahibine iki alem birdir, yani hem batıni alem hem zahiri alem. Neden birdir? Çünkü hiçbir varlık onun dışında değildir. Allah’ın 99 isminin yanısıra gördüğünüz bütün varlıklar da Allah’la diri oldukları için her biri kendi isimlerinin yanında ‘Allah’ okunurlar. Ama ancak Hakk ile Hakk olmuş, Allah’ta fani olmuş bir hakikat ehli bunu bilir, görür, çünkü onun bütün varlığı yine Allah’tır, Allah iledir. O, Allah ile görür, Allah ile bilir.

Bizlere en güzel örnek Evliyaullah’tır. Onlar kalabalık görünürler ama bir manayı taşırlar. Hepsinde Hazreti Muhammed’in, Hazreti Ali’nin kokusu vardır, hepsinde aynı tat vardır. Onlar aramızda yaşıyorlar. Onlar esmada kalabalıklar ama hepsi manada bir, Hazreti Muhammed’i andığımız zaman hepsi anılırlar.

Hazreti Şems diyor ki: “Bağda üzüm kalabalık görünür, ama tavada hepsi birdir.” Hepsi pekmez olmuştur.

Hazreti Mevlana’ya sorarlar: “Piran hakkında ne buyurursun?”

Mevlana, “Piran güllere benzer, renkleri çok, kokuları bir olur” der.

Hepsinin gönlünde Hazreti Muhammed, Hazreti Ali var. Yalnız erkan yönünden değişik konuşurlar ama gönülleri Hakk’a bağlıdır. Güllerin renkleri çok, kokuları birdir. İster kırmızı, ister beyaz, ister pembe, ister sarı olsun, hiçbirinde ayrı koku yoktur, hepsi gül kokar.

İnsan, Allah’ın muhabbeti ile yaşarsa, biraz geceleri nefsine kıyıp Allah’ı zikrederse aslını bulur. Bu, çapayı alıp denize yol açmaya benzer. Açan kişi bir testiye benzer, gün gelir o testi kırılır, testideki su açılan yola dökülür, yok açıksa denize gider; bu yapılmazsa testi kırılınca o su toprağa gider, toprak olur. Hazreti Mevlana, “Aşıklar yağmura benzer, yağmur damlaları denize düştüğü zaman damlayı denizden ayıramazsın; hepsi deniz olmuştur. Bazı damlalar ise karaya düşer, onları da topraktan ayırmazsın” der.

Bütün tasavvuf ehli hangi koldan olursa olsun, hepsi insan olmak için yola çıkmıştır. İnsan olmamız için başta Hazreti Muhammed’e, Evliyalara sevgi ile bakmamız, saygıyla anmamız lazım. O zaman bizler de onların bir neferleri oluruz.


İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 75

“Başa gelen felaketlerde sabır göstermek zor, ne var ki yapılan iyilikleri yitirmek daha da zor.”

Bakın burada Hazreti Ali Efendimiz, her sabırı zor görüyor; ama çok da iyilikler de yapmışsın, şimdi sen o iyiliklerden biraz küfüre düşersen, yaptığın iyiliklerin hepsi de elinden gidecek, en iyisi şimdi sen tekrar sabıra dön, diyor; ki yaptığın iyilikler boşa gitmesin. Zor olanı yap, diyor; şifreli konuşuyor, ama güzel konuşuyor.

Çünkü bu yolun başı da sonu da sabırdır.

Ne güzel buyuruyor Peygamber Efendimiz, diyor ki: “İmanın en makbulü, zor zamanlarda sabretmek, semih ve sahi olmaktır.”

Evet, Allah bizden sabırlı davranmamızı ve O’ndan başkasından medet ummamamızı istiyor. Her kim başına gelen sıkıntılara sabır gösterir ve her ne olursa olsun Hakk’tan yüz çevirmezse, sonunda mutlaka refaha erer.

Hüdavendigar Mevlana’mızın buyurduğu gibi… “Sabır ve sükut, Allah rahmetine sebep olur. ‘Susun, dinleyin’ emrini canla, başla kabul et de Sevgilinin mükafatına eriş, rahmetine nail ol.”

Yeter ki sabredenlerden olalım, başımıza gelen felaketlere daima sabır gösterelim, isyanlara küfürlere düşmeyelim. Bu dünya bir anlık bir zamandan başka bir şey değildir, daima Allah’a yönelelim.