İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 87

“Kör söz söyleme, sözünle Allah’ı razı etmelisin.”

Burada Hazreti Ali Efendimiz, çirkin sözler konuşmayın, insanlara üzücü söz sarfetmeyin, diyor. Öyle bir sözler söyleyin ki Allah’ı razı edesiniz. Yani yapıcı konuşun, birleyici konuşun, onları da Allah’ın rızasına getirin.

İmam Ali Efendimiz zaten canlı Kur’an’dır. Anlayana, O’nun her sözü adalettir.

Bir insan, ehli iman, Resulüne ve kitabına bağlı ise Kur’an onunla dile geldiği için o insan canlı Kur’an’dır. Kur’an-ı Kerim rafta durursa sen onun ehli değilsen, ona da Kur’an-ı Sabit derler. O, insanla dile geldiği için, güzel bir insan ele alırsa orada ortalığa can verir, güzellikler meydana gelir, Kur’an orada canlanır. İşte o güzellik Hazreti Ali’ye verilmiştir, selam olsun üzerine.

Kur’an-ı Kerim, en büyük zikirdir. Bütün bu kainatta ne varsa, hepsi Hazreti Muhammed Efendimizin dilinden, Kur’an-ı Kerim’de insanlık alemine sunulmuştur. Bu nedenle bir mana ehli, Kur’an-ı Kerim’i ne kadar tefsir etmeye çalışırsa çalışsın, sonunu getiremez. Çünkü ne kadar varlık varsa bu alemde hepsini yazması gerekir.

Hazreti Mevlana’mız da, Kur’an-ı Kerim’den çok derin manalar çıkarmış ve demiştir ki: “Bendeniz, Kur’an-ı Kerim’in bir ayetine mana vermeye kalktım; denizler mürekkep oldu, ağaçlar kalem oldu, yapraklar kağıt oldu. Ben manayı yazmaya başladım; denizler kurudu, ağaçlar tükendi, yapraklar bitti, fakat mana bitmedi…”

Mesnevi-i Şerif’inde, Kur’an hakkında yine şöyle buyurur: “Bil ki Kur’an’ın bir zahiri var… zahirin de gizli ve pek kuvvetli bir de içyüzü var. O batının bir batını, onun da bir üçüncü batını var ki onu akıllar anlayamaz, hayran kalır. Kur’an’ın dördüncü batınıysa eşsiz, örneksiz Allah’dan başka kimse görmemiş, kimse bilmemiştir. Oğul, sen Kur’an’ın dış yüzüne bakma… Şeytan da Adem’in topraktan ibaret gördü, hakikatine eremedi! Kur’an’ın zahiri, insana benzer… sureti görünür, meydandadır da canı gizli!..”

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 86

“Yaşam, uyumakla uyku arası kadar kısa sürelidir, gecesi olan gün gibi.”

Hazreti Ali Efendimizin hiç uyku ile pazarı yoktu. Güneş O’ndan önce doğmazdı. O, sabahlara kadar omuzlarında yoksul insanlara erzak taşırdı. Bir kılıç darbesiyle şehit edildiğinde üç gün yatakta yattı. Hazreti Ali Efendimiz; birinci gün sabah olunca güneş yüzünü tuttu; Hazreti Ali Efendimiz güneşin doğuşunu görür görmez başladı ağlamaya ve şehadet parmağını güneşe doğru uzatarak, “Ey güneş” dedi, “sen şahitsin, sen beni hiç yatakta görmüş müsün? Seni edebe davet ediyorum, doğma.” Ve güneş bir bulut arkasına gizlendi, üç gün doğmadı. Üç günün sonunda Hazreti Ali Efendimiz şehadete erdi. Onlar insan sıfatında ama aslında Hakk, her yere sözleri geçiyor.

İnsan, hakikatte çok mukaddes bir varlıktır, Hakk’ın temsilcisidir.

Çok çalışmamız, uykudan uyanmamız lazım. Gözler açık ama malesef uyuyoruz. Hazreti Muhammed, Ehlibeyt Efendilerimiz, Evliyaullah, bizim gözümüzü açmaya, bizleri uyandırmaya, aydınlığa sürüklemeye geldiler.

Bu devirde, bir saat bir dakika oldu, o kadar hızlı geçiyor ki hayat, gün adeta saat oldu. Gününü nasıl yaşıyorsun, temeli maneviyat olan bir yere bağlılığın, sevgin var mı? Maddeye ait her şey fanidir. Kişi bir Hakk ehline yüz tutup, oraya gönlünü bağlar, orayla yaşamını sürdürürse, onun yaşamı boşa gitmemiş olur. Hakk’la yola çıkmış, Hakk’la yürüyor, Hakk’la konuşuyor. Onun her şeyi maneviyat zenginliği ile doludur, ama maddeyi gönlüne koyarsa, o anda sıkıntı, gam, kasavet, hüzün başlar. Çünkü Allah’ın dışında her şey fani. Bütün amaç, biraz edeb’iyata yönelmek, insanlık terbiyesi alarak, insan gibi yaşamak, insan gibi konuşmak, insan gibi bu alemden göç ettikten sonra rahmetle anılır olmaktır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 85

“Benim hayalimde, bağlılığını sürdürecek ve sırlarımı kalbinde -benden başkasına yer olmaksızın- saklayacak dosta yer var ancak.”

Eğer sen benim bilgilerimi, beni kalbinde yaşatırsan, benimle yola koyulursan; o zaman ben de seni kalbimde taşırım, kalbimde sana çok yer var, diyor Hazreti Ali Efendimiz. Kalp kalbe köprüdür, birbirini birleştirir. Hazreti Ali Efendimiz daima akla uygun sözler söyler.

Hüdavendigar Mevlana’mız da, Mesnevi-i Şerif’inin ilk 18 beyitinde, “Ayrılıktan parça parça olmuş, kalb isterim ki, iştiyak derdini açayım. Aslından uzak düşen kişi, yine vuslat zamanını arar. Ben her cemiyette ağladım, inledim. Fena hallilerle de eş oldum, iyi hallilerle de. Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı. Benim esrarım feryadımdan uzak değildir, ancak her gözde, kulakta o nur yok. Ten candan, can da tenden gizli kapaklı değildir, lâkin canı görmek için kimseye izin yok. Bu neyin sesi ateştir, hava değil; kimde bu ateş yoksa yok olsun!..” diye buyurmuyor mu?

Hakk’ın sırlarına büyük bir aşkla ve sevgiyle erilir. Hakk her şeyin üstünde tutulur, gün gelir, hiç akıl girmez tereddütler olmazsa, o kendiliğinden ikrama çıkar.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 84

“Akıl sahibi olup bilgi toplamamışsan, ayağına nal takılmamış bir at gibi olursun.”

Allah, insana nimetlerin en üstünü akılı vermiştir. Sen eğer o aklı boş şeylerde kullanmış isen, kendine hiçbir şey edinmemişsen, hatta en başta kendini arayıp kim olduğunu bulmamışsan, insanlara layık olanı güzellikleri bilmemişsen; sen o zaman nalsız bir ata benzersin, uzun yol yürüyemezsin, yük de taşıyamazsın üstünde, ayağın yara olur. Bu sözleriyle bunu söylemek istiyor Hazreti Ali Efendimiz.

İnsanın en önemli görevi, hatta insanın yaratılmasındaki sebep, kim olduğunu bilmesidir. İnsanın kimliğini bulmak için çıktığı yol ise uzun bir yoldur. Ne diyor Pirimiz Mevlana… “Piri bul ki bu yolculuk, Pirsiz pek tehlikeli, pek korkuludur, afetlerle doludur. Bildiğin ve defalarca gittiğin yolda bile kılavuz olmazsa şaşırırsın.”

Ve yine şöyle buyuruyor: “Hain değilseniz onun huzuruna gelin… boş kamışsanız bile onun himmetiyle şeker kamışı olun! O kılavuz, senin toprağından yeşillikler bitirir… bu, Cebrail’in atının nalından uzak bir iş değil! Bir Cebrail’in atının ayağına toprak olursan yeşillik kesilir, yenilenir tazelenirsin!..”


İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 83

“Gıybet acizlerin işidir.”

Kin, inat, onun bunun arkasından konuşmak, bunlar insana yakışmayan şeylerdir. Pekala insana yakışan şeyler nedir? Hazreti Muhammed’i örnek alın; nasıl konuşmuş, nasıl yaşamış? Diğer Peygamberlere, Velilere bakın. Onların dilinde, isyan, küfür, benlik, onu bunu hakir görme, onun bunun arkasından konuşma var mı? Hiçbiri yok.

Size bir hikaye anlatayım: Davutpaşa’da bir camii inşa etmişler. Adını Etyemez Camii koymuşlar. O devrin padişahı merak ederek, “Bu adam hayat boyu et yemedi mi, et paralarını toplayıp camii mi inşa ettirdi? Bu camiinin adını neden et yemez koydu? Bunu öğrenelim” demiş.

Bu efendiyi saraya davet etmişler. Sofra kurulmuş, çorba da dahil olmak üzere yemeklerin hepsinde et varmış. Bu zat bütün yemeklerden yemiş. Bunu görünce, “Sen et yiyorsun, camiinin adını neden et yemez koydun?” diye sormuşlar. “Ben et yerim… Ben adem eti yemiyorum. Yani hiçbir konuda onun bunun aleyhinde konuşmadığım için bu camiiye et yemez ismini verdim” demiş.

Birinin arkasından konuşan en büyük günahı işliyor demektir. Bizlerin bütün amacımız gıybetten kaçınmak, Hazreti Muhammed’i, Hazreti Mevlana’yı güzel tahsil etmek, onların ahlakı ile ahlaklanmak, onların haline bürünmek, onların güzelliklerini benimsemek, kişiliğinden ayrılıp sevdiğin yeri kendinde kişilik kılmak olmalıdır. Eğer böyle davranırsak Allah katında iyi bir yere sahip oluruz.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 82

“Bir düşmanı gördüğün vakit daima güler yüzlülük göster zira bu muamele düşmanı gama gasabete sürükler.”

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Eğer bir iyilikle karşılaşırsanız bu onları üzer; başınıza bir kötülük gelince de memnun olurlar. Ama eğer zorluklara karşı sabreder ve takvalı davranırsanız (ruh olgunluğu gösterirseniz), onların hileleri size hiçbir zaman zarar vermez. Zira Allah onların tüm yaptıklarını kuşatıcıdır.” (Al-i İmran 120)

“Sen o kötülüğü en güzel olan şey ile defet. Biz onların neler ile vasfeder olduklarını daha iyi biliriz.” (Müminun, 96)

Hazreti Ali Efendimizin seyisi bir gün onu kızdırmak istemiş. Hazreti Ali, ondan atları hazırlaması için seslenerek, “Atları hazırla filan yere gideceğiz” demiş, seyis onu duymamazlıktan gelip cevap vermemiş. Hazreti Ali, onu hazırlık yapıyor sanmış. Yine seslenmiş, yine cevap yok. Hazreti Ali, Allah Allah ben boşuna mı sesleniyorum, diye düşünmüş. Bir de bakmış ki, arkasında duruyor.

“Neden cevap vermiyor, beni bağırtıyorsun?”

“Efendi Hazretleri, seni kızdırmak için cevap vermedim.”

Bu cevap üzerine, Hazreti Ali gülmüş.

“Niye gülüyorsun Efendi Hazretleri?”

“Senin içinde beni kızdırmak isteyen biri var ya, onu kızdırmak için gülüyorum.”

Hazreti Ali Efendimiz kızmamış, hatta mükafatlandırıp göndermiş.

Bir gün de yine İmam Ali Efendimiz, arkadaşı ile yolda giderken, karşıdan gelen kendini beğenmiş biri ona, “Esselamu aleyküm Allah’ın ayısı” demiş.

İmam Ali Efendimiz de hiç kızmadan ve bozuntuya vermeden, “Ve aleyküm selam Allah’ın Ali’si” diye cevap vermiş.

Yanında bulunan arkadaşı susmuş ve Allah Allah, Ali hiç kimseden korkmazdı, neden bu adama haddini bildirmedi, diye düşünmüş.

İmam Ali Efendimiz, “Karşıdaki bana hakarette bulundu, onun için mi sustun?” diye sormuş.

“Evet ya Ali.”

“İnsan insanın aynasıdır. O ayı olduğunu bende gördü, ben de Ali olduğumu onda gördüm. Bunda kızacak bir şey yok.”


İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 81

“Ben ki edeple eğitim görmüş, doğruluğun vaiziyim. Anlıyorum ki akla, ancak edeple eğitim görmüşler ulaşır. Başkalarına sevgi ve yumuşak yüreklilikle yaklaşmış bir babanın oğlu olarak, bunu ezberle ve aklından çıkarma. O, sana terbiye eğitimini bir gıda gibi verdi. Ayakta kalıp, yok olup helak olmayasın diye.”

Edep güzel ahlak ve güzel hizmet demektir. Bunlar sende suret bulursa; topluma güler yüz, tatlı dil, birleyici konuşmalar, şifai konuşmalarla çıkarsan, gün gelir bu kalıp ortadan kalkar ve sen bu yaptığın hizmetlerle anılırsın, yaşarsın.

Zaten biz her zaman ne diyoruz: Biz ölümsüzleri kendimize dost edindik. En başta Hazreti Muhammed Efendimizi, İmam Ali Efendimizi, Ehli Beyt Efendilerimizi, Pirimiz Mevlana’yı ve şeyhimi. En başta şeyhimi, çünkü şeyhim vasıtasıyla vardım onlara, şeyhim bana rehberlik yaptı. Onun vasıtasıyla buldum Mevlana’yı, Mevlana’nın vasıtasıyla buldum geçmiş Hazreti Muhammed’i, geçmiş Ali’yi buldum, geçmiş İmam Hasan’ı İmam Hüseyin’i buldum, geçmiş Evliyaları buldum; rehberimle buldum. Ne annem ne babam bana rehberlik yapamadılar. Beni büyüttüler yetiştirdiler, sonra hadi çalış evlat getir bir şeyler dediler. Evet şefkatleri merhametleri çoktu, fakat manevi anlamda sahip olduklarımı şeyhim sayesinde elde ettim.

Herkes dünyaya geliyor, yaşıyor ve ölüyor, ama Hazreti Muhammed öyle değil; O, sevenleriyle yaşıyor, her dakika ismi zikrediliyor. Hazreti Ali Efendimiz de keza öyledir; O da sevenleri ile anılır. Önemli olan onları kendinde ruh etmektir, onlarla yaşamaktır ve yaşatmaktır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 80

“Şahsın kişiliği birlikte yürüdüğünün kişiliğiyle ölçülür. Bir şeyin başka şeylerle aranması gibi. Kalb kalple buluştuğunda biri diğerine yön verir.”

Hazreti Ali Efendimiz zaten hem söylüyor hem de cevabını veriyor. Bir kişi kafa dengi birini bulursa, onunla güzel anlaşırsa, kalpleri de birbirine uyarsa; e haliyle biri susar öbürü konuşur. Tut ki kendisi konuşmuştur. Onun için rahat rahat dinler ve alır içindeki sesi. Onlar böyle güzelce arkadaşlıklarını sürdürürler. Ama şimdi senin kafa dengin değil, kalbin uymuyor; onunla her dakika uğraşırsın. Yapma, etme, yok oraya çekersin, yok buraya çekersin, ama olmaz. Başına işler gelir; yaramaz arkadaş bu… Ama dengini bulduğun zaman, sizi bir tek uyku ayırır, yemek de ayırmaz. Yemeği de beraber paylaşırsınız, beraber yersiniz. Bunları da hep sevgi yaptırır.

Hazreti Mevlana bir rubaisinde şöyle sesleniyor: “İnsanlar sayılıdır, çoktur amma iman birdir. Cisimleri çoktur ama canları birdir. İnsanda, eşeğin anlayışından başka bir akıl, başka bir can vardır. O dem’e erişen, o makamda Tanrı velisi olan kişilere insandaki candan, akıldan başka ve ayrı bir can ve akıl vardır. Hayvani canlarda birlik yoktur. Sen bu birliği dışarda arama. Bu hayvani can ekmek yese, insani ruhun karnı doymaz. Bu yük çekse o kırıntı çekmez. Hatta onun ölümüyle bu hayvani can sevinir, neşelenir. İnsani ruhun bir şey elde ettiğini görünce de kıskançlığından ölür. Kurtların köpeklerin canı hep ayrı ayrıdır. Bir olan ise Tanrı aslanlarının canlarıdır.”

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 79

“Layık olmayan kimselere yüz suyu dökme, beyhude yere kendini rezil etmiş olursun.”

Hüdavendigar Mevlana, “Kim fere ve boğazına düşmüş, bu düşkünlüğünü kendisine adet ve huy edinmişse ona denecek söz, ancak ‘Sizin dininiz sizin, benimki benim’ sözünden ibarettir” der ve yine şöyle buyurur: “Herzevekillerin herzelerini, manasız sözlerini saçma gururlarını az dinle, bu çeşit adamlarla savaş safına girme. Allah, bunlar hakkında ‘Onlar size uyunca sayınızı çoğaltmazlar, ancak aranıza nifak sokar, hile ve fesadı çoğaltırlar’ dedi. Er olmayan kaypak arkadaşlara uyma, çevir onların yaprağını! Çünkü onlar sizinle yoldaş olurlarsa gaziler de saman gibi içsiz bir hale düşerler. Size uymuş görünür, sizinle beraber safa girerler ama sonra kaçarlar, safı da bozar perişan ederler. Bu çeşit adamdansa… münafıklardan pek kalabalık kişinin size uymasındansa azlık asker daha iyi.”

İnsan, insanın rahmanıdır. İnsan, insanın şeytanıdır. Bir arkadaş, bir arkadaşı doğru yola götürmeye çalışırsa, o arkadaş rahman sıfatını taşır, arkadaşını da rahmaniyete çeker. Bir arkadaş, arkadaşını kötü yollara çekmeye kalkarsa, o şeytandır. Ona uydun mu şeytana uymuş olursun.

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de de, “Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz. Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık” (Kehf, 13) diye buyrulmaktadır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 78

“Söz manen yara açan bir alettir. Onunla yaralanan kalb şifa bulmaz.”

Yunus Emre’ye sormuşlar:

“Ey Yunus! Sen bu dünyaya ne için geldin?”

“Ben bu dünyaya Allah’ı yad etmeye geldim.”

“Allah’ı yad edersen eline ne geçecek?”

“Bir gün gelecek dünya ömrüm bitecek. Madem ki sevgim ve gönlüm Allah’a sunulmuş, bu ruhum bedenden çıktıktan sonra Allah’a gidecektir. Allah anıldıkça ben de anılacağım. Çünkü O’na yöneldim, O’ndan söz ettim, O’nu yaşattım, O’nunla yaşadım.”

Sevgisini, gönlünü, her şeyini Allah’a verdiği için, Allah’la bütünleşti. Yunus, yaşamı boyunca, Allah’a onsekizbin beyit yazarak Divan’ın da çok güzel bir dil döktü. Cenab-ı Hakk, Yunus’dan o kadar güzel işledi ki, bir yerde Hakk, Yunus ismini aldı.

Hazreti Mevlana, “Cenneti görmek isterseniz, aşıkların sohbetine karışın. Aşıkların sohbeti, ilkbaharla yaza benzer. Çünkü hep Allah’tan, sevgiden konuşurlar. Cehennemi görmek isterseniz, küfürbazların yanında oturun, onların sohbetleri de sonbaharla kışa benzer” der.

İnsan, dünyada yaratılmışların en şereflisi, Allah’ın elçisidir. İnsandan daha yüce, daha güzel bir varlık yoktur. İnsan, Allah’tan konuşursa, eşref sahibidir.

Öbürünün de bedeni mukaddestir ama hiç Allah’tan konuşmaz, hep nefsinde yaşar ise, neuzübillah hayvan ondan daha mazlum kalır.