MANEVİ MENKIBELER – 82

SECDE SENDEN SANAYMIŞ…

Yolcu, eğer ümmet sıfatına bürünürse Hazreti Resulallah’la arasında fark kalmaz. 

Neden farkı kalmaz? Çünkü aşık ve maşuk bir hamurun suretleridirler.

Mademki O’na sıdk-ı bütün aşık oldun, bedeninde O’nun varlığını var ettin, sadece kab değişmiş sayılır. Resulallah’ın bütün ruhaniyeti sende tecellisini gösterir. Tecellisini gösterdiği kişide esma ayrıdır, mânada aynıdırlar.

Bakın Sultan Veled Hazretleri, namazın mânasını bilmeyen, Allah’ı hayalde arayan birine ne diyor:

“Efendi! Namazda secde ettiğin yer neresi?”

“Seccade.”

“Çek o seccadeyi oradan bakalım. Nereye secde ediyorsun?”

“Seccadeyi toprağa sermiştim, toprağa secde ediyorum.”

“Şimdi o toprağı kaz bakalım, altından ne çıkar?”

“Su.”

“Suya doğru secde ettiğinde suda ne görünür?”

“Efendi Hazretleri, secde edenin aksi görünür.”

“Desene secde senden sanaymış. Sen kimliğini bulmak için derine dalmadığından göremiyorsun.”

Hazreti Muhammed, Hazreti Ali, Ehlibeyt, Evliyaullah ne ile diriyse, Cenab-ı Allah bize de aynı nefesi ve kudreti vermiştir.

Fakat malesef bizler bırakıyoruz o güzel nefesi, yine O’nun kudretiyle yaşıyoruz, fakat hakikate değil, dünyaya yönelmişiz.

Bunda ne Hazreti Muhammed’in, ne Hazreti Ali’nin, ne Mevlana’nın suçu var. Peki suç kimde? Suç bizde. 

Onlar bizlere bütün hakikatleri sundular, fakat bizler, o hakikatlerin peşinde koşmak yerine, hayallerde yaşayıp gidiyoruz…

Rubai:

“Eğer sen Hakk yolunda yürürsen, senin yolunu açarlar, kolaylaştırırlar. 

Eğer Hakk’ın varlığında yok olursan, seni gerçek varlığa döndürürler. 

Benlikten kurtulur, alçak gönüllü olursan, o kadar büyürsün ki aleme sığmazsın. İşte o zaman seni, sensiz, sen olmaksızın sana gösterirler.”

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 71

“Eğer bir seyahate çıkarsanız gittiğiniz yerlerin âdetlerine uyunuz.”

Cenab-ı Mevlana’nın da bizlere ne güzel bir nasihatı var: Bir topluluğa kendini karınca gibi küçük görerek, başın kesik git. Oradaki sohbette, sözler gerçeği yansıtmıyorsa, zaman boşa geçmesin, arslan gibi kükre hakikati sun, bari birkaç kişi faydalansın. Öyle eyvallah deme, söylenenler boşsa, illallah de konuşmaya başla.

Fakat tevazuyu da elden bırakma, daima yoklukta dur. Çünkü Adem sıfatında hem Hazreti Muhammed, hem Ebu Cehil var. Biri benlikte, küfürde; öbürü hep tevazuda, lütufda. Allah erleri daima tevazudadır, yokluktadır. Onların her sözü bilinçlidir, irşattır. Allah’ı insanın dışında tutmaz, daima birleştirir.

Çünkü insan, yeryüzünde Allah’ın temsilcisidir.

Yine Mevlanamız diyor ki: “Eğer insanlık mertebesine ermişsen, bil ki sen kainatsın, kainat da sensin.” Onun için Mevlana, “Küfrü iman bilen bendendir, iman bilmeyen benden değildir” diyor. Hepsi insanın nefsinin suretleridir. Bilmeyenleri hor göremeyiz. Bizim vazifemiz herkese el uzatmak, herkese güler yüz tutmaktır. Eğer hor görüp bırakırsan, sen mertebene ermemişsin demektir.

Peygamber Efendimiz, bir hadisinde, “Kul gibi yerim, kul gibi otururum” diye buyurur. Peygamber Efendimizin, bu sözleriyle bizlere anlatmak istediği, kendisinin toplum içinde veya değilken bile, kibirli bir duruş ve ulu bir tavır içinde olmaktan sakındığıdır.

Kul olmakla ilgili Cenab-ı Mevlana şöyle buyurur: “Ben varlığı yoklukta buldum, onun için varlığı yokluğa feda ettim. Padişahların hepsi kendilerine karşı alçalana alçalırlar. Bütün halk, kendisine sarhoş olanın sarhoşudur. Padişahlar, kendilerine kul olana kul olurlar. Halk umumiyetle kendi yolunda ölenin yolunda ölür. Dilberler, aşıkları canla başla ararlar. Bütün maşuklar aşıklara avlanmışlardır. Allah dedi ki: Ey haramdan, şüpheli şeylerden sakınan! Kullarımın arasına gir ki bu suretle beni görme cennetine erişesin.”

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 64

“En büyük adam hırstan, kinden, intikamdan uzak olan kimsedir.”

Hüdavendigar Mevlana der ki: “Hasmını hor görme.” Sorarlar, “Neden ya Mevlana?” “Size karşı kini azalır” der.

Nemrut benliğe kapıldı. Tanrı benim, diyordu ama, bir topal sineğe yenildi. Kimseyi hakir görme, tatlı dili de ağzından bırakma, fetihler senin olur. Hep söylüyorum; Allah kimseye ceza vermez, daima mazlumun yanındadır.

Toplumda kızınca “Allah belanı versin” derler, bu çok yanlıştır. Allah kimseye bela vermez. Allah bütün belalardan, kötülüklerden münezzehtir. Kişi, Allah’ın emirlerine uymaz, isyanlarda yürür, nefsinde yaşar, kendi kendini kazaya atar. Kişi nefsinin kazasına tutulur cezalara gider, yine sevenleri üzülür.

Allah kahırla çıkmaz. Kişi kahır esmasında yaşar, o esma ona hoş gelir. İçer, sokakta yatar, küfür eder, onun hali bize çirkin görünür ama hor görmeyiz, kurtulsun diye dua ederiz.

Cenab-ı Allah, bütün güzelliklerin sahibi, şefkat, rahmet, güzellik doludur. Onda zerre kadar üzücü bir şey yoktur. Çünkü Allah, Hazreti Muhammed, Hazreti Mevlana, Veliler ile en güzel simalarını göstermiştir. Simaları hep rahmeti ilahi. Hazreti Muhammed de bela okumak yoktu.

Peygamber Efendimiz en çok çile çeken Peygamberdir. Ebu Leheb ve karısı, Hazreti Muhammed’e büyük ıstırap verdiler. Çalı çırpı, dikenleri toplar, kumların içine atıp, üstlerini kumlarla örterlerdi. Hazreti Muhammed, çıplak ayakla sabah namazına giderken gömdükleri dikenler ayaklarına batardı, dikenleri çıkarmak için oturunca da baldırlarına batardı. O, beddua etmez, “Allah hidayet versin” derdi.

Bir gün ağzından küfür çıksın diye, Hazreti Muhammed secdede iken, bir koyun işkembesini içindeki pisliklerle üstüne attılar. Mübarek başını kaldırıp, “Allah sizden razı olsun” dedi.

Taif halkı onu taşladı, dizleri üstüne çöktü. Allah’tan hidayet istedi. Allah’tan hep iyilik istedi. Bana yardım et, bunlar bana zarar veriyor ortadan kaldır, demedi, beddua etmedi. Biz öyle bir Peygamberin madem ki ümmetiyiz. Ümmetin manası çok incedir. Çünkü Hazreti Muhammed, selam olsun üzerine, der ki: “Benim ümmetim gelmiş geçmiş bütün Peygamberlerden üstündür.”

Ümmet ne demektir? Bütün faydasız bilgilerden arınıp, Hazreti Muhammed’i kendine bilgi edinen, bu alemde her şeyden çok onu seven, her yerde onu metheden, onu başında akıl, vücudunda ruh yapan, gönlünde en güzel yeri ona vererek bu alemdeki bütün güzelliklerin üstünde onu tutan demektir. O, senin her şeyin olursa, o zaman sana ümmet sıfatı verilir. Bu hale gelmedikten sonra yaptığın ibadetlerle, ben Ümmet-i Muhammed’im, diyemezsin. Kişi, Hazreti Muhammed’i nefsinden üstün tutmazsa, Hazreti Muhammed’e ümmet olamaz.


İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 52

“Sükut, yalan söylemekten, başkalarını çekiştirmekten evladır.”

Küfür, benlik, isyan, hor görme, bunlar insana ait vasıflar değildir. Bütün bu çirkinlikler, edeb dışı hareketler, nefsi arzular, kimliğine vakıf olamamış kişilerde görülür. Kin, inat, onun bunun arkasından konuşmak, bunlar insana yakışmayan şeylerdir.

Pekala insana yakışan şeyler nedir? Hazreti Muhammed’i örnek almamız lazım; nasıl konuşmuş, nasıl yaşamış? Diğer Peygamberlere, Velilere bakmamız lazım; onların dilinde, isyan, küfür, benlik, onu bunu hakir görme, onun bunun arkasından konuşma var mı? Hiçbiri yoktur.

Diline sahip olan küfürlü muhabbetlerde, isyanlarda bulunmaz. İnsan, kimseyle alaylı tarzda konuşmadan, kimseyi hakir görmeden, bütün çirkin işlerden kendini uzak tutarsa, kendini muhafazaya almış, edebiyle yaşıyor, demektir.

Yalana gelince… Hazreti Muhammed’e sorarlar, “Senin ümmetin yalan söyler mi?” “Benim ümmetim zor durumlara düşebilir, aç kalabilir ama yalan söylemez. Yalan söylediği zaman benden değildir” diye cevap verir.

Bütün Peygamberler ve Veliler sevgi sunmayı, şefkatle kucaklamayı nasihat etmişlerdir. Nimetlerin en büyüğü akıldır. Aklımızı kullanır, dilimizi hoş tutarsak mesele kalmaz. Bunun aksi davranışlar insan olana yakışmaz.

Konuşurken ağzımızdan çıkacak her sözü, Muhakeme-i Kübra’dan, yani akıl süzgecinden, geçirmemiz lazım. Sarfettiğimiz sözler kulağımıza hoş geliyor ise başkalarına da hoş gelir, o zaman ikram edebiliriz. Kırıcı, tenkit edici sözler sarfetmek, başkalarını çekiştirmek doğru değildir. Malum; söz gümüşse, sükut altındır.

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (95)

Dünyaya çalışma ve ahirete çalış, deniyor; bu ne derece doğrudur?

Hazreti Muhammed’in bir ismi de Cabbar’dır, yani çalışkandır. Herkes uyudu, o uyumadı, hep çalıştı, hep irşad etti. Sevenlerini aydın görmek istedi. Bir hadisinde, “Benim ümmetim madden ve manen komşularından üstün olursa şefaatime nail olur. İki günü bir olan benden değildir” diyor. Çalışanı seviyor. Bu sözlerin hiçbiri dinlenmedi. Dünyayı bırak ahirete çalış denildi. Ahiret nedir, öğrendin mi? Dünyan fakirse ahiretin de fakirdir.
Yüce Mevlana der ki: “Mahşeri görmek istersen gündüze bak, ahireti görmek istersen geceye bak. Aşığa ne mahşer gerek ne ahiret, ancak Rabbi gerek.”
Sen Rabbini bulduktan sonra, teferruat boş. Toplum hep teferruatla uğraşıyor. Halbuki dinimiz teferruat dini değildir.
Hazreti Ali de, “Evlatlarınızı zaman göre yetiştirin” dedi. Geçmiş zamana göre değil. Hazreti Mevlana, “Benim tezgahımda eski mala yer yok. Bugüne göre yapılan sohbet, yarına geçerli değil. Yarına varsak yarına göre konuşalım” der.
Hazreti Mevlana’ya demişler ki: “Sen çok güzel şeyler anlatıyorsun, bu muhabbetin bitmesinden korkuyoruz, bir başka akşam bir araya geldiğimizde bizlere ne sunacaksın?”
Hazreti Mevlana, “Bir kuyudan su alındığı zaman, kuyunun suyu bitiyor mu? Bir yere kadar bitiyor, sonra tazesi geliyor. Yarına varsak bize yeni muhabbetler, yeni doğuşlar gelir” demiş.
Yine Hazreti Mevlana, “Savaşa dair ne varsa bu alemde, ben orada yokum; sevgiye, barışa, kardeşliğe, dostluğa, birliğe dair ne varsa ben oradayım” dedi. Savaşla hiçbir yere varılmaz.
Akıl, hiçbir varlığa verilmemiş, insana verilmiş. Bir balina bir sandalı devirir, beş-on kişinin ölümüne sebep olursa yargılanmaz ama bir insan, yumurta çalsa yargılanır. Neden yaptın? diye sorulur. Çünkü insanda akıl var. İnsan her şeyin sorumlusudur ama insan olmadı mı biri, ne diyebiliriz ki…
İslam devletleri içinde Türk toplumu daha aydındır. İnşallah daha da aydın oluruz. Hepimiz kardeş oluruz, birlik oluruz. Bütün insan toplumunu birliğe, kardeşliğe, güzelliklere götürürüz.

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (48)

Allah bela vermez…

Nemrut benliğe kapıldı. Tanrı benim, diyordu ama, bir topal sineğe yenildi. Kimseyi hakir görme, tatlı dili de ağzından bırakma, fetihler senin olur. Hep söylüyorum; Allah kimseye ceza vermez, daima mazlumun yanındadır.
Toplumda kızınca “Allah belanı versin” derler, bu çok yanlıştır. Allah kimseye bela vermez. Allah bütün belalardan, kötülüklerden münezzehtir. Kişi, Allah’ın emirlerine uymaz, isyanlarda yürür, nefsinde yaşar, kendi kendini kazaya atar. Kişi nefsinin kazasına tutulur cezalara gider, yine sevenleri üzülür.
Allah kahırla çıkmaz. Kişi kahır esmasında yaşar, o esma ona hoş gelir. İçer, sokakta yatar, küfür eder, onun hali bize çirkin görünür ama hor görmeyiz, kurtulsun diye dua ederiz.
Cenab-ı Allah, bütün güzelliklerin sahibi, şefkat, rahmet, güzellik doludur. Onda zerre kadar üzücü bir şey yoktur. Çünkü Allah, Hazreti Muhammed, Hazreti Mevlana, Veliler ile en güzel simalarını göstermiştir. Simaları hep rahmeti ilahi. Hazreti Muhammed de bela okumak yoktu.
Peygamber Efendimiz en çok çile çeken Peygamberdir. Ebu Leheb ve karısı, Hazreti Muhammed’e büyük ıstırap verdiler. Çalı çırpı, dikenleri toplar, kumların içine atıp, üstlerini kumlarla örterlerdi. Hazreti Muhammed, çıplak ayakla sabah namazına giderken gömdükleri dikenler ayaklarına batardı, dikenleri çıkarmak için oturunca da baldırlarına batardı. O, beddua etmez, “Allah hidayet versin” derdi.
Bir gün ağzından küfür çıksın diye, Hazreti Muhammed secdede iken, bir koyun işkembesini içindeki pisliklerle üstüne attılar. Mübarek başını kaldırıp, “Allah sizden razı olsun” dedi.
Taif halkı onu taşladı, dizleri üstüne çöktü. Allah’tan hidayet istedi. Allah’tan hep iyilik istedi. Bana yardım et, bunlar bana zarar veriyor ortadan kaldır, demedi, beddua etmedi. Biz öyle bir Peygamberin madem ki ümmetiyiz. Ümmetin manası çok incedir. Çünkü Hazreti Muhammed, selam olsun üzerine, der ki: “Benim ümmetim gelmiş geçmiş bütün Peygamberleden efdaldir.”
Ümmet ne demek? Bütün faydasız bilgilerden arınıp, Hazreti Muhammed’i kendine bilgi edinir, bu alemde her şeyden çok onu sever, her yerde onu metheder, onu başında akıl, vücudunda ruh yapar, gönlünde en güzel yeri ona vererek bu alemdeki bütün güzelliklerin üstünde onu tutarsan o senin her şeyin olursa, o zaman sana ümmet sıfatı verilir. Böyle bir kişi, gelmiş geçmiş Peygamberlerden üstündür. Bu hale gelmedikten sonra yaptığın ibadetlerle, ben Ümmet-i Muhammed’im, diyemezsin. Kişi, Hazreti Muhammed’i nefsinden üstün tutmazsa, Hazreti Muhammed’e ümmet olamaz, Peygamberlerden de üstün olamaz.