HEPSİ MUHAMMED’İ ZİKREDİYOR…

Tasavvufun Pir’i Hazreti Ali Efendimizdir. Hazreti Ali’den sonra, tasavvuftan söz eden Hasan-ı Basri olmuştur. Hattapoğlu Ömer’de, Ebubekir-i Sıddık’ta, Osman-ı Zinnuri’de bu hakikatler yoktur. Neden yoktur? Çünkü onlar, Hazreti Muhammed’in dış kısmını, yani zahirini gördüler, Hazreti Ali Efendimiz ise iç kısmını, yani batınını görmüştür.

Nerde gördü batınını?..

Medine’den Mekke’ye geldiler. Hazreti Peygamber, selam olsun üzerine, “Ya Ali” dedi, “çık benim omuzlarıma, bu putları indir.”

Hazreti Ali Efendimiz dedi ki: “Ya Resulallah, ben senin o mübarek omuzlarına basamam. Sen çık benim omuzlarıma.”

İşte Hazreti Peygamber, “Sen beni taşıyamazsın” dedi, “Sözüme itaat et, çık.”

Emre itaat, çıktı Hazreti Ali. Sen misin çıkan?.. Kendisini arş-u alâda gördü, dünya çok aşağılarda kaldı.

Peki ne gördü?..

Bütün gezegenler, yaratılanlar, ne yaratılmış ise, hepsi Muhammed’i zikrediyor.

İşte hakikat… Kainatta ne varsa suret olarak, hepsi Muhammed’i temsil eder. Bütün o kainata dirilik veren ruh Ali’dir.

Şimdi batın ilminden başka bir ilim daha var. O artık söylenmez kolay. Ledün ilmi, direk Allah ilmi… İkram ederse söylersin, ikram etmezse söylemezsin.

Bizim burada yaptığımız muhabbetlerin çoğu batınîdir. Nasıl batınî? Herkes insanı bir beşer görür, Allah’ı insan dışında görür. Biz de deriz ki, insan dışında Allah’ı arama, insan arındıysa kötülüklerden, Hazreti Muhammed’i, Pirini kendinde ruh ettiyse, onu sevmek Allah’ı sevmektir.

Hazreti Muhammed Efendimizin bedeni Medine’de toprağa gitti; ama ruhunu, ışığını Ali taşıdı. Ali de son nefesinde yine imanla Resulallah’a yola çıktı gitti. 

Mevlâna’ya bakalım… O da son nefeste ne babasına gitti, ne dedesine, ne geçmiş Muhammed’e, ne geçmiş Ali’ye gitti. Nereye gitti? Mürşidine gitti, Şems-i Tebriz’e… Çünkü onda gördü Hakk’ın nurunu.

İşte bu yüzden, yine batınî bir söz… Dervişler, hangi tarikattan olursa olsun, şeyhi gelmeden, eğer derviş ise, vermez ruhunu, katiyyen. Kim gelirse gelsin onu almaya, yola çıkmaz. Ama şeyhi geldi mi hemen yerinden kalkar, yola çıkar gider.

Bunların hepsi gelecek bir gün hepimizin başına… Onun için yazdım bir şiir…

Az yaşa, çok yaşa,

Akibet bir gün gelecek başa.

Bu dünya bir değirmen taşıdır,

Daim döner, 

İnsanoğlu bir fenerdir,

Bir gün gelir söner,

Ehli iman sahipleri,

İman ettikleri yer ile,

Dünya durdukça yaşam sürer…

Bizler, ölümsüzleri kendimize dost edindik, ölenleri kendimize dost edinmedik.

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (99)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Ameli salih insanlar için öldükten sonra en büyük mükafat sevdiklerine, bizim için mürşidimize ve onun vasıtasıyla Hazreti Pir’e, Hazreti Peygamber’e kavuşmaktır. Ancak Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda birçok surede mükafat olarak yiyeceklerden, içeceklerden, nimetlerden bahsediliyor. Niçin?

Tefsir eden kişiler zahiri tefsir yaptıkları, batıni tefsir yapmadıkları için insanlar neyi en çok istiyorlarsa onlardan bahsetmişler.
İnsanın ameli, yeryüzünde yaptığı işlerdir. İnsanlara sevgiyle, saygıyla davrandı mı? Allah’ın vermiş olduğu rızıktan, zor durumda olanlara yardımda bulundu mu? Dilini tatlı tuttu mu? Ömrünü güzel işler yaparak geçiren kişinin ameli salihtir. Güzel hizmetlerde bulunan kişi bu alemden göç ederken Cenab-ı Hakk, başta kendi yüzünü gösterir. Ameli salih olan kişi yüzü suyu hürmetine sevdikleri de berat alır.
Hazreti Mevlana’nın Emin isminde bir müridi varmış, otuz sene Hazreti Mevlana’ya hizmette bulunmuş. Onun sohbetini dinlediği zaman dermiş ki: “Bugün o kadar güzel bir sohbet açtın, dil tarif edemez.”
Hazreti Mevlana da, “Beni dinle Emin” dermiş.
Sonra camide hatipleri dinler, Hazreti Mevlana’ya gelip, “Filan camide filan hatip çok güzel konuştu, şöyle böyle dedi” diye anlatırmış.
Hazreti Mevlana da, “Onu dinle Emin” dermiş.
“Beni dinle, onu dinle” diyerek aradan otuz sene geçmiş. Bir gün Hazreti Mevlana’nın sadık dervişlerinden biri Hakk’a yürümüş, onu kabristana getirmişler. Toprağa sırlayınca, Hazreti Mevlana’ya, “Ne olur bir duada bulun, bu senin yakınındı” demişler.
Cenab-ı Mevlana tefekkür ettikten sonra bir münacatta bulunmuş. Münacatı yapar yapmaz, Emin’e bütün kabristandan ellerin çıktığı görünmüş. Kabirlerinden hepsi Hazreti Mevlana’nın münacatına ruhen amin demişler.
Münacattan sonra Hazreti Mevlana yürümeye başlamış, Emin hayretten yerinden kalkamamış. “Hadi Emin kalk” demişler. Emin koşup Mevlana’nın eteklerine sarılarak, “Ne olur beni bırakma ya Hüdavendigar” diyerek yalvarmış.
Hazreti Mevlana, “Ben seni hiç bırakmam, arada sırada başka taraflara gidip sen beni bırakıyorsun. Ama şimdi neden bana böyle sarılıyorsun?”
“Artık senden ayrılmam, başka hiçbir yere gitmem. Senin münacatın üzerine bütün kabirlerden eller çıktı. Hepsi, dost yüzü suyu hürmetine berat aldılar.”
“Orada güzel bahçeler, saraylar, huriler var, bu geçici dünyayı ne yapayım, burada yaşlanırım, hastalanırım ama orada öyle bir şey yok” diye düşünenler, namazları menfaat için kılanlar var. Bu neye benzer; susamışsın, suya yanıyorsun. Bir çeşme başına geliyorsun, Sana, “Hayır içme” deniyor. Çeşme önünde, kaynak önünde ama sen o hararet esnasında onlardan su içmeyip serap görmeye başlıyorsun.
Susamış kişi Hakk’ı arayan yolcudur, suyun kaynağı da mürşid-i kamildir. Mürşid-i kamil, susamış kişiye Ab-ı Hayat’tır. Çünkü bir mürşid-i kamil, Kur’an-ı Natık’tır, Hazreti Muhammed’in bütün nurlarına ve hakikatlerine sahiptir. Onun sohbetleri vasıtasıyla tüm bu hakikatleri öğrenirsin, aydınlanırsın.
Her zaman söylüyoruz: İnsan insanın cennetidir, insan insanın cehennemidir. Güzel insanlara karışır, güzel sözler işitirsen, huzur içinde olursun. Orada rahatça gönlünü açıp, ruhunu okşayıcı muhabbetler yaptığın zaman sen cennettesin. Bir de neuzübillah, küfürbazların yanında olursan, onların her sözü bir dikendir, insanı üzüntülere sürükler.
Hazreti Mevlana, “Cenneti görmek isterseniz, aşıkların sohbetine karışın. Aşıkların sohbeti, ilkbaharla yaza benzer. Çünkü hep Allah’tan, sevgiden konuşurlar. Cehennemi görmek isterseniz, küfürbazların yanında oturun, onların sohbetleri de sonbaharla kışa benzer” der. Her şeyi burada göstermiştir. İbadetlerinde güzel şeyler düşüne düşüne senin iç alemine hep güzellikler dolar, kuş gibi hafiflersin. Hep huzur içinde yaşarsın.