“İbn-i Arabî Hazretleri, Futûhatı Mekkîyye’de diyor ki: ‘Bil ki, Kur’ân kesilmeyen dâimi vahîydir. O, eskimeyen yenidir.’ Yani Kur’ân-ı Kerîm, devamlı yenileniyor. Ne dersiniz?”
Şöyle misâl vereyim: Bir ustaya, ama gerçek bir ustaya, bir hamur verdiniz mi, o usta o hamurdan sayısız suretler meydana getirir. Yani simit yapar, poğaça yapar, börek yapar… Hepsinin ana maddesi nedir? Hamur. Pek âlâ, aynı hamur usta olmayan birinin eline geçse, o ne yapar? O da sadece ekmek yapar, çünkü işlemesini bilmez.
“O, göklerdeki ve yerdeki her şeyi Kendi katından bir nimet olarak sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır.” (Câsiye, 13)
Kur’ân, Hazreti Muhammed Efendimizin dilinden suret bulmuştur. Her zaman diyoruz: Eğer Hazreti Muhammed’in sadece dışına bakılırsa, bir yere varılmaz, O’nun dış kısmı bizler gibi görünür. Ama O’nun içi, yani hakîki yüzü, nûr âlâ nûrdur. O, hakîki yüzünü gösterirse yer gök yerinden oynar. Başta güneş, ay, yıldızlar ve bütün varlıklar O’na rücû ederler. O’nun yüzü bu sebeple örtülüdür.
“Bu Kur’ân, insanlar için kalb gözlerine bir nûr, kesin olarak inanan bir toplum için de bir hidâyet ve bir rahmettir.”(Câsiye, 20)
Ashâbı, kendisine kıyâmeti sorduklarında, bu yüzden onlara, “Kıyâmetin büyüğü benim. Ben eğer yüzümü açarsam, işte o zaman kıyâmet kopar size. Çünkü siz beni kendiniz gibi görüyorsunuz.” diye cevap vermiştir.
“Sana kıyâmetin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vakti geldiğinde ancak O ortaya çıkaracaktır.”(Arâf, 187)
İsmi üzerinde, Kur’ân-ı Kerîm, yani kurdu bir ân ve kerâmetlerle doldurdu. Peki kimden çıktı bu güzel bilgiler? Hazreti Muhammed Efendimizden. Neydi Hazreti Muhammed’in ilmi? Sevgi. O’nun okuma yazması yoktu, fakat her neye baktıysa sevgi ile baktı ve bütün varlıklar hal diliyle O’na kimliklerini söyledi.
“Ey Muhammed! De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümrânlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği Peygamberim. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde o ümmî Peygambere iman edin ve O’na uyun ki doğru yolu bulasınız.”(Arâf, 158)
“O zaman, bir yazılı Kur’ân var, bir de canlı Kur’ân vardır, diyebilir miyiz?”
Evet, aynen öyledir. Canlı Kur’ân, mürşid-i kâmillerdir. Yazılı Kur’ân, insan onu eline almadan konuşmaz. Yazılı Kur’ân, Kur’ân-ı Sabit’tir. Bir de Kur’ân-ı Nâtık vardır, yani konuşan Kur’ân. Âcizane bizler, Kur’ân-ı Nâtık olmaya çalışıyoruz, yani dâima Kur’ân’dan konuşmaya gayret ediyoruz.
“Onlar, Allah’tan önce söz söylemezler ve hep O’nun emriyle iş görürler.”(Enbiyâ, 27) ”
(Bu yazı, “Hasan Çıkar Dede’nin Dilinden Kur’ân ve Hadîsler Işığında Mevlâna Sohbetleri” isimli derlemeden alıntılar yapılarak hazırlanmıştır.)
Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…