🌹KUR’ÂN VE HADÎSLER IŞIĞINDA HASAN ÇIKAR DEDE SOHBETLERİ / 17

“Sultan Veled Hazretleri buyuruyor ki: ‘Mertlik başkalarıyla savaşmak değildir. Asıl mertlik ve Rüstemlik kendi nefsiyle savaşmaktır. Sen bir insanı sevmediğin zaman onu, sövmek, kötü konuşmak, korkutmak gibi şeylerle evinden uzaklaştırabilirsin. Eğer bunu başaramazsan, o evi boşaltır, çıkar başka bir eve gidersin.’ Cenâb-ı Mevlâna da diyor ki: ‘Eğer o seni sıkıyorsa, kalk git. O senin ayağını tutmuyor ya…’ Bizlerin, kendimizi sıkan düşünce ve fikirlerden uzaklaşma imkânımız varken, bir türlü uzaklaşamıyoruz ve onları kafamızdan çıkartıp atamıyoruz. Ne yapmalıyız?” 

Evet, malesef bizler bu düşüncelerden arınamıyoruz ve bu düşünceler bizlere fayda vereceğine zarar veriyor. İnsanı bu karamsar düşüncelerden kurtaracak en etkili ilaç, imandır. Eğer kişi, kalbinin en üst mertebesini iman ettiği yere verirse ve kendi aklını bırakıp, iman ettiği yerin aklını başına koyarsa, o kişide artık hiçbir karamsar düşünce olmaz. Bu karamsar düşüncelerin sebebi tamamen iman zayıflığıdır. Bir kişide karamsar düşünceler varsa, dili ile iman ettiğini söylüyor ama demek ki kalbine tam mânâsıyla yerleşmemiş demektir.  

“Allah’ın, göğsünü İslam’a açtığı, böylece Rabbinden bir nûr üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah’ın zikrine karşı kalbleri katı olanların vay hâline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer, 22) 

Yine Cenâb-ı Mevlâna’dan misâl verelim: Hazreti Mevlâna, Şems Hazretlerinden önce, babası Sultan’ül-Ulemâ Hazretlerinin eğitimde yetişti, ondan bir sürü ilim tahsîl etti. Fakat ne zaman ki Şems ile buluştular, Mevlâna’da büyük bir değişiklik zuhûr etti, bambaşka bir Mevlâna oldu. Ne yaptı? Câmîyi terketti, vaaz vermeyi bıraktı ve kendini tamamen sevgiye, aşka, muhabbete verdi. 

Böyle olunca herkes Şems-i Tebrizî Hazretlerine düşman oldular, dedikodu çıkardılar, hattâ bir gün Hazreti Mevlâna’nın kapısına dayandılar. Mevlâna, kalkıp kapıyı açmak istedi, ama Şems onu durdurdu ve, “Dur Mevlâna, onlar seni değil, beni istiyorlar” dedi. Sonra gitti kapıya gelenlere, “Buyrun ne istiyorsunuz?“ diye sordu. 

Onlar da, “Hocamızı istiyoruz” dediler. 

Bunun üzerine Şems, “Güzel, fakat hediye olarak ne getirdiniz ki, ben de sizlere hocanızı vereyim?” diye sordu. 

Hepsi şaşırdı, hiçbir şey diyemediler. İçlerinden biri, “Peki sen ne getirdin?” diye sorunca, Şems onlara şu cevabı verdi: “Ben ona başımı verdim…”

“İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini fedâ eder.” (Bakara, 207) 

Bizler, malesef lafta başımızı veriyoruz, lafta teslîm oluyoruz, lafta iman sahibi oluyoruz. Hâl böyle olunca, bir de bakıyoruz ki, kafalarda yine karamsar düşünceler meydana geliyor. 

“Onların vazîfesi itaat ve güzel söz söylemekti. Allah’ın emrine sadâkat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.” (Muhammed, 21)

Tasavvuf ehline ne derler? Erenler. ‘Eren’ dediğimiz zaman, eren kişinin erdiği yerden konuşması lâzım. Bugün, erdim, diyorlar ama, sohbet edince bir de görüyoruz ki, başka yere ermişler. Netice itibâriyle, kişi iman sahibi olmadan, karamsar düşüncelerden kesinlikle kurtulamaz. 

“İşte onların ilimden ulaşabildikleri nokta! Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidâyete ereni de daha iyi bilir.” (Necm, 30) 

“Andolsun ki, biz içinizden cihad edenlerle, sabredenleri ortaya çıkarıncaya ve yaptıklarınızla ilgili haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi deneyeceğiz.” (Muhammed, 31)

(Bu yazı, “Hasan Çıkar Dede’nin Dilinden Kur’ân ve Hadîsler Işığında Mevlâna Sohbetleri” isimli derlemeden alıntılar yapılarak hazırlanmıştır.)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.