İNCE BİR YOL…
Behlül-i Dâna Hazretleri, bir Cuma günü camiye gitmiş. Hoca Efendi, Allah’ın celâli esmasından vaaz veriyormuş. Cehennemi yakmış, insanları katranlı kazanlara sokmuş. Devamlı gazab-ı ilahîden konuşmuş. Namaz edâ edilip çıkılmış.
Haftaya, Behlül-i Dâna Hazretleri kova kürek alıp, erkenden gelip, kürsünün önüne oturmuş. Hoca vaaza başlayacakken bakmış ki, Behlül-i Dâna kova, kürek bekliyor. “Ey cemaati Müslimin! Cenab-ı Allah insanları cezalandırmaktan münezzehtir. İnsanlar burada kötülükler yaparlar, ateşi oraya götürürler. Sonra o ateş üzerine oturur, yanarlar. Yani cehennemde zerre ateş yoktur” diyerek vaazı tamamlamış.
Behlül-i Dâna kovası, küreği ile saraya dönerken Harun Raşid’e rastlamış.
“Behlül nereden geliyorsun?”
“Cehennemden.”
“İnsan, cehenneme gittiği zaman yanında dünyaya delil getirmesi lazım, oradan bir damla ateş almadın mı?”
“Şevketli hükümdarım, bugün hatip buyurdu ki, cehennemde hiç ateş yokmuş, buradan götürüyorlarmış.”
Sırat köprüsü denilen kıldan ince, kılıçtan keskin kırk sene yokuş, kırk sene düzlük, kırk sene iniş olan köprünün manâsı dünyamızdır. Kırk sene yokuş, kırk sene düzlük, kırk sene iniş ise insanın dünya ömrüdür.
İncineceksin, incitmeyeceksin; kırılacaksın, kırmayacaksın.
Böyle yaşamını sürdürürsen, köprüyü geçmiş olursun. Yapmadıysan, köprüden çoktan düştün, ne kadar ibadet yaparsan yap boş sayılır.
Ne kadar ince bir yol, kıldan ince kılıçtan keskin. Kesilen koçlar mı geçecek?.. Bütün bunlardan maksat insan nefsini kesecek ki köprüyü geçsin.
Beyit:
“Ölüm, bizi birer birer çekip alıyor; onun heybetinden, korkusundan akıllı insanların bile beti benzi sararıp durmadadır!
Ölüm, yolda durmuş, bekliyor; efendi ise gezip tozma sevdasındadır!
Ölüm, kaşla göz arasında; onu hatırlamaktan bile bize daha yakın! Fakat, gaflete dalanın aklı nerelere gitmede, bilmem ki?..”