MANEVİ MENKIBELER – 35

Verdiği gibi alır…

Peygamber Efendimizin devrinde, adamın biri gelirmiş sabah namazına, kılarmış sabah namazını, kimseden görüşmeden çıkarmış camiden, doğru eve gidermiş.

Adamın bu hali cemaatin dikkatini çekmiş, demişler, “Ya Resulallah, bir zat var, sabah namazına geliyor, sabah namazını eda ediyor, ondan sonra bizlerden hiçbirimizle görüşmeden gidiyor.”

Peygamber de demiş, “O zatı bana gösterin.”

“Tamam” demişler.

Gelmiş bu zat, kılmış sabah namazını, kıldıktan sonra tam gidecek, cemaat Hazreti Peygambere demişler, “O zat bu kişidir.”

Hemen Peygamber Efendimiz seslenmiş, “Efendi efendi… bana biraz gelir misin, görüşelim?”

Adam gelmiş.

“Burdaki kardeşlerin seni takip etmişler, sabah namazını kılıp kimseyle görüşmeden buradan ayrılıp gidiyormuşsun, bunun sebebi nedir?”

Adam, “Ya Resulallah” demiş, “Üstümdeki entari hanımındır. O da sabah namazını kaçırmasın diye koşuyorum gidiyorum, entariyi ona veriyorum, ki o da sabah namazını kılsın, namazı kazaya kalmasın. Bir entariyle sabah namazını kılıyoruz.”

Peygamber de demiş, “İyi, Allah sizi bu karar bıraksın.”

Bakın şimdi, nasıl bir cevap veriyor Peygamber…

Adam dönmüş Hazreti Peygambere, “Ya Resulallah” demiş, “Sen benden bu sırrı duydun, ben şimdi senden bana bir dua etmeni istiyorum, yardım etmeni istiyorum, ben çok zor durumdayım, geçimimi çok zor sağlıyorum.”

Peygamber, “Şikayette bulunma” demiş, “kanaat getir bu haline.”

“Yok” demiş adam, “Sen bana duada bulun, Allah bana verirse, ben de sana söz veriyorum beş vakit namazı bırakmayacağım, kazancımdan zekatları eksik etmeyeceğim.” Başlamış böyle söylenmeye…

“Peki” demiş Peygamber, “kaldır ellerini.”

Kaldırmış adam ellerini.

Peygamber Efendimiz bir dua yapmış. Adam ne tutarsa altın olmuş.

Oooo… Para kazanmış, çiftlikler almış. Şimdi artık sabah namazı yok, öğlen yok. Haftada bir, Cuma yok. Hep paradan puldan muhabbet.

Şimdi Hazreti Peygamber zekatı ortaya çıkarmış. Memurlar tayin etmiş, bütün varlık sahiplerini ziyaret etsinler, kırkta bir mallarından zekatta bulunsunlar.

Şimdi gelmişler bu adama, demişler, “Hazreti Resulallah emir verdi, malından kırkta bir zekat vermeni senden istemeye geldik. Kime gittiysek kimse boş çevirmedi, hepsi verdi. Şimdi sıra sana geldi.”

Adam, “Yok” demiş, “öyle şey olamaz, Allah’ın hiç kullara ihtiyacı olur mu? Siz yanlışsınız!..”

Memurlar demişler, “Biz yanlış değiliz, kime gittiysek boş dönmedik.”

Adam, “Yok” demiş, vermemiş.

Memurlar kalkıp dönmüşler, gelmişler Resulallah’ın huzuruna, bütün topladıkları dünyalıkları teslim etmişler. Sonra demişler, “Filan zattan da istedik, vermedi.”

Peygamber gülmüş, “O zat kimdir biliyor musunuz?” demiş.

“Yok” demişler, “bilmiyoruz.”

“Siz bana demiştiniz ya, filan zat geliyor burada sabah namazını kılıyor, kimseyle görüşmeden gidiyor. Ben o zatla görüşmüştüm, halini sormuştum, çok fakir olduğunu söylemişti. Bana yalvardı, yakardı, duada bulunmamı istedi. Ben dedim, sen bu haline kanaat getir. Çünkü biliyordum ki, bir vakit namaz kılmayacaktı, dünyalık verilirse. Ama ağlamaya sızlamaya devam edince ben de dua ettim. Hakk verdi… Ama merak etmeyin verdiği gibi alır.”

İster misin bir yangın çıkmış, adamın bütün dünyalığı gitmiş. Gittikten sonra tekrar gelmiş camiye, karısının entarisiyle…

Bu yüzden, buna da lazım şükretsin, demek ki seviyor da yapıyor bunu, sevmese yapmaz, bırakır artık onu dünya malıyla, yürüsün gitsin.