“Hasan Dede, bir zât şöyle buyurmuş: ‘Eğer çok âşıksan, zaman kaybolur, derinliklere inersin ve müziksel bir rûhun varsa, o ahenk içinde zamanın durduğunu hissedersin. Güzelliğe karşı hassas bir rûhun varsa, bir güle bakarken bile zaman durur. Ve derinlere indiğin her an yaşam daha da güzelleşir. İnsan özgürlükten oluşur. Bilinç özgürlükten oluşur. Ölmekten mi korkuyorsun, ölemezsin. Çünkü hakîkatte sen yoksun, nasıl ölebilirsin? Benliğine bak, derinliğine in, göreceksin ki, kendi egondan başka ölecek kimse yok. Derinliklere baktığında orada bir benlik bulamayacaksın. O zaman ölmek olsalığı da olmayacak. Sadece ego düşüncesi, ölüm korkusu yaratır. Ego olmadığında ölüm de olmaz. Tasavvufta her şey geçer, fakat asla geçmeyen bir şey vardır; her şey doğar ve ölür, fakat hiçbir zaman doğmayan ve ölmeyen bir şey vardır. Ve sen o nihayî kaynağa odaklanmadıkça huzur bulamazsın, mutlu olamazsın. Evrende kendini evinde gibi rahat hissedemezsin, sadece bir kaza olarak kalırsın ve asla benimseyemezsin.’ Ne dersiniz?”
En başta buyurduğunuz gibi, âşıkta zaman kayboluyor. Bu nasıl oluyor? Çünkü âşık olan kişi akılda durmaz, kendinden geçmiştir. Kendinden geçtiği için de, akşam olmuş, sabah olmuş onun hiç önemi yoktur, çünkü o hâlâ kendini düşündüğü noktada tutmaya devam etmektedir. Öyle bir derinlere dalmıştır ki, o derinlerden çıkamaz, çıkmak da istemez.
“Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışız. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz O’na ibâdet edenleriz.” (Bakara, 138)
Ölüme gelince; ölümden korkan kişi, nefs sahibidir, ego sahibidir. Ama bir gün gelecek o ego, o benlik ondan gidecek. Gençliği elden gidecek, hastalıklar zuhûra gelecek ve o zaman görecek ki, aslında ona ait hiçbir şey yokmuş ve korkmaya başlayacak.
“Nihayet ölüm bize gelip çattı.” (Müddessir, 47)
Ama eğer bir kişi, kendini iman ettiği yerde fânî kılmış ise, iman ettiği yeri kendinde var etmiş ise, o kişiye ölüm vuslattır. Vuslat ne demektir? Kendinden geçmek ve her an Sevgiliyle beraber olmak, onunla yaşamak demektir. Gün gelip Sevgiliden davet gelince de, ona gülerek gitmektir. O anda insanın yaşayacağı ancak tatlı bir heyecandır, korku değil.
“Ey Muhammed! De ki: Şüphesiz benim namazım da, diğer ibâdetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi içindir.” (Enâm, 162)
Hakk âşığında ego olmadığı için, o ölümden korkmaz. Zaten o yoktur, onda varolan Hakk’tır. Fakat nefsinde yaşayan, ego sahibi kişinin imanı da tam olmadığı için nereye gideceğini de bilmez ve ölümden korkar.
Hazreti Mevlâna şöyle der: “Ey insan, sen dört anasırın sahibisin. Birinci anasır vücudundaki harâret, güneşe aittir. İkinci anasır vücudundaki hava, semâvata aittir. Üçüncü anasır vücudundaki su, o da okyanusa aittir. Dördüncü anasır deri ile kemiktir, onlar da toprağa aittir. Bunların hepsi bir gün gelecek aslına gidecekler, peki sen nereye gideceksin? Aklını nerede tuttuysan, nereyi sevdiysen oraya gideceksin.”
‘‘Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz.’’ (Hadîs-i Şerîf)
Bakın, Sultan’ül-Ulemâ Hazretlerine soruyorlar: “Bizden ayrılıyorsun, nereye gidiyorsun?” Onlara şu cevabı veriyor: “Allah’tan geldik, Allah’a gidiyoruz. Âdem’den geldik, Âdem’e gidiyoruz.”
“O hâlde siz nereye gidiyorsunuz?” (Tekvîr, 26)”
Hazreti Muhammed Efendimiz, hayatı boyunca insanlık tohumu ekmeye çalışmıştır. İnsanlık tohumundan maksat, kendini ekmeye çalışmıştır. Ne mutlu o kişiye ki, sıdk-ı bütün bir imanla Hazreti Muhammed’e bağlanmıştır, bütün sevgisini O’na vermiştir ve Hazreti Muhammed Efendimizin varlığı onda tecellîsini göstermiştir.
“O gün birtakım yüzler vardır ki, nimet içinde mutludurlar.” (Gâşiye, 8)
Hazreti Muhammed, bindörtyüz sene evvel yaşamıştır ama, bu zamanda da O’nun vârisleri vardır. Biz, O’nun vârisleriyle dostluk kıldık ve O’nun bendesi olduk.
“Şüphesiz ki, her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir âlim gelecektir.” (Hadîs-i Şerîf)
Hakk âşıklarının kulakları dünyaya sağırdır, gözleri de dünyayı görmez. Onlar gönül verdikleri yerle işitir, gönül verdikleri yerle görür, gönül verdikleri yerle yaşarlar. Bu yüzden onların hâlleri başkadır, huzur içinde yaşarlar.
“Onlar, inananlar ve kalbleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalbler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Râd, 28)”
(Bu yazı, “Hasan Çıkar Dede’nin Dilinden Kur’ân ve Hadîsler Işığında Mevlâna Sohbetleri” isimli derlemeden alıntılar yapılarak hazırlanmıştır.)
Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…