🌹“Mevlâna ay ışığı gibidir; ancak aydan süzülüp geçmedikçe, varlığım, güneşinin ışığına gözler dayanamaz. Güneş’in nûruna ve parlaklığına bakışlar dayanamaz. Ay Güneş’e erişemez, Güneş Ay’a ulaşmadıkça.”
Ant olsun ki, Mevlâna’nın yüzünü görmek, bizim için mutluluktur. Hazreti Muhammed’i (s.a.v) görmek dileyen, gitsin Mevlâna’yı görsün. Rüzgârla dalgalanan çimenler gibi, kendini zorlamadan onun önünde eğilsin. Bunun aksine davranmak isteyen de, dilediği gibi yaşar. Mevlâna’yı bulana ne mutludur! Ben kimim? Ben bir kere buldum, ben de mutluyum. Eğer inancından kuşkun varsa, o, en kestirme yoldan kuşkularını giderir. Biz şüphemizden dolayı bunu istiyoruz ki, bir zaman ondan hoşlanasın; bir zaman da, sana soğukluk gelsin. Bu bir iş hesabı değildir, dostluk hesabı da değildir. Bu yol o tarafa giden kestirme yoldur.
Bugün mânâ denizinin dalgıcı Mevlâna’dır. Ben ise tâcirim. Yani o incileri alıcıyım.
Dostluk, Mevlâna’yı gördükten sonra nefsini öldürmektir. Ta ki, onu bir daha bulamadık, öldü desinler.
Kimdir o? Hayat kaynağı eş öldü dedi!
Kimdir o? Ümit söndü, ateş öldü dedi…
Mel’ûn, dama çıktı yumdu bir an gözünü,
Düşmandı ya o, Dosta “Bak, güneş öldü” dedi…
Allah’a andolsun ki, bizim elinden kapıp kaldırdığımız o yiğidi, Allah sonunda yine bizden alacaktır.
“Toprağımdan eğer buğday bitse, o buğdaydan ekmek pişirsen, kokusu tıpkı şarap gibi gittikçe artan bir sarhoşluk verir.
Hamurunu yoğuran ve ekmek yapan, keyfinden dîvâneye döner, pişiren zevkinden mestâne beyitler okur.
Eğer ziyaret için kabrime gelirsen dikkatle bak: sandukam karşında oynak görünür…
Kardeş! Kabrime gelirsen tefsiz, mûsikîsiz gelme; zîrâ Tanrı’nın derneğinde gamlı durmak yaraşmaz.
Çenesi bağlı mezarında uyuyanın ağzı, o sevgilinin sunduğu afyonu çiğniyor…
Eğer kefenimden bir parça alıp yırtsan, göğsüne taksan, rûhunda meyhâneler açılır, her taraftan gelen çeng sesleri arasında sarhoşların gürültüleri işitilir…
Her işten elbette bir iş doğar. Hakk beni aşk şarabından yaratmıştır. Ölüm beni ezse bile gene ben aşkım.
Madem ki ben mestim ve aslım da madem ki aşk şarabıdır, sen söyle; şaraptan sarhoşluk ve keyf vermekten başka ne beklenir?…
Şems-üddin-i Tebrizî’nin rûhunun burcuna, bir an olur ki, rûhum uçar, gelmez.”
(Not: Bu yazılar; Hazreti Mevlâna’mızın Mesnevî’sinden ve Dîvân-ı Kebîr’inden, Hazreti Şems’imizin Makâlat’ından, Hazreti Sultan Veled Efendi’mizin İbtidânâme’sinden, Mithat Baharî Beytur Hazretleri’nin eserlerinden, İbrahim Şahidî’nin Gülşen-i Tevhid’inden, Yunus Emre’mizin Dîvân’ından ve Hasan Dede’mizin şiir ve sohbetlerinden alıntılar yapılarak derlenmiştir; mânevî aşkın mestliğini gönüllerimize bir nebze olsun yansıtabilmesi temennisiyle…)
Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…