İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 50

“Bana, beni sorarsan, ben zamanın bütün olaylarına sabırla direnirim.”

Hüdavendigar Mevlana, “Mana gözetenlerin kıblesi sabırdır, surete tapanların kıblesi taştan yapılan suret” diye buyurur.

Her zaman söylediğimiz gibi, Hazreti Muhammed Efendimiz kadar zulümlere maruz kalan ve çileler çeken bir Peygamber daha gelmemiştir bu aleme. Fakat O, bütün bu çektiği çilelere rağmen hep sabır göstermiş ve bir an dahi Allah’ı anmaktan vazgeçmemiştir, hatta kendisine zulüm edenlere hidayet dilemiştir. İmam Ali Efendimize baktığımızda ise, O da henüz çocuk yaştayken, müşrikler Hazreti Resulallah’ı ortadan kaldırmak için evine girdiklerinde, O’nun yerine yatağına yatarak, canı pahasına Resullallah’a siper olmuştur.

Hüdavendigar Mevlana’nın yatağına uzanıp da bütün gece uyku uyuduğuna dair hiçbir eserde bir belge yoktur. Çünkü Mevlana hep diz üstünde otururdu ve devamlı tefekkür halindeydi, her an Rabbine niyazda dururdu. Şems-i Tebriz Hazretlerine baktığımızda, o da bir tuğlayı kendine yastık yapmış onun üstünde başını dinlendirirdi. Yani hep ıstırap çekmişler, hiç rahatlarına düşkün olmamışlardır.

Sizlere yine Mevlana’mızdan bir misal vereyim…

Hüdavendigar Mevlana bir gün hamama gider. Deriyle kemik haline bürünmüş vücudunu ovarken, kaburgaları ellerine dokunur. Bu sırada Allah’tan nida gelir: “Ey benim sevgili Efendim Celaleddin! Bu beden sana verdiğim bir ilahi emanet, orada gizli olan ben idim. Neden bakmadın, bu hale getirdin? Bu bedeni ne kadar zayıf düşürmüşsün.”

Hüdavendigar Mevlana bakın nasıl bir yanıt veriyor: “Bedenimde hem sen varsın, hem nefsim var. Nefsimin isteklerine düşmeyerek, sabır gösterdim, bedenimi bu hale getirdim. Ne kadar şükretsem az, seni aşikar gördüm. Eğer nefsimin isteklerine hürmette bulunup sabretmeseydim, başıma belalar gelecek ve seni de göremeyecektim, bunu senin için yaptım.”

Peygamber Efendimiz de iki günde bir lokma yerdi, hatta zayıflığından dolayı elbisesi üzerinde düzgün durmadığı için karnına taş bağlardı.

Onun için, Allah yolunun başı da sonu da sabırdır. Bu kolay bir yol değildir, ama karınca misali olsa da yine yol alınır. Sabır göstermeden yol alınmaz, ama sabırla ve sebatla yola çıkıldığında er geç güzelliklere kavuşursun.

Ne güzel der Mevlana… “Ey sabır, varlığın anahtarıdır sırrının Emiri, bu kervanı güzel güzel ta Hacca kadar çek, götür!”

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 49

“Birisi hakkında söylenen sözleri muhakeme ediniz. İşittikleriniz o kişiye yakışmıyorsa, o sözün doğruluğuna inanmayınız.”

Hazreti Ali Efendimizin bu sözü çok yerindedir. Şimdi kalkarsın herkese yardım edersin, sonra biri kalkar der, benim tarafımı tut, öbürü der bana yardım et. Ama sen doğru bildiğini yaparsın. Ama karşı tarafın istedikleri olmadı mı onun ağzından beklemediğim kötü sözler duyarsın, hatta iftiralara da maruz kalırsın.

Şimdi, Hazreti Ali Efendimiz, bu iftiraları duyan, işiten kişilere sesleniyor: Böyle sözleri duyduğunuz zaman, bu sözleri muhakeme ediniz. Bu sözlerin aslı var mıdır, yok mudur?.. Birdenbire tek tarafı dinlemeyin. Eğer tek tarafı dinlerseniz siz de onlardan aşağı değilsiniz demektir, demek istiyor.

Aklı selim bir kişi bu gibi konuşmaları, iftiraları dinlemez, bu iftiralı konuşmaları ancak aynı cinsten olanlar dinler, hiç düşünmeden taşınmadan onlar da katılır iftira atanlara.

Sonra muhakeme karşılıklı olur. İftira atanla, iftira atılan kişiyi alırsın karşına ikisini de dinlersin, bu böyle diyor bunun aslı var mıdır, diye sorarsın. O zaman kimin doğru kimin yanlış olduğunu anlarsın. Muhakeme böyle yapılır, peşin hüküm vermek doğru değildir.

Hazreti Süleyman’a bir sivrisinek rüzgarı şikayet ediyor. Süleyman ona, “Rüzgar gelmeden ben seni dinlemem” diyor, “Bu akşam parmağımda misafir kal, yarın olunca rüzgara söyleriz o da gelir mahkemenizi yaparız” diyor. Sivrisinek o gece Süleyman’ın parmağında konaklıyor. Şafak doğunca Hazreti Süleyman uyanıyor, rüzgara sesleniyor,” Ey İsrafil yetiş, senin hakkında şikayet var.” Rüzgar başlıyor esmeye fakat eserken sivrisineği de Süleyman’ın parmağından uçurup düşürüyor. Süleyman sivrisineğe dönüp, “Dur” diyor, “Nereye kaçıyorsun? Bak hasmın geldi.” Sivrisinek, “Onun bulunduğu yerde ben duramam” diye cevap veriyor. Süleyman, “Hee” diyor, “Demek ki sen durduğun yerde etrafına zarar veriyorsun, iğneni sokuyorsun, rüzgar da seni olduğun yerden uçuruyor, izin vermiyor iğneni batırasın.” Yani sivrisineği tek başına dinlemiyor, bekliyor ki hasmı gelsin. Meğerse sivrisineğin şikayeti, o nereye konarsa, rüzgar onu oradan uçurup kaçırıyormuş, bundan şikayet ediyormuş. Süleyman’a gelmiş ki, rüzgara desin onu uçurmasın, o da rahatça istediğini yapsın.

Yani Hazreti Ali Efendimizin söylediği sözler çok yerindedir. Biri bir şey söyler ama, körü körüne dinlemezsin, muhakeme edersin. Ben bu kişiden bugüne kadar böyle bir şey duymadım, bir şey de görmedim, senin bu sözlerine nasıl güveneyim de kabul edeyim dersin ve doğru olan neyse onu yaparsın. Aklı selim bir insana yakışan da budur.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 48

“Zorluklara tahammül eden kolaylıklarla karşılaşır.”

Hazreti Ali Efendimizin sözleri her zaman yerindedir. Bir insan zorluklarla karşılaşınca isyanlara düşmeyecek, sabrını arttıracak. Ona ne ikram edilirse biraz daha derin düşünecek. Bunların hepsi Yaratıcı tarafından sunuluyor, beni imtihana tutuyor; acaba isyan edecek miyim, kırıcı bir şey konuşacak mıyım diye beni sınıyor, diye düşünecek.

Böyle yapan bir kişi, ne kadar sabrını gösterirse, en sonunda aydınlığa ulaşır. Cenab-ı Hakk o zorlukları kolaylıklara yönlendirir. Fakat kalktı mı o zorluklar içinde isyanlara düşsün, o vakit o zorluklar daha da artar ve kolay kolay başı dertten kurtulamaz.

Hazreti Resulallah, her daim Allah’ın birliğinden konuştu ve sevgi sundu. Onun çektiği cefaları kimse çekmedi.

Hazreti Muhammed beşer görünüyordu ama o bir hidrojendi. Çok büyük sabır göstererek bizlere örnek oldu: Sizin de başınıza çok şeyler gelebilir. Birden bire küfüre, isyana düşmeyin, başınızı derde sokmayın. Karşı taraf yaptıklarına pişman olacaktır. Madem ki beni seviyorsunuz sabırlı olun, mesajını verdi.

İnsan olmak çok zor. O derdi veren de, dermanı veren de Allah. Mademki Hakk’ı temsil ediyorsun, o halde her şeye katlanacaksın. O, seni imtihana tutuyor, ben yapamam, edemem demek yok.

Velilerin başlarından neler geçmiş… Veliler, Nebiler büyük imtihanlardan geçerek insanlara örnek oldular. O’nun aşkına, O’nun hatırına her şeyi yaptılar. Halklarından isyanlara uğradılar ama hiç imanlarını bozmadılar.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 46

“Aslan gibi kuvvetli olsan da kavgadan çekin. Sulh daha iyidir.”

Hüdavendigar Mevlana diyor ki: “Bu bedenler birer kılıfa benzer, tamamen dünyaya muhabbet verirseniz, kılıfınızı hep çamurla doldurursunuz. Kavgayı sevenler de kılıflarını kanla doldururlar. Biz hem o kanları, hem o çamurları temizlemeye, onların yerine nur doldurmaya geldik.”

Nur dolunca yüzde ifade değişir. Kişi özünü öğrenir, insan gibi konuşur, insan gibi yaşar. Ömür belli değil. Kimse malına, güzelliğine güvenmesin.”

İmam Ali Efendimiz, “Dünyamızda ne kadar Müslüman varsa hepsinin din kardeşiyim, dünyamızdaki bütün insanların insan kardeşiyim” diyor. İnsanlar farklı görüşlere farklı dinlere bağlı olabilirler ama insan iseler hiç kavga etmeden kardeş gibi yaşarlar.

Mevlana’mızın dünyaya güzel bir seslenişi daha var… “Sevgiye dair ne varsa bu alemde ben oradayım. Kavgaya, savaşa dair ne varsa ben orada yokum.”

Bütün olay kendini tanıyarak, insanca yaşamak, Yaratan’dan ötürü bütün varlıklara sevgiyle bakıp, yüz tutana sevgiden söz ederek hayatı sürdürmektir.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 45

“İki yüzlü insanlardan uzaklaşınız. İyi vaktinizde etrafınızda dolaşırlar ve kötü vaktinizde derhal uzaklaşırlar.”

Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “Cenab-ı Hakk buyuruyorlar ki, birbirine hiyanet etmedikleri müddetçe ben iki arkadaşın üçüncüsüyüm. Her ne vakit ki, biri diğerine hiyanet ederse, ben aradan çıkarım.”

Hüdavendigar Mevlana da, “Er olmayan kaypak arkadaşlara uyma, çevir onların yaprağını! Çünkü onlar sizinle yoldaş olurlarsa gaziler de saman gibi içsiz bir hale düşerler. Size uymuş görünür, sizinle beraber safa girerler ama sonra kaçarlar, safı da bozar perişan ederler. Bu çeşit adamdansa… münafıklardan pek kalabalık kişinin size uymasındansa azlık asker daha iyi. Az, fakat adamakıllı olmuş güzel badem, acımış, kötü fakat çok bademden iyidir elbette” diye buyurur.

Bizler mademki yüzümüzü Allah’a döndük, söyleyeceğimiz sözlere çok dikkat etmeliyiz. Bilmeliyiz ki kimi incitiyor ve hainlik ediyorsak, Allah’ı incitiyoruz ve O’na hainlik ediyoruz demektir. Kime ne ikram edersek döner bize gelirler. Sırat köprüsünü devamlı geçmekteyiz. Bu alemde incinsen de incitmeyeceksin, her varlığa sevgiyle yaklaşacaksın. Hainlik değil, vefa göstereceksin.

Kırık bir kasede su durmaz. Aman sakınalım; kimseyi kırmayalım, kimse bizim kalbimizi kıramasın. Kimseye hiyanette bulunmayalım, çünkü hiyanette bulunan kimse hakikatte kendine hainlik etmiş olur.

Biz her zaman şunu deriz: İnsan, insanın rahmanıdır. İnsan, insanın şeytanıdır.

Hazreti Ali Efendimizin, “Kişi dili altında gizlidir” diye buyurduğu gibi, bizler, mademki sarraf dükkanında çalışıyoruz, toplum ne ayardadır, konuşmalarından anlarız. Fakat bizlerin önemli bir vazifesi de, onların örtülerini kaldırmadan onlara insandan söz etmektir. Böylece belki o insandan örnek alır da, bir gün gelir o da güzel bir insan olur, Hakk olur.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 44

“Hiddetini yenebilen kimse düşmanlarına galip gelir.”

Hüdavendigar Mevlana buyurur, der ki: “Bez yıkayan, güneşe kızar; balık, denize hiddet ederse, bir bak, ziyanı kime? Sonunda bu kızgınlık yüzünden kimin bahtı kararır? Allah seni çirkin yarattıysa kendine gel de bari hem yüzü çirkin, hem huyu çirkin olma!”

Eğer bir insan isyanlarda, küfürlerde yaşıyorsa bu demektir ki, bu kişi hala ikrar verdiği yere teslim olmamış. Söz ile ikrar vermiş ve tekrar akıla düşmüş. Akıla düştüğü için de kolay kolay rahata ve huzura kavuşamaz.

Peki kendini bilen bir insan nasıl davranır? Bizlere en güzel örnek Hazreti Ali Efendimizdir. Sizlere şöyle bir hikaye anlatayım: Bir gün Hazreti Ali, yanında çalışan kölesine atları hazırlamasını, yola koyulacaklarını söyler. Köle cevap vermez ve başını sallamakla yetinir. Hazreti Ali Efendimiz kendi işlerini tamamlayıp tekrar ahıra gelince bir de bakar ki atlar hala hazır değil. Hemen kölesini çağırır ve ona sorar, “Neden atları hazırlamadın? Ben sana atları hazırlamanı buyurmuştum.” Köle ona şöyle bir cevap verir: “Efendi Hazretleri, ben kasten atları hazırlamadım. Seni kızdırmak istedim.” Hazreti Ali Efendimiz, kölenin bu cevabı üzerine, hemen bir tebessümde bulunur. Onu böyle gülerken gören köle şaşkınlıkla, “Efendi Hazretleri şimdi neden böyle gülüyorsun?” diye sorar. Hazreti Ali, “Neden gülmeyeyim? Senin içinde biri var beni kızdırmak istiyor, isyanlara düşürmek istiyor, işte ben de senin o içindekini kızdırmak için gülüyorum.”

Bizler mademki tasavvuf yolundayız, Hazreti Ali Efendimizin yolundayız demektir. O, bütün Piran’ın başıdır.

Bütün dava bulunduğumuz yerin kıymetini bilmektir, nereye teslim olduğumuzu bilmektir, kimi kendimize baş ettiğimizi bilmektir. İnsan bu bilinçle yola koyulmalıdır, yoksa ufak bir şeyden birbirine kızmak, kavga etmek doğru değildir. Benim nazarıma göre teslimiyette yaşayan bir kişi hiçbir zaman kimseye kırıcı sözler sarfetmez, kırıcı konuşana dahi tebessümle karşılık verir. Asabiyete, öfkeye, hiddete izin vermez; nefsine hakim olur, nefsinin kölesi olmaz.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 42

“Veli nimetine karşı gelmek gibi küstahlık ve alçaklık olamaz.”

Şimdi bir Veli sana ikramda bulunuyorsa, onun en büyük ikramı doğruları söylemektir, hakikatleri sunmaktır. Sen ona alaylı bakarsan, küstahlık yaparsan, Hazreti Ali Efendimize göre hiç hoş bir şey değildir, bunun hesabını verirsin. Çünkü Hazreti Ali Efendimiz kısa ve öz konuşmuştur. Bütün Evliyalar, Hazreti Ali Efendimizden hakikatlere mazhar olmuşlardır. Çünkü Hazreti Ali Efendimiz tasavvufun Piridir, Evliyaların Piridir, Velayetin başıdır. Peygamberlik defteri kapandı ama Velayet devam ediyor.

Sonra bir Peygamberle bir Veliyi de birbirinden ayıramazsın. Ne güzel söyler Şems-i Tebrizi… “Evliyalar” der, “Hazreti Peygamberin ayarındadır, fakat Hazreti Muhammed işlenmiş altındır. Evliyalar işlenmemiş altın oldukları için, külçe altın olduğu için, o kadar tanınmazlar ama hakikatte ayrı gayrı değildirler. Hepsi kendilerinde Hazreti Peygamberi bende ettiler ve öyle çıktılar yola.

Tasavvuf ehli der ki: “İncitme müminin kalbini, çünkü müminin kalbinde Beytullah var, Allah var.” Bir mümini incitirsen Allah’ı incitmiş olursun. Allah’ın bir ismi de mümindir.

“Kabe’yi yık, minberi ateşe ver, Veli’nin gönlünü kırma, çünkü tamircisi yok” sözünde söylendiği gibi daha güzel bir Kabe inşa edebilir, daha güzel bir minber de yaptırabilirsin ama bir Veli’nin gönlünü kırarsan dünyaları versen artık senden o kolay kolay hoşlanmaz. Onun için Mevlana’mız, “Minareden düşün, sizi toplarım, gönlümden düştünüz mü parçanız bulunmaz. Milyonlarca yıl geçse aradan, dönüş banadır ama yüzüm size dönük olmaz” diyor. Onun gönlünden düşmek, onun cemalinden uzak kalmak, Hakk’ın dışında kalmaktır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 41

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Nice kimselere vefa gösterdin, lakin onlardan vefa görmedin. Bununla beraber hiçbir vefakarlıktan vazgeçmedin.”

Hazreti Ali Efendimize kim uyarsa vefayı elden bırakmaz. Çünkü Hazreti Ali Efendimiz, selam olsun üzerine, bütün kötülüklere rağmen daima iyilikle muamele etmiştir, katiyyen ters bir muamelesi yoktur.

Peygamber Efendimiz bir gün sahabesini karşısına almış, onlara sormuş: “Biri size bir kötülük yaparsa, siz onlara nasıl davranırsınız?” “İyilikle muamele ederiz” demişler. “Bir daha yaparsa” demiş Hazreti Peygamber, yine “İyilikle muamele ederiz ya Resulallah” demişler. “Peki bir daha size kötülük yaparsa o zaman ne yaparsınız?” Bu defa susmuşlar cevap verememişler. O sırada, Hazreti Ali Efendimiz dışarıdan gelmiş, selam vermiş ve yerine oturmuş. Sonra dönüp Hazreti Resulallah’a sormuş, “Ya Resulallah sohbetiniz neredendi?” Hazreti Peygamber, “Ya Ali tam zamanında geldin. Şimdi aynı soruyu sana da soracağım. Ya Ali, sana biri kötülük yaparsa sen ne yaparsın?” “İyilikle muamele ederim” demiş. “Yine kötülük yaparsa?” “Yine iyilikle muamele ederim.” “Peki bir daha kötülük yaparsa sana, o zaman ne yaparsın?” “Ne kadar kötülük yaparsa yapsın hep iyilikle muamele ederim.” “Peki neden bu kadar kötülüğe rağmen daima iyilikle davranıyorsun ya Ali?” Hazreti Ali Efendimiz, “Ya Resulallah” demiş, “ben onları tanıyorum, kim olduklarını da biliyorum. Onlar beni bilmedikleri için bu kötülükleri yapıyorlar, bilseler hiç biri yapmaz. Onlar büyük bir cehalette, hakikati gözleri görmüyor. Görmedikleri için de içlerinde hep çirkinlik bulunuyor. Bu yüzden de etraflarına kötü duygular besliyorlar, kötü davranıyorlar.”

Şimdi dikkat edelim, bakın Hazreti Ali Efendimiz hiç kötü muamelelere girmemiştir. Hazreti Resulullah Efendimiz de onun bu sözlerine hoş bakıp kabul etmiştir. Neden? Çünkü en büyük kötülükler Hazreti Muhammed’e yapıldı. Bütün Peygamberler arasında en büyük çileleri çeken ve kendisine yapılan onca kötülüğe rağmen hep iyilikle muamele eden O’dur. İşte Hazreti Ali Efendimiz de Hazreti Muhammed’in yanında, O’nun eğitiminde yetiştiği için, O’ndan gördüğü bütün bu güzellikleri kendisinde bende etti ve O’nun gibi çıktı. O’nun gibi, “Bana da ne kadar kötülükler yapılırsa, ben de Resulallah gibi hep iyilikle muamele ederim” diye cevap verdi.

Fakat bunu yapmak herkesin harcı değildir, üzerinde çok düşünmemiz lazım. Hazreti Ali’yi sevmek Hazreti Muhammed’i sevmektir; Hazreti Muhammed’i sevmek Hazreti Ali’yi sevmektir. Madem ki biz onlara büyük bir muhabbet verdik, onları kendimizde ruh edindik; isterse kaya parçaları atsınlar başımıza, biz yine başımıza eğeriz, cevap vermeyiz gideriz Eğer cevap verirsek onun haline bürünmüş oluruz. İnsan olmak çok ağırdır, fakat sonunda büyük bir kurtuluş vardır. Çünkü Hazreti Muhammed Efendimizin, selam olsun üzerine, güzelliklerine eren bütün Veliler, en başta Şahımız Ali, o güzellikler karşısında mest bir halde kalmışlardır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 40

“İyi işler görmek ömrü bereketlendirir.”

İnsanın ameli, yeryüzünde yaptığı işlerdir. İnsanlara sevgiyle, saygıyla davranan, Allah’ın vermiş olduğu rızıktan zor durumda olanlara yardımda bulunan, dilini tatlı tutan ve ömrünü güzel işler yaparak geçiren kişinin ameli salihtir.

Sevgi hayattır, yaşamın kaynağıdır. Sevgi düşünceyle başlar, sözlerle suret bulur, davranışlarla yol alır. Onun için koşulsuz ve sınırsız sevmekle başlar her şey…

Ne güzel buyuruyor Pirimiz Hüdavendigar Mevlana, diyor ki: “Sevgiden acılar tatlılaşır, sevgiden bakırlar altın kesilir. Sevgi yüzünden tortular durulur, arınır. Sevgiden dertler şifa bulur, sevgi yüzünden padişah kul kesilir.”

Ağacın yaprakları, çiçekleri kökten haber verir. İnsanın sözleri, davranışları, yaşayışı da onun özünün delilleridir. Sevgi tomurcukları sevgi ağacından yeşerir, o halde kalbinize kulak verin; o size doğruları söyler.

Bir annenin çocuğuna olan davranışlarına bakın. Onu güler yüzle tatlı dille sever, besler, avutur. Hastalığında yanındadır. Bir annenin şefkati böyle iken Yaratıcı baştan aşağı şefkat ve merhamet doludur.

Bir gün biri Hazreti Peygamber Efendimizin huzuruna gelir ve, “Ya Resulullah, sana bir sorum olacak” der. Peygamber Efendimiz bakar ve hemen adamın bir sıkıntısı olduğunu anlar. “Buyur, sor.” der. Adam devam eder, “Bilerek bilmeyerek hatalara düştüm, suç işledim. Yarın bir gün Hakk’a yürüyünce, korkuyorum, cehennemde yanacak mıyım?” Tam o sırada da, karşıdan bir anneyle çocuğu geçer. Hazreti Peygamber’imiz cevap verir, “Şu anneyle çocuğunu görüyor musun?” “Evet” der adam “Görüyorum.” Hazreti Resulullah devam eder, “O anne ister mi çocuğu ateşte yansın?” “İstemez” der adam. “Peki”, der “çocuk ateşe düşse annesi ne yapar?” Adam yine cevap verir, “Anne hemen atar kendini ateşe.” “Neden?” diye sorar Hazreti Peygamber. “Çünkü” der adam, “Anne şefkat doludur.” Peygamber Efendimiz gülümseyerek devam eder, “İlahi Hakk! Annede bu kadar şefkat varsa, Allah baştan aşağı şefkattir.”

Hazreti Muhammed ve bütün Veliler hep sevgiden söz ettiler. Sevgi ile kendilerini kazandırdılar, ölüm onlardan uzaklaştı. Onlar sevenleri ile dünya durdukça yaşayacaklar. Onun için bizler de sevgi sözlerini çoğaltalım, birbirimizi kırmayalım. Sevgide saygıda kusur etmeyelim. Çünkü bizim yolumuz gönül tamircisi olmak, sevgiden söz etmek ve sevgide yaşatmaktır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 39

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“İnsana kıymet ve şeref veren yalnız ilimdir.”

Hüdavendigar Mevlana bir toplantıda otururken alimin biri der ki: “Biz bu kadar ilim tahsil ettik, Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Allah buyuruyor ki, ‘Beni bu alemde göremezsen, öbür alemde hiç göremezsin.’ Biz Allah’ı nasıl göreceğiz?” Mevlana, “Efendi” der, “bu soruyu kimin kudretiyle sordun?”

“Allah’ın kudretiyle.”

“Gözlerin kimin kudretiyle görüyor?”

“Allah’ın…”

“Bütün bu bilgiler kimin kudretiyle sende?”

“Allah’ın…”

“Desene her zerreni O sarmış, ama sen O’nu kendi dışında arıyorsun.”

Hüdavendigar Mevlana, bizleri bize en güzel şekilde bildirdi. Bizler derinliklere inip, kişiliğimizi arayacağımıza nefsi arzularımızın peşinde koştuğumuz için sıkıntılardan, hüzünlerden kolay kolay kurtulamıyoruz.

Yunus Emre’nin buyurduğu gibi: “İlim, ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilemezsen, bu nice okumaktır?”

İnsan yeryüzünde en mukaddes varlıktır. Bütün varlıklar insanla dile gelmiştir, Allah’ın bütün güzellikleri insanla bildirilmiştir. Öyleyse aynaya bakıyoruz da, kendimizi insan görüyoruz da, neden insanlığı öğrenmeye çalışmıyoruz?..

İlim tahsil edip çok bilgiye sahip olursun ama o okuduğun güzel ilimlerin sahibinin hallerine sahip değilsen, onun ahlakına uygun yol almazsan, kuru bilgide kalırsın.

Bu aleme gelen bütün Peygamberlerdeki ilim, bilim, o güzel kerem, o ışık, hepsi Hazreti Allah’ın tecellisi idi. Allah’ın elçilerine imanla bakmak, Hakk’ı orada görmek, oraya ayak uydurmak, Hakk’a yol almaktır. Aslolan ilim, her şeyden arınmak, iman ettiğin yere kendini perçinlemek, kendini orayla büyütmek ve O olmaktır.

İman dediğimiz zaman, bizlere en büyük örnek Hazreti Ali Efendimizdir. O, “Ben görmediğim Allah’a ne inanırım ne de iman ederim” diye buyurmuştur. Peki Allah’ı kimde gördü de iman etti?.. Hazreti Ali, Allah’ın bütün güzelliklerini, O’nun nurlarını Hazreti Muhammed’de gördü ve O’na iman etti.

Hüdavendigar Mevlana, “Ali’nin Zülfikarı ne kadar keskin ise, O’nun ilmi Zülfikarından da keskindir” der.

Hazreti Ali, Peygamber Efendimizin iç aleminin bütün sırlarına sahipti. Çocukluğundan itibaren O’nun eğitiminde yetişti, bir an dahi yanından ayrılmadı ve sonunda Hazreti Muhammed Efendimiz Hakk’a yürümeden önce binbir sırrın anahtarını Hazreti Ali’ye verdi ve O’nu bütün Velilerin başı kıldı. Evliyaullah’ın Şah’ı Hazreti Ali Efendimizdir. Bütün tasavvuf ehlinin Piri Hazreti Ali’dir.

Onun için, bizler de gönlümüzü büyütmeye çalışalım, imanımızı güçlendirelim. Ne olursa olsun ben yokum, benden işleyen, hizmet eden bütün o güzellikleri sunan bir kudret sahibi, iman ettiğim yer var, diye düşünelim ki, O da bizlerde varlığını göstersin.