Mevlâna, Allah’ın güzellik âleminden, güzellik sırrından, ezelî sonsuzluk cihanından; Hazreti Muhammed’den yükselip gelen ve pek az görülebilen ve belki de Mevlâna’ya has bir aşk dalgası, bir aşk denizidir.
Öyle bir deniz ki, nehirler gibi şelâleleriyle, köpükleriyle coşkun coşkun akan ve geçtiği yerleri kana kana sulayan, feyizler veren suyu tatlı, berrak, engin bir denizdir.
O, çağların, devirlerin önemli bir dönüm noktasıdır. Kur’ân edebiyatı, hiç solmayan Hazreti Muhammed’in edebî ve lâhutî edebiyatıdır.
Mevlâna, kişilerin hür iradelerine verdiği olağanüstü değer insan oğlunu âdeta kutsal bir varlık derecesine yükseltir. Bunun için kendisini tanımasına ayrıca önem verir. O, hiçbir doğuş farkı, sonradan edinilmiş hiçbir fark tanımadan bütün insanlığa değer verir. En kötü insanı dahî bağışlanmaya ve sevgiye lâyık görür. Tanrı aşkının insanı ne derecelere yüceltebileceğini bildirir. Daima yumuşak huylu olmayı ve böylelikle gönüllerin fethedilebileceğini belirterek şöyle der:
“Kim olursan ol çevrendeki insanlardan ayrım yapmadan onların hatırını sormayı, hatırlarını ele almayı gerekli bil. O kişi düşman bile olsa ihsânda bulunmak iyidir. Çünkü ihsân yüzünden düşman dost olur. Dost olmasa bile kini azalır. Çünkü ihsânda bulunmak kine âdeta merhemdir.”
Kasîde:
“Aşk yolunda gözü kapalı olmayan uyanık olanlara müjdeler olsun! Ben dün gece bambaşka bir rüya gördüm.
Hakk yolunda yürüyenlere, şu sebeplerden başka sebepler hazırlandı.
Bulutlardan şarap yağmasa bile, yaşayış başka bir âb-ı hayat elde etti.
Dostlar huylarını değiştirdiler, asabî, serkeş oldular da, Allah bize uysal başka dostlar ihsan etti.
Aşıklara başka münbit bir ova, bir başka su dolabı verildi de, onlar aşk yeşilliklerini yeniden yeşerttiler.
Eğer aşk senin adını kötüye çıkarırsa gam yeme, aşkın başka adları, başka sanları da var!
Sufî; söz, harf bilmezse bilmesin! Aşk derdini anlatan başka bir bâb, başka bir bölüm var!”