DEM-İ HAZRETİ MEVLÂNA – 2

Mevlâna, Allah’ın güzellik âleminden, güzellik sırrından, ezelî sonsuzluk cihanından; Hazreti Muhammed’den yükselip gelen ve pek az görülebilen ve belki de Mevlâna’ya has bir aşk dalgası, bir aşk denizidir.

Öyle bir deniz ki, nehirler gibi şelâleleriyle, köpükleriyle coşkun coşkun akan ve geçtiği yerleri kana kana sulayan, feyizler veren suyu tatlı, berrak, engin bir denizdir.

O, çağların, devirlerin önemli bir dönüm noktasıdır. Kur’ân edebiyatı, hiç solmayan Hazreti Muhammed’in edebî ve lâhutî edebiyatıdır.

Mevlâna, kişilerin hür iradelerine verdiği olağanüstü değer insan oğlunu âdeta kutsal bir varlık derecesine yükseltir. Bunun için kendisini tanımasına ayrıca önem verir. O, hiçbir doğuş farkı, sonradan edinilmiş hiçbir fark tanımadan bütün insanlığa değer verir. En kötü insanı dahî bağışlanmaya ve sevgiye lâyık görür. Tanrı aşkının insanı ne derecelere yüceltebileceğini bildirir. Daima yumuşak huylu olmayı ve böylelikle gönüllerin fethedilebileceğini belirterek şöyle der:

“Kim olursan ol çevrendeki insanlardan ayrım yapmadan onların hatırını sormayı, hatırlarını ele almayı gerekli bil. O kişi düşman bile olsa ihsânda bulunmak iyidir. Çünkü ihsân yüzünden düşman dost olur. Dost olmasa bile kini azalır. Çünkü ihsânda bulunmak kine âdeta merhemdir.”

Kasîde:

“Aşk yolunda gözü kapalı olmayan uyanık olanlara müjdeler olsun! Ben dün gece bambaşka bir rüya gördüm.

Hakk yolunda yürüyenlere, şu sebeplerden başka sebepler hazırlandı. 

Bulutlardan şarap yağmasa bile, yaşayış başka bir âb-ı hayat elde etti. 

Dostlar huylarını değiştirdiler, asabî, serkeş oldular da, Allah bize uysal başka dostlar ihsan etti. 

Aşıklara başka münbit bir ova, bir başka su dolabı verildi de, onlar aşk yeşilliklerini yeniden yeşerttiler. 

Eğer aşk senin adını kötüye çıkarırsa gam yeme, aşkın başka adları, başka sanları da var! 

Sufî; söz, harf bilmezse bilmesin! Aşk derdini anlatan başka bir bâb, başka bir bölüm var!”

HAZRETİ MEVLÂNA’NIN YÜCELİĞİ – 3

Yaşadığı sürece insanı olgunlaştırıp kâmil yapan sevgiyi, insanlık sevgisini esas tutan Mevlâna, hudutsuz tolerans ile iyiliği, hayrı, sabrı, sakinliği, hazımlı olmayı, şiddet ve öfkeye esir olmamayı, merhameti ve affetmeyi öğreten Mesnevî’sinde şöyle seslenir: “Sevgiden acılar tatlılaşır, sevgiden bulanık sular arı duru hâle gelir, sevgiden dertler şifâ bulur. Padişahlar kul olur.”

Dünya tarihinde hiç kimse onun kadar aşkla gıdalanmamış, hiç kimse onun kadar aşkı dile getirmemiştir. Aşıkların Mevlâna’sı büyük bir Hakk aşığıdır. O, aşkta kemâle ve ölümsüzlüğe ermiştir. Dîvan-ı Kebîr ve Rubâiyatı sonsuz aşkının, Fîhi Mâ-Fîh ve Mecâlis-i Sebâ’sı sohbetlerinin ve yirmialtıbin beyitlik Mesnevî’si kemâlâtının bir eseri olarak insanlığa hakîkatleri armağan etmiştir.

Şöyle der aşk için… “Aşk geldi, damarlarımda derimde kan kesildi, beni benden aldı, sevgiyle doldurdu. Benden kalan yalnızca bir ad, ötesi hep O…”

Mevlâna, hayat sevgisini ve o muhteşem aşkı ölümsüzlük mânâsıyla yoğurup, kendinden sonraki nesillere bir iksir hassâsiyetiyle sunan bir gönül eridir. İnsanlar üzüntülerine dermânı onda bulmuş, fazîlet ve hakîkati onun sözlerinde aramıştır. O, inanç ve sevgi olmuştur; onun aşkında ölmek dirilmektir, zamanda zamansızlığa uçmaktır.

Mevlâna’nın sevgisi sabah rüzgârı kadar serin, dosttan ayrı kalmış gönüllere arkadaş olacak kadar yücedir. Mevlâna’nın görüşünde aşk duyulan ve insanı var eden sevgili, Hakk’ın kendisidir.

Mevlâna’ya göre insanın en önemli görevi, kimliğini bulması ve Tanrı’nın hakîkatine vâkıf olmasıdır. İnsanın ancak bu şekilde insanlık sıfatına lâyık olabileceğini söylerken şöyle der: “Eğer sevgilini görmediysen, bulmadıysan neden aramıyorsun? Yok eğer bulduysan neden coşmuyorsun?”

Rubâi:

“Saçlarına el uzattıysam vallâhi gerçek bir aşkla uzattım, geçici aşkla değil.

Saçlarının arasında gönlümü gördüm de, kendi gönlümle aşk oyununa giriştim ben.”

HAZRETİ MEVLÂNA’NIN YÜCELİĞİ – 2

Mevlâna, bütün suçların yıkanıp arındığı, bütün günâhların tertemiz olduğu af ve anlayış kapısıdır. 

Bir gün, Mevlâna’ya, “Filân kişi hiç günâh işlememiş” dediklerinde, dudağını bükerek, “Keşke işlemiş olsaydı da, sonra pişman olsaydı” demiştir.

Her ân taze bir umut saçan Hüdâvendigâr Mevlâna’nın mizâcı da hoş ve tatlıydı. Her şeyi şakaya almasını bilirdi. Birinin bir başkasına kızarak, “Senin postunu yüzerim” demesi üzerine, Mevlâna, “Ne iyi adammış. Biz dostun rahmetine kavuşmak için gece gündüz postu çıkarmak ve onun zahmetinden kurtulmak arzusundayız. Keşke gelse de bizi de postun derdinden kurtarsa” diyerek hem güldüren hem de düşündüren bir insanlık ustasıydı.

Mevlâna’ya göre mala ve mülke tapanların dostluğu dünyevîdir. Ona göre dostluğun şartı kendini dostuna fedâ etmek, dost için icâbında kendini kavgalara atmaktır. Mevlâna, sevdiklerini her şeyi ile severdi. Onun sevgi anlayışı basit, maddî çıkarlarla kuşatılmış menfî aldatmacalar değil, mert gönüllerin coşkusu ve karşılıksız sevgiydi.

Her şeyin ilacının sevgi olduğunu söylerken şöyle der Mevlâna, “Sevgiden bakırlar altın kesilir, dertler sevgiye dermân olur ve ölüler sevgiden dirilir.”

Mevlâna, en güzel sevginin Tanrı’ya duyulan aşk olduğunu söylerken Allah sevgisinde yok olarak sonsuz hayatın müjdesini vermiştir. Bir mısrâsında şöyle der, “Sevgide derlenip toplananlar, şu insan kalabalığı gibi ölmezler.”

Ve bir başka yerde de şöyle seslenir, “Aşksız olma ki ölü olmayasın. Aşkta öl ki diri kalasın.”

Beyit:

“Mezarıma gelirsen, bir bak da gör; benim gözlerime toprak dolmamıştır; mezarımda bile gözlerim aşkla doludur!”

HAZRETİ MEVLÂNA’NIN YÜCELİĞİ – 1

Gelmiş geçmiş onca düşünür, sayısız velî ve Hakk aşığı içinde Mevlâna kadar insanı yücelten ve insanın Tanrı katında ne kadar yüce bir varlık olduğundan bu kadar açık bahseden bir üstâd daha olmamıştır.

Sevgiyi ve aşkı onun kadar derin anlatan ve tüm insanlığa armağan eden başka birine daha rastlamak mümkün değildir. Mevlâna, baştan aşağı bir tevâzu abîdesi ve sadece yaşadığı devrin değil tüm devirlerin aydınlık ışığıdır. Tüm insanlığın düşünen başı, duyan gönlü olan Mevlâna’nın yolu sevgi ve barıştır.

Mevlâna’ya göre sevgi; insanı hayata bağlayan zincirin en güçlü halkası ve insanı yaratanına ulaştıracak bir merdivendir. Tanrı ve insan sevgisi ile yanıp kavrulan Mevlâna, son nefesine kadar insanın etrafına faydalı olmasını ve hizmet etmesini ister.

Bu konuda şöyle seslenir: “Bir mum dahî eriyip gideceğini bildiği hâlde etrafına ışık saçmaktan geri durmaz. Ey insan, sen ki yaratanın kudretiyle dopdolu iken neden geri durasın?”

Mevlâna’nın ağzından çıkan her sözü ve davranışı, birlik ve kardeşlik ile doludur. Seslenişi bütün insanlara ve insanlığadır.

Mevlâna insanların arasındaki dayanışmaya çok büyük önem verirken bu yardımlaşmanın, ancak olgun insanlarda görülen güzel bir davranış olduğunu açıklar ve şöyle der: “Eğer insan birbirine yardım etmiyor, birbirinin mutluluğunu istemiyorsa ve olgun değilse o, insan değildir.”

Mevlâna, en büyük işlerden, en küçük ayrıntıya kadar her hususta başkalarını düşünen, kayıran, severken aynı zamanda insanların gönüllerini tamir eden ve insanlardaki ıstırapları yumuşatan, fenâlıkları eriten, ihtirasları yok eden, kirleri temizleyen bir gönül sultanıdır.

Beyit:

“O bir çimendir. Kıyâmete kadar onun gülleri açılsın, solmasın. O bir eşsiz güzeldir. İki dünya da onun yüzüne fedâ olsun.”