Mevlâna, bütün suçların yıkanıp arındığı, bütün günâhların tertemiz olduğu af ve anlayış kapısıdır.
Bir gün, Mevlâna’ya, “Filân kişi hiç günâh işlememiş” dediklerinde, dudağını bükerek, “Keşke işlemiş olsaydı da, sonra pişman olsaydı” demiştir.
Her ân taze bir umut saçan Hüdâvendigâr Mevlâna’nın mizâcı da hoş ve tatlıydı. Her şeyi şakaya almasını bilirdi. Birinin bir başkasına kızarak, “Senin postunu yüzerim” demesi üzerine, Mevlâna, “Ne iyi adammış. Biz dostun rahmetine kavuşmak için gece gündüz postu çıkarmak ve onun zahmetinden kurtulmak arzusundayız. Keşke gelse de bizi de postun derdinden kurtarsa” diyerek hem güldüren hem de düşündüren bir insanlık ustasıydı.
Mevlâna’ya göre mala ve mülke tapanların dostluğu dünyevîdir. Ona göre dostluğun şartı kendini dostuna fedâ etmek, dost için icâbında kendini kavgalara atmaktır. Mevlâna, sevdiklerini her şeyi ile severdi. Onun sevgi anlayışı basit, maddî çıkarlarla kuşatılmış menfî aldatmacalar değil, mert gönüllerin coşkusu ve karşılıksız sevgiydi.
Her şeyin ilacının sevgi olduğunu söylerken şöyle der Mevlâna, “Sevgiden bakırlar altın kesilir, dertler sevgiye dermân olur ve ölüler sevgiden dirilir.”
Mevlâna, en güzel sevginin Tanrı’ya duyulan aşk olduğunu söylerken Allah sevgisinde yok olarak sonsuz hayatın müjdesini vermiştir. Bir mısrâsında şöyle der, “Sevgide derlenip toplananlar, şu insan kalabalığı gibi ölmezler.”
Ve bir başka yerde de şöyle seslenir, “Aşksız olma ki ölü olmayasın. Aşkta öl ki diri kalasın.”
Beyit:
“Mezarıma gelirsen, bir bak da gör; benim gözlerime toprak dolmamıştır; mezarımda bile gözlerim aşkla doludur!”