“Seni Övemem Ben…”
Muhammed’i yıldızlardan, cevherlerden, cisimlerden, arâzlardan geçirdikleri geceydi. Hepsinden geçmişti de bir yere varmıştı ki gecenin saçları orda kesilmişti; gökyüzü, orda kocakarıların iği gibi dönmez, işlemez olmuştu. Günün Rumluğu perde altına girmişti. Gördü ki topraktan yaratılmış âlem, orda bir tozdan ibâret; gökler orda ayaklar altında kalakalmış; güneş mumu, yedi kat yer, yedi kat gök, gizli âlemin ağacında birkaç yaprak gibi görünmede. Bunda kaldı da dedi ki: “Seni övemem ben.” Nimet, kendi diliyle nasıl şükredebilir ki? Yeryüzünü, cömertliğinde bolluğu anlayasınız diye sizin için yarattı o.
Gönül, Cana Şifâdır…
Baktım, gördüm ki her şeyin en iyisi gönül. Onu sizin anışınıza vakfettim. Sağlığı korumak, sağlık istemekten kolaydır. Şehvet balını haram zehirlerden iyiden iyiye koru, gözet ki onda azîzlerle buluşma zevki vardır, cana şifâdır o.
Peygamberin Mirasçıları…
Dervişler vecde düşerler de Tanrı’yı özleyişleri artsın, ahirete inanış sevgileri çoğalsın, gönüllerinden dünya sevgisi dağılsın, dünyaya gönülleri yabancı olsun diye semâ ederler. Kerâmetleri âleme yayılmış, güneşten de daha tanınmış olan, ululukları minberlerde söylenen ulu şeyhlere uyarlar… İnananlar, gözlerine çeksinler de gönül gözleri aydın olsun, gizli âlemi görsünler, Tanrı’ya dalsınlar diye onların ayaklarının bastığı toprağı ararlar. Semâ törenini onlar koymuştur. Peygamberlerin mirasçıları onlardır; miras bilgisi de onlarındır, anlayış seziş bilgisi de onların. Zâhiri hükümleri bilen bilginlerde okuyup belleme bilgisi vardır, anlayıp sezme bilgisi yoktur.
Nitekim Mustafâ buyurmuştur: “Bildiğini tutan, yapan kişiye Tanrı, bilmediği bilgiyi öğretir.” Belleyip öğrendiğini tutana Tanrı, anlayış seziş bilgisini de bağışlar. Kime de bu bilgiyi bağışlarsa o,erenlerin cinsine katılır gider. Şeyhlerin koydukları her şey, peygamberlerin koydukları şey demektir. Çünkü “Kavminin içinde şeyh, ümmetinin arasındaki peygamber gibidir.” Hattâ “Benimle duyar, benimle görür” sırrına erer bu çeşit kişiler. Onların yaptığı iş “Allah attı” hükmüne girebilir.
Rubaî:
“Ben, bir ay yüzlü dilberin kölesiyim. Bu yüzden benim yanımda ay’dan, ay ışığından, şekerden başka şeylerden hiç bahsetme!”