MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (9)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Bazen aklımızla bazen de kalbimizle kararlar alıyoruz. Her hangi bir karar alırken aklımızla mı, kalbimizle mi almalıyız?

Mevlana’mız, bir iş yapmaya kalkıştığın zaman, istersen bin kiiye danış, işi yapacağın an kalbine danış, diyor. Kalpteki ses üstündür. Oradan güzel bir ses gelirse o sese uy. Akıl yenilebilir ama kalb yenilmez, orası tevhid yeridir. Oraya biraz kulak verirsen; Allah, Allah, Allah… diye daima tevhidde olduğunu duyarsın. Akıl her yerde gezer, kalb ise bir yerde durmuş, zikrini yapar. Hele o kalbe güzel bir Dost koymuşsan, hiç yenilmezsin.
Kalbinin sesini dinleyeceksin. Hazreti Muhammed, kimsenin aklıyla yola çıkmadı.
Misal, bir iş yapılacağı zaman sahabeye anlatır, fikirlerini dinlerdi. Daha sonra kendi düşüncesini söylediği zaman sahabe onun parlak düşüncesine hayran olur, o yönde hareket ederdi. Çünkü Hazreti Muhammed hep tefekkürdeydi, hep kalbinin sesini dinlerdi.
Hazreti Muhammed’e Nebi olmadan önce toplum tarafından Emin ismi verildi. Yani onun söylediği bütün sözler suret bulacaktır, emin olun, demek istediler. Hazreti Muhammed’in o güzel aklı, Cebrail (as) ismini almıştır. Hocalarımızın, “Hazreti Muhammed’e Cebrail vasıtasıyla, Cenab-ı Allah Kur’an-ın Kerim’i indirdi” diye anlattıkları, o en büyük melek Cebrail, insanın başındaki akıldır. Eğer akıl, güzel bir yerden aşı almışsa, insanı çok güzel yerlere götürür, almamışsa neuzübillah isyanlara düşürür. Onun için Hazreti Muhammed kimsenin eserini okumadı, kimseden akıl almadı, kendi iç duygularıyla Yaratıcıyı kendinde buldu ve hep oradan söz etti.
Allah, insanı bu kadar mukaddes kılmış, cihana hakim kılmış, kendisine temsilci seçmiş. İnsan kişiliğini bulursa hatalara düşmez. Çünkü o Yaratıcı, o Allah, kendi dışında aramaz. O, senin içinde…

Ne güzel buyuruyor Yüce Mevlana ve diyor ki:

“Senin yanındayım, beni uzak görme! Benim yanımdasın, benden ayrılma!
Kendini yaratandan uzak düşen kişinin işi yolunda, uygun olur mu?
Benim gözümle neşelenen göz parlar, keskinleşir, öteleri, gaybı görür. Duyduğu manevi zevkden ötürü mahmurlaşır.
İçinde benim rüzgarımın estiği, sevgimin dolaştığı gönülde, manevi güller açar, nurlarla dolu gül bahçesi olur…”

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (8)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Kader nedir?

Bir insan bilinçsiz hizmetlere kalkışır, o hizmetler suret bulmaz da kayba giderse, “Şans yaver gitmedi, kader böyleymiş kaybettim” diyerek kadere yükler ve oradan teselli bulur.
Bir Veliye kader işlemez. Çünkü o Hakk’la Hakk olmuştur. Allah’a kanun, kader işlemez. O, her yerde özgür, her yerde galiptir. Kişi batıl inançlarla yola çıktı mı en sonunda kaderi ortaya çıkarır. Kader toplumda geçerli ama maneviyatta geçerli değildir. Allah sayısız nimet ihsan etti. Bütün nimetlerden en üstün nimet olarak akıl verdi, onu da başa koydu. Bir insan cüz’i akılla yola çıkarsa her zaman hüzünlere, kaygılara düşebilir. Fakat araştırır, Allah’ın bir dostuna el uzatır, onu etüd ederek onun kişiliğini öğrenip oraya gönül verir, orayla aklını büyütürse, bu kişinin hayatı daima huzur içinde geçer. Bir yere muhabbet vermek, oraya kendini bırakmak lazım. Eğer öyle güzel bir yer bulur da oraya temiz bir gönülle bağlanmazsa, ömrünün sonuna kadar oraya gitse de yararlanamaz, boşuna gelip, gider. Bu yol, hırkada taçta değildir. Kişinin temiz gönlüne bakar. Kişi kendi benliğinde, küçük akılda kalırsa, her zaman üzülmeye, sıkılmaya mahkumdur.
Nitekim Hazreti Mevlana, Mesnevi-i Şerif’inde şöyle buyurmaktadır:

“Kaza ve kader, bizi azaba düşürse o huy, bizim o güzel tabiatımız nasıl olur da değişiverir?
Yoksul olduysam bile nasıl olurda yoksulca hareket ederim? Elbisem eskidiyse ben yeniyim…”

Aklın en büyüğü Hazreti Muhammed’de, o Akl-ı Küll. Bütün Evliyaullah orayla akıllarını büyüttüler ve sevilerek kendilerini kazandırdılar. Ne güzel isimleri var, Evliya… Peygamberler, Evliyalar yaratıcıda kendilerini fani kıldılar, daima güler yüzlü oldular, dilleri tatlı, bakışları hoş oldu. Cemaatleri onları dinleyerek huzura kavuştu.

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (7)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Hazreti Mevlana’nın insana bakışı nasıldır? (devam)

Yunus Emre’ye sormuşlar:
“Ey Yunus! Sen bu dünyaya ne için geldin?”
“Ben bu dünyaya Allah’ı yad etmeye geldim.”
“Allah’ı yad edersen eline ne geçecek?”
“Bir gün gelecek dünya ömrüm bitecek. Madem ki sevgim ve gönlüm Allah’a sunulmuş, bu ruhum bedenden çıktıktan sonra Allah’a gidecektir. Allah anıldıkça ben de anılacağım. Çünkü O’na yöneldim, O’ndan söz ettim, O’nu yaşattım, O’nunla yaşadım.”

Sevgisini, gönlünü, her şeyini Allah’a verdiği için, Allah’la bütünleşti. Yunus, yaşamı boyunca, Allah’a onsekizbin beyit yazarak Divan’ın da çok güzel bir dil döktü. Cenab-ı Hakk, Yunus’dan o kadar güzel işledi ki, bir yerde Hakk, Yunus ismini aldı.
İnsan, dünyada yaratılmışların en şereflisi, Allah’ın elçisidir. İnsandan daha yüce, daha güzel bir varlık yoktur. İnsan, Allah’tan konuşursa, eşref sahibidir. Öbürünün de bedeni mukaddestir ama hiç Allah’tan konuşmaz, hep nefsinde yaşar ise, neuzübillah hayvan ondan daha mazlum kalır.

Hazreti Mevlana’nın o kadar geniş bir görüşü, bakışı var ki, ateisti bile çağırıyor. Allah’ı inkar eden ateisti, Allah’ı tasdiklemiş sayıyor. Neden? Allah var ki, yok der, diyor. Allah’ı inkar etmek, öncelikle insanın kendisini inkar etmesidir. Allah yoksa, sen de yoksun. Ben varım işte konuşuyorum, derse; o zaman Allah da var. Göz, kulak, vücudumuzdaki bütün organların hepsi O’nun kudretiyle diri. Madem inkar ediyorsun, öyleyse yaşlanma, hastalanma, ölme… hep genç kal. Elinde değil, hastalanıyorsun, yaşlanıyorsun, ölüyorsun. Demek ki bir kudret var, başka yerden kendini yeniliyor, senin devrin bitiyor. Bilinçsiz yaşayanın, diyor Mevlana, ömrü boşa gider. Kabule den kişi hem gönlünde, hem gözünde büyütüp Allah’la yola çıkarsa, korkular biter. Hiçbir ayet senin dışına okunmamıştır. Tekbir çektiğin zaman, kimin kudreti ilahisi ile senden o ses çıktı? Allah’ın… “Allahü ekber” dediğin zaman, senden sanadır bu tekbir, sanma ki başkasına sesleniyor, o seni diri tutan kudret sahibi Yaratıcı… O, kendi büyüklüğünü senden konuşuyor. Neden kişiliğini yakalamıyorsun? Ayetleri okuyorsun, namazda rükuda “Subhane Rabbiyel azim” diyorsun, sonra “Semi Allahü limen hamideh” diyorsun… Allah görücü, Allah işitici diyorsun; görüyor, işitiyor, konuşuyorsun… Secdeye kapanıyorsun, “Subhane Rabbiyel ala” diyorsun; secdede ikrar veriyorsun O’nun güzelliğine… ama O ayrı, sen ayrı sanıyorsun. Benimse bu güzellikleri kendinde, secdeden öyle kaldır başını. Yakala o güzellikleri, güzel bir insan olarak çık topluma. O’nun nuruyla bak insanlara, O’nun tatlı diliyle konuş insanlarla, sen de güzel bir insan ol, Allah ile yaşa, Allah’ı yaşat…

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (6)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Hazreti Mevlana’nın insana bakışı nasıldır?

Hazreti Mevlana, selam olsun üzerine, insana çok önem verir, hatta bir yerde insanı Hakk sıfatına koyar.
Sekizyüz sene önce, sormuşlar: “Allah ne kadar büyüktür? Bakın ne kadar korkusuz bir Evliyaullah! “Allah, Adem’in boyu kadardır” diye buyurmuş.
Hemen şaşkınlıkla, “Aman ya Mevlana! Adem’in Hakk olduğunu mu söylüyorsun?” diye karşılık vermişler.
“Evet” demiş Mevlana, “Adem olmasaydı, Allah bilinmeyecekti. Allah’ın güzellikleri de dile gelmeyecekti.”
Neden? Allah bütün bütün varlıkları yarattı, insandan önce gelen varlıkların hiçbiri Allah’ı dile getiremedi. Allah, en son insanı yarattı, insanda kendini yarattı. İnsan gözüyle yarattığı eserleri seyretti, insan diliyle eserlerine isim verdi ve kendi ismini de insandan aldı. Kendi büyüklüğünü, güzelliklerini de insanla söyledi. İnsan, Allah’ını kendinde bulamadığı için şaşkın yaşıyor. Adem sıfatında görünüyoruz ama Adem midir, değil midir hareketlerinden bellidir. Biz, Adem olmaya çalışalım, çünkü Allah’ı kendinde bulan insandan daha mukaddes bir varlık yoktur. O, her şeyin, meleklerin bile üstündedir.
Sizlere şöyle bir menkıbe anlatayım…
Hazreti Mevlana bir toplantıda otururken alimin biri der ki: “Biz bu kadar ilim tahsil ettik, Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Allah buyuruyor ki, ‘Beni bu alemde göremezsen, öbür alemde hiç göremezsin.’ Biz Allah’ı nasıl göreceğiz?”
Mevlana, “Efendi” der, “bu soruyu kimin kudretiyle sordun?”
“Allah’ın kudretiyle.”
“Gözlerin kimin kudretiyle görüyor?”
“Allah’ın…”
“Bütün bu bilgiler kimin kudretiyle sende?”
“Allah’ın…”
“Desene her zerreni O sarmış, ama sen kendi dışında arıyorsun.”
Hazreti Mevlana, bizleri bize en güzel şekilde bildirdi. Bizler derinliklere inip, kişiliğimizi arayacağımıza nefsi arzularımızın peşinde koştuğumuz için sıkıntılardan, hüzünlerden kolay kolay kurtulamıyoruz.
Yunus Emre’nin buyurduğu gibi: “İlim, ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilemezsen, bu nice okumaktır?”
İnsan yeryüzünde en mukaddes varlıktır. Bütün varlıklar insanla dile gelmiştir, Allah’ın bütün güzellikleri insanla bildirilmiştir. Öyleyse aynaya bakıyoruz da kendimizi insan görüyoruz da neden insanlığı öğrenmeye çalışmıyoruz?.. (devam edecek)

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (5)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Evrensel Mevlana Aşıkları Vakfı grubu, kadın semazenlerin olduğu tek grup. Avrupa’da özellikle Türkiye’de kadın erkek ayrımı ile ilgili çok şey duyuyoruz. Grubunuzda kadın ve erkeklerin birlikte sema etmelerinin bir nedeni var mıdır? Ya da siz hangi nedenden dolayı bunu uyguluyorsunuz?

Biz, Hazreti Mevlana’nın felsefesini suretleştirdik. Hazreti Mevlana, şair değil, büyük bir mütefekkirdir.

Hazreti Mevlana’nın yaklaşık sekizyüz sene önce bir seslenişi var:

“Her ne isen yine gel,
İster kafir ol, ister putperest ol,
İstersen yüz kere tövbeni bozmuş ol, yine gel.
Burası bir umut kapısıdır, umutsuzluk kapısı değil, yine gel…”

İster erkek, ister kadın, ister kafir, ister putperest ol gel, burası umut kapısıdır, diyerek herkesi davet ediyor. Her neysen yine gel, sözünde ayırım yapmadan kadını da, erkeği de çağırıyor.
Hazreti Mevlana’nın bugün Konya’da bulunduğu mekan, babası Sultan’ül-Ulema Hazretlerine aitti. Sultan’ül-Ulema Hazretleri, Nakşi tarikatına mensuptu. Onların felsefesinde kadın ve erkek ayrılırlar. Ancak, Hazreti Mevlana, her Perşembe kadınlar tarafından da davet edilmiş ve kadınlarla bir arada sema meydanı açmıştır.
16. Yüzyılda Afyon’da, kadın erkek bir arada sema meydanı açan, Hazreti Mevlana’nın torunu Divane Mehmet Hazretleridir. Bu zat, saraydan beslenmediği için Hazreti Mevlana’nın birlik görüşünü ortaya çıkardı. Kızı Güneş Bacı da posta oturdu, şeyhlik yaptı. O, Hakk’a yürüdükten sonra bu güzellik örtüldü, kadınları çıkarmadılar.
Hazreti Mevlana’nın bakışında kadın, erkek ayrımı yoktur, hepsi birdir. Madem ki hepsi bir, kadının da gönlünde sema etmek yatıyorsa, bir er gibi meydana çıksın. Neden biz onun gönlünü yasaklayalım, meydana çıkarmayalım?
1993 yılında kadınları semaya çıkardım. O günden bu güne kadar kadın, erkek bir arada sema etmektedirler. Bu grup yaşadıkça, bu hizmeti devam ettirecek. İslam’da ümre ve hacca gittiğinde kadın erkek bir arada Kabe’yi tavaf eder. Hatta hac zamanı daha da kalabalık olur, birbirlerine omuz omuza yapışırlar. Kabe’yi tavaf etmek de bir semadır. Orada mübah da, burada neden mübah olmasın? Allah katında kadın erkek ayrımı yok, ikisi de bir; ikisi de insan…
Hacı Bektaşi Veli sormuş: “Siz kadına karşı geliyorsunuz; söyleyin şimdi bana, arslanın dişisine ne derler?” Demişler: “Dişi arslan.” Bunun üzerine şöyle demiş Hacı Bektaşi Veli: “Ne kadar güzel cevap verdin. Dişisi de arslan, erkeği de arslan!”
Burası yüce bir makam olduğu için hepsi er sıfatını, arslan sıfatını taşıyor. Mevlana’nın felsefesinde hiç ayrımcılık yoktur, kişi bir ayrım yapmaya kalkarsa, kendinde bir noksanlık vardır.
Hazreti Mevlana şöyle der: “Biri iki gören benden değildir.” Daima ‘Bir’den konuşmuş, birliğe davet etmiş ve insanların ‘Bir’de tutmaya çalışmıştır. Zerre kadar ikiliğe yer vermemiştir. Nasıl ki Peygamberler, Evliyalar ayrım yapmadıysa, bir Mevlevi canının da ayrım yapmaya hakkı yoktur. O da onların devamını sürdürmekle mükelleftir.

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (4)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Bu yol, yolcudan ne bekliyor?

Bu yol, yolcudan temiz bir gönül, temiz bir sevgi, temiz bir aşk istiyor, başka bir şey istemiyor. Bunlar buraya verilirse, Hakk’ın sıfatı yolcuda kendini gösterir. Eğer üstada akılla bakılırsa hiçbir şey alınamaz. Hazreti Muhammed, hep sevgiden konuştu, Sevgilisinden konuştu. Sevgilisinden konuşurken O da Sevgili sıfatını aldı, Muhammed Habibullah oldu. İsa Ruhullah, onu diri tutan yerden konuştu. Musa Kelamullah, hep Allah’tan söz etti, başka bir yerden söz etmedi.
Hazreti Mevlana, mürşidine aşıktı,; Şems’de kendisini yok etti. Hakk’ın bütün güzelliklerini, Hazreti Muhammed’in büyüklüğünü orada gördü. Bütün hakikatleri gördükten sonra Mevlana O oldu.
Hazreti Mevlana, “Eğer aşıksan, iman ettiğin yerde ölmeye çalış ki sen de günün maşuku olarak ortaya çıkabilesin. O sevgiye, o aşka bir damla bile akıl sokma. O aşka biraz akıl sokarsan, bir kazan sütü bir damla sirke nasıl bozarsa, senin o güzel duygularını da öyle alır, götürür. Onun için yolcumdan temiz bir gönül beklemekteyim” diyor.
O temiz gönül verilirse Hakk’ın yüzü yolcuda görülmeye başlar. Orası zerre kadar pürüz istemiyor, tereddütler girdi mi, olmaz.

 

Hazreti Mevlana zamanında sema kuralsız yapılıyormuş. Kurallar daha sonra konulmuş. Kuralların getirilmesi belli bir nedene mi bağlı?

Hazreti Mevlana zamanında sema kuralsızdı. Bu düzen oğlu Sultan Veled tarafından getirilmiştir. Hazreti Mevlana devrinde semazen cezbeye geldiği zaman istediği kadar sema ediyordu. Sultan Veled Hazretleri, semaya bir düzen verdi. Semazenler, semaya girmeden önce başlarında sikkeleri, üstlerinde hırkalarıyla üç devir yaparlar, buna Devr-i Veled denir.
Birinci devrin manası; Cenab-ı Allah önce cansız alemi, güneşi, ayı, yıldızları yarattı, fakat bunlardan dile gelemedi.
İkinci devrin manası; Dağları, taşları, okyanusları, çimenleri yarattı, fakat onlardan da dile gelemedi.
Üçüncü devrin manası; Allah, hamsiden balinaya, serçeden akbabaya, karıncadan file kadar hayvanları yarattı, fakat bunlardan da dile gelemedi.
Allah, hayvanlardan sonra insanları yarattı. İnsanı yarattıktan sonra, bu alemde ne yarattı ise insan gözüyle seyretti, kendi ismini de yine insandan aldı.
Üçüncü devirden sonra semazenler hırkalarını çıkarıp, kolarını omuzlarında bağlarlar.
Birinci selam; insanın ibtidası, yani şeriat.
İkinci selam; insana yol, yani tarikat.
Üçüncü selam; Hakk’ın insanda tecellisini göstermesi, yani hakikat.
Dördüncü selam; Allah’ın marifeti, yani bütün güzellikler O’nun marifeti.

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (3)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Mevlevilik nedir?

Mevlevilik, hiç ayrım yapmadan hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun bütün insanlık alemine hizmet etmek, Hazreti Mevlana’yı dile getirmek ve Allah’tan söz etmektir.

Mevlana’nın Mesnevi’sini okuyarak onu yaşama geçirmektir. Hazreti Mevlana’yı tanımak, o olmaya çalışmak, onun gibi hayat yaşamaktır ve onu yaşatmaktır. Budur, Mevlevilik. Nasıl Peygamberler ayrım yapmamışsa biz de aynı hizmeti yaparız.

 

Mevlevilikte de zikir ve hizmetler var mıdır?

Tabi, bunların hepsi var. Hazreti Mevlana, daha o devirde, ilk gelen talibe, “Altmışaltı sefer Allah desin” demiş. Tutmaz iki dakika… Zikir bir yana, temiz bir gönülle bu yola gelirseniz, bu yolu her an zikretmekte olursunuz.

Mevlana Hazretleri, yediyüz sene önce söylüyor: “Bu kadar Allah dediniz, daha mı Allah’laşmadınız? Bu kadar Kur’an-ı Kerim okudunuz, daha mı Kur’an’laşmadınız?”

Neden bunları söyledi? Eğer aşkla o tevhide girdiysen, bil ki o zikrin sahibi sensin, senden sanadır o zikir. Çünkü kendinden geçiyorsun. Aşık, kendinde değildir, onun bedeninde varolan Maşuk’tur. Kur’an-ı Kerim’i de aşksız okunduğun için Kur’an’laşamıyorsun. Kur’an-ı Natık olamıyorsun, canlı Kur’an olamıyorsun.

Aşksız derviş, imansız softaya benzer. Derviş de aşkla bağlanmamışsa eğer, derviş değildir. Yol, insana çıkıştır, başka bir yere değil. İnsan, bütün alemin temsilcisidir.

Hazreti Mevlana diyor ki: “Eğer insanlık mertebesine ermişsen, bil ki sen kainatsın, kainat da sensin.” Onun için Hazreti Mevlana, “Küfrü iman bilen bendendir, iman bilmeyen benden değildir” diyor. Hepsi insanın nefsinin suretleridir. Bilmeyenleri hor göremeyiz. Bizim vazifemiz herkese el uzatmak, herkese güler yüz tutmaktır. Eğer hor görüp bırakırsan, sen mertebene ermemişsin demektir.

Hazreti Mevlana’ya sormuşlar, “La ilahe illallah, İllallah, Lahavle, Hayy… bir sürü esma var. Senin zikrin nedir?” diye, “Bizim esmamız Lafza-i Celal’dir” demiş. Yine sormuşlar, “Neden tek esma çekiyorsunuz?” İşte Mevlana’nın verdiği cevap… “Allah’ın bir kuluna bir Allah yetmez mi?”

Yeter ki Allah’ı canı gönülden zikredelim. Burada Lafza-i Celal zikredilir, sonunda da Hu çekilir. Manası Allah’ın birliğine şehadet ediyoruz, demektir.

 

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (2)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Mevlana ve Mevlevilik için dinler üstüdür deniyor. İslamiyet son din ve bütün dinleri kapsadığından buradaki fark nedir? Neden dinler üstü oluyor?

Şu fark vardır… Nasıl Hazreti Muhammed, bütün aleme kucak açıp, hiç ayrım yapmadan hepsine birlikten, kardeşlikten, sevgiden söz etti ise, bunun devamını Hazreti Mevlana yapmıştır, ikiliğe hiç yer vermeden İslam’ın, dinin özünde durmuştur.
Allah, en üstün nimet olarak akıl vermiştir. Onu da insanın başına koymuştur. O akılı Hakk’da tutarsak, daim onu kendimizde görürüz. Bütün kainat Allah’ın zuhurudur, O’nun varlığıdır. Bir müşkülü olan O’na sığınır. O zaman niye bu ikilikler yapılıyor?
Hazreti Musa’ya, Hazreti İsa’ya, Hazreti Muhammed’e bende olan ve gönlüne koyan kişi, hiçbir varlığa kötülük yapamaz. Çünkü Peygamberlerde kötülük yok… Onlar Allah’ın sıfatını taşır. Ancak Peygamberine bende olmayanlar kötülük yapabilirler.
Hazreti Mevlana, Hazreti Muhammed’i, en ince detayına kadar tahsil edip onda kendini yok etmiş, Hazreti Muhammed’in bendesi olarak Allah’a aşık olmuş, böylece Allah ile Allahlaşmış. Böyle biri topluma daima sevgi sunar. Hep sevgi sunulan bir yere herkes koşar. Onun için Konya’daki türbesinde her dinden ziyaretçisi var, onun kapısı herkese açıktır.
Hazreti Muhammed’in dini yüksek ahlak üzerine kuruşmuştur. Ahlak ise toplum için yararlı fikirler üretmektir. Hazreti Muhammed diyor ki: “Ne kadar az bilgili bir insan olursan ol, toplum için yararlı fikirler üretirsen, onların üzerlerindeki yükü hafifletirsen, sen bendensin; ama ne kadar çok bilgin olursa olsun, toplum için karamsar fikirler üretirsen o zaman sen ahlaksızsın, benden değilsin.”
Hazreti Muhammed, bütün dünyanın rahmetidir; Hazreti Muhammed, bütün insanların Peygamberidir. Peygamberlerin hepsi Allah’tan söz ettiler. Biz, Resulallah’ın o yüksek ahlakında duruyoruz.
Allah, kimsenin türbanına, külahına, sakalına, bıyığına bakmaz; gönlüne bakar. Gönlü temizse altın gibidir. Altını çamura at, ayarından bir şey kaybetmez, pas da tutmaz. Ateşte erit, gramından eksik vermez. Öbür madenlerin hepsi eksik verir. Hele girdiler mi çamura, pas da tutarlar. Ehl-i iman sahibi de buna benzer, nerede olursa olsun o Allah ile beraberdir.
Hazreti Mevlana’ya gelince; Mevlana, Muhammed’dir, İsa’dır, MUsa’dır, Davud’dur, Süleyman’dır, bütün Nebilerin tümüdür. Mevlana, ona ne yüzle bakarsan, o yüzle sende tecellisini gösterir. O, birlik aleminin kaynağı, bütün varlıkların özüdür. Mevlana, kainattır, kainat da Mevlana’dır.
Burası, Hazreti Mevlana’nın evi olduğu için hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun, tüm insanlara açık, dinler üstü bir yerdir, tutuculuk yoktur. Tamamen evrensel, insancıl ve yapıcıdır. Sevgiyi, aşkı, ne kadar güzellik varsa onları sunmaktadır.