MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (29)

Hazreti Şems-i Tebrizi’nin Hazreti Mevlana’ya sunduğu gizli sırlar nelerdir?

Rivayete göre; üç ay Hazreti Mevlana ile Şems-i Tebrizi bir odanın içinde üç simitle halvet ettiler. Bütün beden eridi, deri ile kemik kaldılar, o zaman istenen kapı açıldı. Ondan sonra, Hazreti Mevlana zahir ilmi bıraktı. Divan-ı Kebir’inde ne kasideler yazmış, ne aşklar söylemiş. O aşkları söyleten nedir? Onun gözünde Sevgili nasıl görünüyor? Yüz tane yazıp bitirmemiş, tam kırksekizbin beyit yazmış; dünyada eşi benzeri yok. Yunus Emre de yazmıştır ama, onsekizbin beyitte kalmıştır.
Hazreti Mevlana, “Sema da bir burhandır, semazenler isterse mecaz aşkı düşünsünler, sema ederken aşktadırlar, bir sevgidedirler” der. Bana bakıyorlar, nasıl dönüyorum gibi bir düşünce geçerse akıllarından başları döner, tennure bacaklarının arasına girer hemen düşerler. Onlar sema ederken kendilerinden geçerler, mecaz aşkı düşünseler bile aşktadırlar. Manayı düşünürlerse kendilerini daha da güzelliklere verirler. Onun için Hazreti Mevlana, “Aşksız ve sevgisiz geçen ömrü, ömürden sayma” dedi. Aşka düştü mü insan sevgilisinden başka bir şey görmez. Mecaz aşk geçicidir, gençlik, güzellik ve o sevgi sözleri kalmaz. Kişi o aşkı büyütmek için maneviyata yönelir. Tanrı yaşlanmaz, onda çirkin sözler yoktur, sevenini daima aşkta, sevgide, duyguda tutar.
Misal, bu dünyadan gitme zamanı gelince, o sevgilisini bekler. Kim davet ederse etsin, anne, baba, dede onlara gitmez, giderse yolda kalır. Nereye iman etti, kimi gönlünde büyüttü ise, onu bekler. O yüz tuttu mu hemen koşa koşa gider. O, bizi burada da ayakta tuttu, bir sürü hakikatler sundu, en güzel yüzü ile teselli etti. Sonunda da alır sonsuz yaşama götürür.
Hazreti Mevlana der ki: “Bana ağlama, arkamdan vah vah deme, ağlarsan kendine ağla. Ben o padişah değilim, tahttan tabuta bineyim. Ben o padişahım ki tahttan sevenlerin gönlüne gireyim.”
O, kendini insanlığa kazandırdı. İnsan olan, toprağa girmez. Hazreti Mevlana, “Senin bedenin toprağa girer. Işık toprağa girmez” der. O ışık, bu bedenden fışkırıyordu. Bütün bunlar yokluğa bürünmekle, büyük sevgiyle, aşkla kazanılır. Biraz benlik vücutta baş gösterirse bu güzelliklerin hepsi gider.

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (22)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Semazen olanın sema etmesinin dışında sorumlulukları var mıdır?

Tabbi var. Hazreti Mevlana’da hiç ayrım yoktur. Sema çıkaran, kalfalık mertebesine yol alır.
Eğer mutrib ve semazenler ehl-i iman iseler, o ayin-i şerif icra edilirken gezegenlerden ehl-i iman ruhlar gelir, ayini izlerler.
Size şöyle bir misal vereyim…
Bir gün ayin biter, semazenler tam çekilecekken, Hazreti Mevlana seslenir: “Erenler geri dönün!” Mutribe de seslenir: “Neyler üflensin, kudümler vurulsun, yeniden ayin açılsın.”
Yeniden ayini tekrarlar, ayın bitince Hüsameddin Çelebi, “Efendi Hazretleri, ayini icra etmiştik, neden bir daha ayin yaptık?” diye sorar.
Hazreti Mevlana, “Ey ruhumun mertebesi, biz ayini icra ederken gezegenlerden, görmediğin ruhlar ayini izlemeye geldiler. Çok uzak gezegenlerden de ruhlar geldi ama ayin bitmişti, onları boş çevirmemek için tekrar ayin açtık” der.
Akıl her şeye eremez. Zaten her şeye akıl erseydi, o zaman Peygambere, Evliyaya lüzum yoktu. Herkes aklı ile istediği yere ererdi.
Hazreti Mevlana der ki: “Hangi dinden olursa olsun, benim ayin-i şerifimi izlemeye gelenlerin içlerinde Peygamberlerine özlem varsa orada Musa da, İsa da, Muhammed de var. Semazenlere baksınlar, Peygamberlerini orada görsünler.” Çünkü semazenin elini açması; yücelerden alıyor, kullarına saçıyorum, onların gönüllerini yoklayıp, sana sunuyor, kendime hiçbir şey mal etmiyorum, anlamına gelir. Peygamberler daima Hakk’tan söz ettiler. Yolcunun gönlünü dinleyip, yine Hakk’a davet ettiler. Onun için semazenlerin her biri, bir Peygamberi temsil eder. Semazenin, Hakk’ın elçisi sıfatını giymiş olduğunu düşünüp, bütün nefsi duygulardan arınması lazım. Benliğe girer, şımarıklık yaparsa boşuna sema eder, hiçbir mana taşımaz.
Sema zikirdir, ibadettir. Şems-i Tebrizi, “Sen onu aşk ile yaparsan zikir sayılşır. Aşk ile yapmaz, nefsin için yaparsan, o sema yarın sana ceza verir” diyor.

Şiir:
“Ey dil, ister isen kamil olsun noksanın,
Gir sikkesi altına Hazreti Mevlana’nın.
Girersen sikkesi altına Hazreti Mevlana’nın,
Cihanda bir görünür, Ali Ekber okunursun.
Çıkarsan sikkesi altından Hazreti Mevlana’nın,
Sıradan biri okunursun…”

Semazenler, Mevlana’nın pervaneleridir. Gönüllerini güzelliklerle doldururlarsa mesele kalmaz.

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (5)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Evrensel Mevlana Aşıkları Vakfı grubu, kadın semazenlerin olduğu tek grup. Avrupa’da özellikle Türkiye’de kadın erkek ayrımı ile ilgili çok şey duyuyoruz. Grubunuzda kadın ve erkeklerin birlikte sema etmelerinin bir nedeni var mıdır? Ya da siz hangi nedenden dolayı bunu uyguluyorsunuz?

Biz, Hazreti Mevlana’nın felsefesini suretleştirdik. Hazreti Mevlana, şair değil, büyük bir mütefekkirdir.

Hazreti Mevlana’nın yaklaşık sekizyüz sene önce bir seslenişi var:

“Her ne isen yine gel,
İster kafir ol, ister putperest ol,
İstersen yüz kere tövbeni bozmuş ol, yine gel.
Burası bir umut kapısıdır, umutsuzluk kapısı değil, yine gel…”

İster erkek, ister kadın, ister kafir, ister putperest ol gel, burası umut kapısıdır, diyerek herkesi davet ediyor. Her neysen yine gel, sözünde ayırım yapmadan kadını da, erkeği de çağırıyor.
Hazreti Mevlana’nın bugün Konya’da bulunduğu mekan, babası Sultan’ül-Ulema Hazretlerine aitti. Sultan’ül-Ulema Hazretleri, Nakşi tarikatına mensuptu. Onların felsefesinde kadın ve erkek ayrılırlar. Ancak, Hazreti Mevlana, her Perşembe kadınlar tarafından da davet edilmiş ve kadınlarla bir arada sema meydanı açmıştır.
16. Yüzyılda Afyon’da, kadın erkek bir arada sema meydanı açan, Hazreti Mevlana’nın torunu Divane Mehmet Hazretleridir. Bu zat, saraydan beslenmediği için Hazreti Mevlana’nın birlik görüşünü ortaya çıkardı. Kızı Güneş Bacı da posta oturdu, şeyhlik yaptı. O, Hakk’a yürüdükten sonra bu güzellik örtüldü, kadınları çıkarmadılar.
Hazreti Mevlana’nın bakışında kadın, erkek ayrımı yoktur, hepsi birdir. Madem ki hepsi bir, kadının da gönlünde sema etmek yatıyorsa, bir er gibi meydana çıksın. Neden biz onun gönlünü yasaklayalım, meydana çıkarmayalım?
1993 yılında kadınları semaya çıkardım. O günden bu güne kadar kadın, erkek bir arada sema etmektedirler. Bu grup yaşadıkça, bu hizmeti devam ettirecek. İslam’da ümre ve hacca gittiğinde kadın erkek bir arada Kabe’yi tavaf eder. Hatta hac zamanı daha da kalabalık olur, birbirlerine omuz omuza yapışırlar. Kabe’yi tavaf etmek de bir semadır. Orada mübah da, burada neden mübah olmasın? Allah katında kadın erkek ayrımı yok, ikisi de bir; ikisi de insan…
Hacı Bektaşi Veli sormuş: “Siz kadına karşı geliyorsunuz; söyleyin şimdi bana, arslanın dişisine ne derler?” Demişler: “Dişi arslan.” Bunun üzerine şöyle demiş Hacı Bektaşi Veli: “Ne kadar güzel cevap verdin. Dişisi de arslan, erkeği de arslan!”
Burası yüce bir makam olduğu için hepsi er sıfatını, arslan sıfatını taşıyor. Mevlana’nın felsefesinde hiç ayrımcılık yoktur, kişi bir ayrım yapmaya kalkarsa, kendinde bir noksanlık vardır.
Hazreti Mevlana şöyle der: “Biri iki gören benden değildir.” Daima ‘Bir’den konuşmuş, birliğe davet etmiş ve insanların ‘Bir’de tutmaya çalışmıştır. Zerre kadar ikiliğe yer vermemiştir. Nasıl ki Peygamberler, Evliyalar ayrım yapmadıysa, bir Mevlevi canının da ayrım yapmaya hakkı yoktur. O da onların devamını sürdürmekle mükelleftir.

MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (4)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Bu yol, yolcudan ne bekliyor?

Bu yol, yolcudan temiz bir gönül, temiz bir sevgi, temiz bir aşk istiyor, başka bir şey istemiyor. Bunlar buraya verilirse, Hakk’ın sıfatı yolcuda kendini gösterir. Eğer üstada akılla bakılırsa hiçbir şey alınamaz. Hazreti Muhammed, hep sevgiden konuştu, Sevgilisinden konuştu. Sevgilisinden konuşurken O da Sevgili sıfatını aldı, Muhammed Habibullah oldu. İsa Ruhullah, onu diri tutan yerden konuştu. Musa Kelamullah, hep Allah’tan söz etti, başka bir yerden söz etmedi.
Hazreti Mevlana, mürşidine aşıktı,; Şems’de kendisini yok etti. Hakk’ın bütün güzelliklerini, Hazreti Muhammed’in büyüklüğünü orada gördü. Bütün hakikatleri gördükten sonra Mevlana O oldu.
Hazreti Mevlana, “Eğer aşıksan, iman ettiğin yerde ölmeye çalış ki sen de günün maşuku olarak ortaya çıkabilesin. O sevgiye, o aşka bir damla bile akıl sokma. O aşka biraz akıl sokarsan, bir kazan sütü bir damla sirke nasıl bozarsa, senin o güzel duygularını da öyle alır, götürür. Onun için yolcumdan temiz bir gönül beklemekteyim” diyor.
O temiz gönül verilirse Hakk’ın yüzü yolcuda görülmeye başlar. Orası zerre kadar pürüz istemiyor, tereddütler girdi mi, olmaz.

 

Hazreti Mevlana zamanında sema kuralsız yapılıyormuş. Kurallar daha sonra konulmuş. Kuralların getirilmesi belli bir nedene mi bağlı?

Hazreti Mevlana zamanında sema kuralsızdı. Bu düzen oğlu Sultan Veled tarafından getirilmiştir. Hazreti Mevlana devrinde semazen cezbeye geldiği zaman istediği kadar sema ediyordu. Sultan Veled Hazretleri, semaya bir düzen verdi. Semazenler, semaya girmeden önce başlarında sikkeleri, üstlerinde hırkalarıyla üç devir yaparlar, buna Devr-i Veled denir.
Birinci devrin manası; Cenab-ı Allah önce cansız alemi, güneşi, ayı, yıldızları yarattı, fakat bunlardan dile gelemedi.
İkinci devrin manası; Dağları, taşları, okyanusları, çimenleri yarattı, fakat onlardan da dile gelemedi.
Üçüncü devrin manası; Allah, hamsiden balinaya, serçeden akbabaya, karıncadan file kadar hayvanları yarattı, fakat bunlardan da dile gelemedi.
Allah, hayvanlardan sonra insanları yarattı. İnsanı yarattıktan sonra, bu alemde ne yarattı ise insan gözüyle seyretti, kendi ismini de yine insandan aldı.
Üçüncü devirden sonra semazenler hırkalarını çıkarıp, kolarını omuzlarında bağlarlar.
Birinci selam; insanın ibtidası, yani şeriat.
İkinci selam; insana yol, yani tarikat.
Üçüncü selam; Hakk’ın insanda tecellisini göstermesi, yani hakikat.
Dördüncü selam; Allah’ın marifeti, yani bütün güzellikler O’nun marifeti.

Hazreti Mevlana ve Sema

Hazreti Mevlana’nın yolundan gidenlerin, aşk yolunu takip edenlerin, içlerindeki ilahı arayanların, hayatlarının her anında yaşadıkları manevi yolculuğun sadece görünen bir ksımıdır sema… Sema, aşıklar için ibadettir, zikirdir. İlahi bir kavuşmadır, vuslattır…

Evrende, atomlardan güneş sistemine, vücutta dolaşan kana kadar herşey dönmektedir. Sema, ruhun olgunlaşarak birliğe ulaştığı ve Allah’a doğru yaptığı manevi bir yolculuk, bir ibadettir. Bu yolculuktan sonra tekrar hayatına ve insanoğluna hizmet etmeğe döner.

Vaktiyle Mevlevihanelerde neyzen, kudümzen, naathan ve ayinhanlar “mutrib” adı verilen müzik grubunu oluştururlardı. Mevlevihanelerde, mutribhanenin önünde semahane yer alır. Semahaneye girişin tam karşısında şeyh postu vardır. Post ile giriş arasında olduğu var sayılan çizgiye “Hatt-ı İstiva” denir. Bu gerçeğe ulaşan birliğe giden en kısa yoldur. Bu çizgiye ayinde şeyhten başka kimse basamaz. Şeyh, Mevlana’yı temsil eder. Post ise en büyük manevi makamdır. Kırmızı rengiyle doğuşu ve var oluşu temsil eder.

Mutrib, semazenler ve ardından şeyh de posttaki yerlerini aldıktan sonra naathan tarafından “Naat-ı Şerif” okunur. Itri Dede’nin bestelediği bu eserle Hazreti Muhammed methedilir. Naat’tan sonra “Kün” (Ol) emrini temsil eden kudüm sesi duyulur. Ardından ney taksimi başlar. Ney, kainata ruh verilmesini temsil eder. Taksim bitince peşrevle birlikte “Devr-i Veled” başlar. Şeyh ve semazenler müziğin temposuyla semahanede üç devir yaparlar. Birinci devir Allah’ın; güneşi, ayı, yıldızları ve bütün cansız varlıkları yaratışını anlatır. İkinci devir nebatatın yaratılışını, üçüncü devir ise hayvanatın yaratılışını anlatır. Semazenler Devr-i Veled sırasında postu geçerken birbirlerine niyaz ederek birbirlerinin gönül kıblesinde secdeye varırlar. Devr-i Veled’ den sonra posttaki yerini alan şeyh, ayinin birinci selamının başlamasıyla hırkalarını çıkaran semazenlerle görüşür ve semazenler semaya girer.

Bu insaniyete doğuşu temsil eder. Semazen, nefsinin ölümünü temsil eden özel bir kıyafet giyer. Sikke mezartaşını, hırka mezarını, tennure de kefeni temsil eder. Semazen meydana girerken elleri omuzunda çapraz olarak bağlıdır. Bu haliyle elife benzer ve Hakk’ın birliğine şehadet eder. Semaya başladıktan sonra sağ el yukarı sol el aşağı dönük olacak şekilde kollarını iki yana açar. Bu, “Hak’tan alır halka saçarız, kendimize birşey maletmeyiz” manasına gelir.

Sema, insanı gerçek varlığa ulaştıran bir araç ve bir can sarhoşluğudur. Semanın ilk devresi alemleri seyretmektir. Hakk’ın büyüklüğüne ve yüceliğine bu yolla ulaşılır. Birinci selamda aşıklar, şüphelerden kurtulur ve Hakk’ın birliğine iman ederler. İkinci selam ise tüm varlığı bu İlahi birlik içinde eritmektir. Üçüncü selamda aşıklar kendilerini arındırıp “oluş” mertebesine ulaşırlar. Dördüncü selamda ise “varlık” içinde “yok” oluşun vuslatına erişilir. Bu selamda şeyh de semaya girer. Hatt-ı İstiva’da semazenlerin ortasında sema eden şeyh sağ eliyle hırkasının yakasını açar, sol eliyle hırkasının iki ucunu tutar. Bu haliyle gönlünü herkese açtığını ifade eder. Ayinin bitiminde yapılan ney taksimiyle şeyh postuna çekilir. Posta vardığında okunan Kur’an-ı Kerim’le ayin sona erer.

Ve böylece yolculuk biter. Fakat aslında bu, Hazreti Mevlana’nın yolundan gidenlerin, aşk yolunu takip edenlerin, içlerindeki ilahi aşkı arayanların, hayatlarının her anında yaşadıkları manevi yolculuğun bir bölümüdür. Yani Hazreti Mevlana’nın sözleriyle:

“Sema’a girdin mi, iki dünyadan da dışarı çıkacaksın;
Sema’ın şu alemi, iki alemden de dışarıdır…”