İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 37

“Haddini bilen hakaret görmez.”

Bir insan sıdkı bütün imanla Allah’a yola koyulursa, bu kişide artık kendine ait birşey kalmaz ve ondan varlığını gösteren iman ettiği yer olur. Bizlerin ateşe girebilmemiz için, yani diğer bir deyişle ateşin bize kulluk etmesi için, bizim, selam olsun üzerine, İbrahim Halilullah gibi olmamız gerekir. Onun gibi teslimiyetli ve imanlı olmamız gerekir. Bir kişide böyle bir iman ve teslimiyet oldu mu, bütün kainat ona hizmettedir. Fakat bu yere akılla varılmaz; insan akla düştü mü, acaba mı, nasıl mı, neden mi, niçin mi, diye sorgu sual etti mi, o kişiyi ufacık bir ateş bile yakar. Çünkü kendi kimliğinin dışına çıkmıştır, teslimiyeti bırakmış, nefsine düşmüştür. İnsana en büyük acıyı veren de nefsidir.

Teslimiyetin manası nedir? Ben yokum demektir; bütün zerrelerimde varlık olan sensin Allah’ım, demektir. Bu durumda mademki kainatı Allah yarattı, mademki bütün kainat O’na hizmettedir, o zaman ne ateş ne arslan hiçbiri sahibine zarar vermez, hepsi saygıda dururlar, saygıda bulunurlar.

Hüdavendigar Mevlana şöyle buyurmuştur; “Allah’ı zikretmekle kalmayın, çalışın Allah’laşın, beşeriyetten dışarı çıkın.” Gerek Hazreti Muhammed, gerekse diğer Piran hepsi Allah’ı güzel bir dille andılar, anlattılar. Çünkü Allah insanla dile gelir, insanla kendini kanıtlar.

İnsan küçük bir varlık değildir, hakikatte bütün kainat insanı zikretmektedir, insanı aramaktadır. Fakat ne yazık ki insan kimliğinden haberdar olmadığı için kendisini herşeyden aşağı görüyor.

Hakikatte bütün dava bulunduğumuz yoldur. Ariflerin yoludur; irfaniyettir. Kimliğine ulaşmaktır ve kimliğinde yaşamaktır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 36

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Verdiğin sözden dönme, haddini aşma, düşmanın olsa da aldatma.”

Cenab-ı Allah, Peygamber Efendimizin dilinden şöyle buyuruyor ve diyor ki: “Onların vazifesi itaat ve güzel söz söylemekti. Allah’ın emrine sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.” (Muhammed, 21)

Cenab-ı Allah sadıkları sever, sadık olmayanları sevmez. Sözüne sadık olmayanlarla, durmadan bahane uyduranlarla Allah’ın işi yoktur.

Bir gün Mevlana’ya bir soru soruyorlar: “Diyelim ki senin cemaatinden birisi çok akıllı, ama gelmiyor senin huzuruna. Neden gideyim ki hep aynı şeyleri konuşuyor, diyor. Biri de var, isyankar, hatta küfürbaz da, ama bırakmıyor seni hiç, devamlı senin yanında, senin huzurunda. Ya Mevlana, o akıllıyı mı seversin yoksa diğerini mi?” İşte Mevlana, “O Akıllı olan dursun yerinde” diyor, “Bu küfürbaz da kalsın yanımda.”

Hazreti Ali Efendimize de, “Müminler, namazlarını (salatlarını) huşu içinde kılarlar” ayetini sorduklarında, “Huşu kalpdedir. Huşu, Müslümanın vekarına yakışır şekilde, vücudunun sakin olması ve gözünü namaz kıldığı yerden ayırmamasıdır” diye buyurmuştur.

Yine Pirimiz Hüdavendigar Mevlana’ya sordular, “Bu kadar kitap okudun, ne öğrendin?” Mevlana, onlara şu cevabı verdi: “Haddimi bildim, adımı öğrendim!” Yine sordular, “Ya Mevlana, neymiş adın?” Dedi ki: “İnsan…”

İnsan olmak için İnsan’ı örnek almak lazım. En güzel insan, Hazreti Muhammed. Onu örnek almaz, ona uygun adımlar atmaya çalışmazsak, insan olamayız. Velilerimiz güzel, Nebilerimiz güzel. Biz onlara ayak uydurmadığımız için cefalar, gamlar, hüzünler, üzüntüler üstümüzden gitmiyor. Hem nefsimizle, hem de Allah’la olmak istiyoruz. Bu, iki karpuzu bir koltukta taşımak istemeye benzer. Bil ki biri düşer kırılır, öbürünü de düşürür. Onun için zahmetli yolu seçeceksin, sonu rahmettir. Alışverişimiz nedir? İnsanlık al, insanlık ver. Alışverişimiz bu olacak.

Allah hep rahmettir. O’nun rahmeti Hazreti Muhammed’de tecelli etmiştir. Siz düşünün, eğer kötü huylarınız varsa, onları yavaşa yavaş Hak’ın bir dostuyla, onun güzel huylarıyla güzelleştirin.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 35

“Zalimin düşmanı Allah’tır.”

Hazreti Ali Efendimizin buyurdukları sözler hep doğrudur.

Hazreti Ali Efendimizin bu sözüne şöyle bir misal verelim: Hazreti Resulallah’ın dedesi Abdülmuttalib, Mekke’nin ulularındandı. Fil Vakası denilen olay zuhura geldi. Yemen Valisi Ebrehe, insanların Kabe’ye gitmesini engellemek için Kabe’yi yıkmaya karar verdi. Develerden, fillerden, askerlerden oluşan büyük bir ordu topladı. Ordu, Kabe’ye gelir gelmez, halk hemen Abdülmuttalib’e koştu. Abdülmuttalib sakin bir tavırla, “Merak etmeyin” dedi, “Kabe’nin sahibi vardır, O onu korumasını bilir. Bu olayı ona havale edelim ve hasbinallah ve nimel vekil, diyelim.” Hepsi, temiz inançla temiz bir yürekle Allah’a havale ettiler. Allah’ın keremi tecelli etti ve bir sürü Ebabil kuşları ağızlarında taşlarla orduya saldırdılar. Taşlar hem askerlere hem develere hem fiillere isabet etti. Askerler yaralandılar, filler, develer acı içinde kaçıştılar. Ebabil kuşları, Ebrehe’nin ordusunu yenilgiye uğrattı.

Hiçbir şey sahipsiz değildir. Eğer senin gücün kudretin yoksa, ama inancın ve imanın sağlamsa, o zaman gücü, kudreti olana bırakırsın.

Hazreti Ali Efendimizin buyurduğu bu sözünde şunu demek istiyor: Bir kişi delalete düştüğü zaman Allah’a sığınsın. Allah her zaman mazlumların yanındadır, onları korur. Fakat mutlaka ve mutlaka büyük bir inanç ve büyük bir iman gerekir; aksi takdirde bunların hiçbiri gerçekleşmez.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 34

“İnsanların kıymetleri yaptıkları iyilikle ölçülür.”

Güzel bir iş yaparsın, birilerine iyiliğin dokunur, o iyilik yaptığın kişi sevinir. Senin de içine vicdanen bir ferahlık gelir.

Peygamber Efendimiz buyurur der ki: “En ufacık bir iyiliği dahi, pek ehemmiyetsiz olsa da, küçümseme, hor görme. Eğer kuyudan su çekerken elindeki kova, su için gelmiş olan birisinin kabına dökülmüş olsa bile, bu hal, iki tarafa göre de, iyiliktir. Din kardeşlerinden birisine, güler yüz ve tatlı dil gösterdin ise, bunu dahi, değersiz sayma. Aman aman, üzerinizdeki örtünün uçlarının, gelişi güzel yerlere doğru salıverilmesinden sakınınız. Büyüklük taslamaktan doğan, bu hali Hazreti Allah sevmez. Sende olmayan bir ayıp ile seni yeren ve kötüleyenleri, onlarda hakikaten var olan ayıp ile yerme ve kötüleme. Bırak vebali onun, sevabı senin olsun. Gayet sakınılacak şeylerden birisi de, bir kimseye sövmektir. Aman bundan da, son derece sakın.”

İnsan, yeryüzünde Allah’ın binasıdır. İnsan, çok mukaddes bir varlıktır. Peygamber Efendimiz bütün kötülüklerden münezzehtir, hiçbir zaman dilinden kötü bir söz çıkmamıştır. Ne kadar güzellik, iyilik varsa bu alemde, Allah bütün o güzelliklerin, iyiliklerin kaynağıdır.

Hüdavendigar Mevlana, bir kasidesinde, iyiliğin dervişlik vasıflarından olduğunu şöyle anlatıyor ve diyor ki: “Dervişliğin nişanesi, belirtisi nedir? Herkese elinden geldiği kadar iyiliklerde bulunan, yardımcı olan, etrafa inciler saçan cömert kişi; tatlı dilli olup kimseyi incitmeyen, değerli sözler söyleyen seçkin insan derviştir. Yoksa herkesi aldatmak için yüz parçadan dikilmiş yamalı hırka giyen kişi derviş değildir.”

Bizim nazarımızda en büyük derviş, “Bana ne kadar kötülük yaparlarsa yapsınlar, ben hepsine iyilikle muamele ederim” diye buyuran İmam Ali Efendimizdir. Dervişin başı kesiktir; hep secdededir. Onda olan bütün varlık, iman ettiği yerdir.

Gerçek iyilik ve cömertlik, bir şeyler elde etmek veya cennete gitmek için değil; tam bir imanla, hiçbir karşılık düşünmeden, saf ve temiz bir niyetle yapılmış olandır. Gaye sadece Allah’a yaraşır bir insan olmak, O’nun rızasını kazanmaktır. Bu yoldaki gayretiniz ne kadar içten olursa, yaşayacağınız güzellikler de o kadar çok olur.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 33

“Alim düşman cahil dosttan daha hayırlıdır.”

Düşmanın alim olursa o seni arkandan vurmaz, eğer cahil ise dostun bile olsa seni arkandan vurur. Ne güzel söylemiş büyüklerimiz: Cahille dostluk etme, akıbet başın derde girer…

Hüdavendigar Mevlana, Mesnevi-i Şerif’inde şöyle bir hikaye anlatır: “Adamın biri, bir gün bir ayı yavrusu buldu, beslemeye başladı. Bunu gören arkadaşları ona tavsiyede bulundular, dediler ki: Bu ayıyı götür ormana bırak, yoksa büyüdüğünde senin canına kasteder, öldürür seni. Adam onlara kulak asmadı, o benim çok sadık bir dostumdur, dedi. Gün geldi ayı büyüdü. Hala beraber yiyor içiyorlar, geziyorlardı. Bir gün adam yoruldu, bir ağacın gölgesinde yattı uyudu. Ayı sinek kovalamaktaydı. Sinek, kovulunca kalktı, fakat inadına yine kalktığı yere gelip kondu. Ayı, o adamın yüzünden kaç kere sineği kovdu. Fakat sinek gene derhal kalktığı yere gelip konmaktaydı. Ayı, sineğe kızıp, gitti dağdan kocaman bir taş yakalayıp getirdi. Sineğin yine uyuyan adamın suratına konmuş olduğunu görünce, o koca değirmen taşını alıp, sineği ezmek için adamın suratına fırlattı. Taş, uyuyan adamın suratını paramparça etti. Bu mesele de bütün aleme yayıldı; ayı sineği öldüreceğim derken adamı öldürdü… Cahilin sevgisi şüphesiz ayının sevgisidir. Kini sevgidir, sevgisi kin. Ahdi gevşek, zayıf ve bozuk… sözü büyük, vefası artık. And içse bile inanma. Eğri sözlü adam andını da bozar. Madem ki yeminsiz sözü yalan. Hilesine yeminine de inanma. Onun nefsi beydir, aklı esir… farz et ki yüz binlerce defa Mushaf’a yemin etmiş olsun!..”

İşte Hazreti Ali Efendimizin sözü ne kadar doğru ve yerindedir. Cahilden dostun olacağına alimden düşmanın olsun.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 32

“Allah’ın insanlara bahşettiği nimetlerin en büyüğü akıldır.”

Allah sayısız nimet ihsan etti. Bütün nimetlerden en üstün nimet olarak akıl verdi, onu da başa koydu. Bir insan cüz’i akılla yola çıkarsa her zaman hüzünlere, kaygılara düşebilir. Fakat araştırır, Allah’ın bir dostuna el uzatır, onu etüd ederek onun kişiliğini öğrenip oraya gönül verir, orayla aklını büyütürse, bu kişinin hayatı daima huzur içinde geçer. Bir yere muhabbet vermek, oraya kendini bırakmak lazım. Eğer öyle güzel bir yer bulur da oraya temiz bir gönülle bağlanmazsa, ömrünün sonuna kadar oraya gitse de yararlanamaz, boşuna gelip, gider. Bu yol, hırkada taçta değildir. Kişinin temiz gönlüne bakar. Kişi kendi benliğinde, küçük akılda kalırsa, her zaman üzülmeye, sıkılmaya mahkumdur.

Aklın en büyüğü Hazreti Muhammed’de, o Akl-ı Küll. Bütün Evliyaullah orayla akıllarını büyüttüler ve sevilerek kendilerini kazandırdılar. Ne güzel isimleri var, Evliya… Peygamberler, Evliyalar yaratıcıda kendilerini fani kıldılar, daima güler yüzlü oldular, dilleri tatlı, bakışları hoş oldu. Cemaatleri onları dinleyerek huzura kavuştu.

Akıl, hiçbir varlığa verilmemiş, insana verilmiş. Bir balina bir sandalı devirir, beş-on kişinin ölümüne sebep olursa yargılanmaz ama bir insan, yumurta çalsa yargılanır. Neden yaptın? diye sorulur. Çünkü insanda akıl var. İnsan her şeyin sorumlusudur ama insan olmadı mı biri, ne diyebiliriz ki…

İslam devletleri içinde Türk toplumu daha aydındır. İnşallah daha da aydın oluruz. Hepimiz kardeş oluruz, birlik oluruz. Bütün insan toplumunu birliğe, kardeşliğe, güzelliklere götürürüz.

Ne güzel söylüyor Yüce Mevlana ve diyor ki: “Beri gel beri, daha beri, daha beri, ben senim, sen bensin. Biz bir top inciyiz, bir başız, bir akılız, bu şaşılık niye? Hiç aydın aydınlıktan kaçar mı? Gel…”

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 31

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Herkesten müstağni bulundukça kıymetin yücelir.”

Hazreti Ali Efendimiz bu sözünde şunu demek istiyor: Bir insan eğer tok gönüllü olursa, başkalarından bir şey dilenmezse, Hakk ile kendisini donatmış ise, bu kişi her yerde herkes tarafından sevilir ve sayılır.

Çalışacaksın, yiyeceksin, eğleneceksin; fakat hiçbir dünya arzusu, Allah sevgisinin üstünde olmayacak. Mesele burada; bizi kurtaracak olan şey, menfaatsiz sevgidir. İnsanı bu ihya eder. Fakat menfaatle karıştı mı zehir olur.

Bedenimiz bir kafese benzer. Eğer kendimizi ruhaniyeti zenginleştirecek davranışlarla, hizmetlerle beslersek, Hazreti Muhammed’in, Hazreti Ali’nin, Hüdavendigar Mevlana’nın ve diğer Evliyaların ahlakını benimsersek, kafesimiz türlü güzellikte kuşlarla süslenir. Ama gayretlerimiz hep dünya ve dünya kazançları için olursa, kafesimiz bize zindan olur, bizi güzelliklerden uzaklaştırır.

Şöyle bir deyiş vardır: Duvara güvenirsin, gün gelir duvar yıkılır. Birisine güvenirsin, gün gelir ölür. Ama Allah’a güvenirsen, O’ne yıkılır, ne de ölür… O, her daim diridir, hem daim ‘Hay’dır.

Vermekte en cömert olan yüce Allah’tır. Düşünün, gece-gündüz hizmette, bir saniye bile geri kalmıyor hizmetlerinden. İlahi düzen büyük bir ahenk içersinde yürüyor ki, hiç durup dinlenmesi yok. O halde ona layık olabilmek yolunda bizlere de durmak yok.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 30

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Edeb insanların ziynetidir.”

Hüdavendigar Mevlana der ki: “Terbiye, terbiyesizden alınır.” Neden? Çünkü kişi çirkin işler yapar sen o çirkin işleri görüp tiksinir, kendine bir terbiye verirsin.

Edebe gelince, Hüdavendigar Mevlana, “Edeb okullarda öğrenilmez, aşktan alınır” diyor. Nasıl aşktan alınır? Aşık ile maşuk daima birbirini düşünür. Mecaz aşktan misal verelim; aşık sevgilisi ile randevulaşınca, bütün gece sevgilisine sunmak için güzel sözler düşünür. Zaten aşık daha geceden randevudadır. Onun gözüne iş, güç görünmez. Buluştukları zaman sevgilisi güzel bir yüz tutup, aşığına öyle derinden bakar ki aşık bunu görünce bütün yazdıklarını, bildiklerini unutur. Acaba bu söz onu incitir mi? İncitirsem kaybederim, diye düşünerek, bütün gece hazırladığı güzel sözlerden, bir tanesini dahi sevgilisine söylemekten çekinir. İşte aşk edebe soktu.

Evlatlar, ana babayı dinlemez, asilik ederler ama sevgilileri ile konuşacaklarsa hep telefon başında dururlar. Ne zaman arayacak diye heyecanlanır, en güzel sözleri ona söylerler. Anne dokuz ay karnında taşıdı, her türlü hizmeti yaptı, o boya getirdi. Sevgilisine söylediği yüzlerce güzel sözden, bir-iki tane söylese ona da razıdır. Onlar da, çoluk çocuk sahibi oldukları, yaşlandıkları zaman annenin babanın kıymetini bilecekler ama iş işten geçmiş olacak, şimdiden bilse ne olur.

Hüdavendigar Mevlana daima yapıcı konuştu. Anlayanlar çok sevdi. Mevlana, “Biliyorum ki bana darıldın, ben hayattayken gel yanağımı öp. Bir gün Hakk’a yürüyeceğim, bu güzel sözlerin hepsi sana ders olacak, kabrime gelip sarılacak, toprağımı öpeceksin. Şimdiden gel de, dost olalım” der.

Anne baba, evlatlarından hiçbir şey beklemezler. Onlara tatlı dil, güler yüz en büyük ikramdır. Hiçbirimiz yaşlı doğmadık, hepimiz bir devre geçirdik. Onun için evlatlarımıza önce biz tatlı dil, güler yüz ve şefkat göstererek, onlara eğriyi doğruyu yavaş yavaş anlatmalıyız. Onlar asidir, biz sabredeceğiz ki, bir gün bize hak versinler.

Bütün dava, maddeye değil, insanlığa yönelmektir; manevi büyüklerimizin eserlerini okuyarak edebiyete yönelmek, onların huylarına bürünmektir.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 29

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Öyle bir kimseyi dost tut ki, aranızda kardeşlik husule gelsin. Senin bulunmadığın yerlerde seni müdafa etmek için düşmanlarınla pençeleşsin.”

Şahımız ne söylerse yerinde söyler. Her zaman güvenilir, temiz arkadaş kardeşten bile üstündür. Çünkü hep senin yanındadır. Neuzübillah karşınıza edepsiz birisi çıktı diyelim; sen kalkarsın karşı gelmeye ama bir bakarsın o senden önce atılmış. Böyle arkadaşlar her zaman senin için canını bile vermeye hazırdırlar. Bu yüzden iyi bir arkadaş her şeyin üstündedir.

Nitekim Hüdavendigar Mevlana, “Er olmayan kaypak arkadaşlara uyma, çevir onların yaprağını!” der, “Çünkü onlar sizinle yoldaş olurlarsa gaziler de saman gibi içsiz bir hale düşerler. Size uymuş görünür, sizinle beraber safa girerler ama sonra kaçarlar, safı da bozar perişan ederler. Bu çeşit adamdansa… münafıklardan pek kalabalık kişinin size uymasındansa, azlık asker daha iyi.”

İnsan, insanın rahmanıdır. İnsan, insanın şeytanıdır. Bir arkadaş, bir arkadaşı doğru yola götürmeye çalışırsa, o arkadaş rahman sıfatını taşır, arkadaşını da rahmaniyete çeker. Bir arkadaş, arkadaşını kötü yollara çekmeye kalkarsa, o şeytandır. Ona uydun mu şeytana uymuş olursun.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 28

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Bir kimseden gördüğün iyiliği hatırından hiç çıkarma.”

İmam Ali Efendimiz burada, mademki birinden bir iyilik gördün, sana bir iyiliği dokundu, o zaman bu iyiliği hiç hatırından çıkarma, diye buyuruyor. O kişi demek ki bir Hızır gibi sana gelmiş, Hakk ondan işlemiş, o zaman sen de o iyiliği hiç unutma hep hatırında tut.

Hüdavendigar Mevlana’mız, Mesnevi-i Şerif’inde, Hızır hakkında şöyle buyurur ve der ki: “Bir Pir ele geçirdin mi hemen teslim ol; Musa gibi Hızır’ın hükmüne girip yürü. Ey münafıklık nedir, bilmeyen! Hızır’ın yaptığı işlere sabret ki Hızır, ‘Haydi git, ayrılık geldi’ demesin. Gemiyi kırarsa ses çıkarma; çocuğu öldürürse saçını başını yolma. Mademki Hakk, onun eline, ‘Kendi elimdir’ dedi; ‘Yedullahi fevka eydîhim’ hükmünü verdi; şu halde Allah eli, onu öldürse de yine diriltir. Hatta diriltmek nedir ki? Ona ebedi hayat verir. Bu yolu, nadir olarak yapayalnız aşan bile yine Pirlerin himmetiyle aşmış, varacağı yere onların sayesinde ulaşmıştır. Pirin eli, kısa değildir, gaybdekilere de erişir. Onun eli, Allah kabzasından başka bir şey değildir ki. Gaybde bulunanlara böyle bir hil’ati verirlerse huzurda bulunanlar şüphesiz gaybdekilerden daha iyidir. Gaybdekileri bile doyururlar, onlara bile ihsan ederlerse artık konuğun önüne ne nimetler koymazlar? Huzurlarında hizmet kemeri bağlanan nerede, kapı dışında bulunan nerede? Piri seçip ona teslim oldun mu, nazik ve tahammülsüz olma; balçık gibi gevşek ve sölpük bir halde bulunma. Her zahmete, her meşakkate kızar, kinlenirsen cilalanmadan nasıl ayna olacaksın?”

Mürşid-i Kamillerin yolları Hazreti Ali’ye çıkar, selam olsun üzerine. Velayetin başı Hazreti Ali’dir. Hangi Veli olursa olsun Hazreti Ali’yi kendilerine ruh edinmezlerse, kamil insan olamazlar. Hazreti Pir; “Bütün Velilerde ve Nebilerde gören göz Ali’dir” demiştir.

Mürşid-i Kamiller kitabî konuşmazlar, onlar daima hitabî konuşurlar. Allah insanların hem yaradanı, hem mürebbisidir. Onlar, yeryüzünde Allah’ın ihsanını halka sunmakla görevlidirler. Onlar aşkın, canlı, ete kemiğe bürünmüş hali olarak seyredenlerine ayna olurlar. Arayışta olanlar o aynada Allah’ın türlü güzelliklerini, yüceliğini, cömertliğini seyrederler.

Nitekim, Kur’an-ı Kerim’de, “Artık sen, öğüt verip, hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın” diye buyurulmaktadır. (Gaşiye, 21)

Mürşid-i kamiller Allah’ın gölgeleridir, hepsi Allah’ın aletleridirler. Hazreti Muhammed Efendimizden zuhura gelen bütün o güzel kelamlar Allah’ın kelamıdır. O, Allah’ın aletiydi, Hakk ondan işliyordu.

Allah elçiden dile geliyor. Oradan tebliğler sunuyor, o tebliğler sana ağır geliyor, kaçıyorsun. Kaçma! O tebliğleri yerine getir ki, Hakk yüzünü sende göstersin.

Unutmayın… Talebimiz sadece Allah’tan olmalıdır. Bilgisizlikten başka hiçbir şeyden korkmayın, bilmediklerinizi öğrenmekte azimli olun. En büyük zenginliğiniz olan aklınızı kullanarak güzel huylarla huylanmak yolundan ayrılmayın.