Mevlana ve Şems… (3)

Hazreti Mevlana buyuruyor ki: “Ben bir pergele benzerim. Sol ayağım pergelin dikmesini andırır, sağ ayağım ile de çark atarken yetmişiki milletin gönlünü tavaf ederim.” Bir başka yerde de şöyle diyor: “Ben bir ney’e benzerim, yetmişiki millet sırrını benden dinler.” Mevlana’nın bu sözleri, sıdk-ı bütün bir iman ve teslimiyetle bağlı olduğu Efendisi Şems-i Tebrizi’den gönlüne tecelli edenlerdir. Çünkü Mevlana, tamamen kendisini Şems’de yok etmiş ve O olmuştur.

Mesnevi-i Şerif’inde şöyle der Mevlana…

“Kabe her ne kadar onun lütuf ve ihsan evidir ama benim vücudum da onun sır evi. Allah, Kabe’yi kurdu ama kurdu kuralı ona gitmedi. Halbuki bu eve, benim vücuduma, o ebedi diri olan Allah’dan başka kimse gelmedi. Beni gördün ya, bil ki Allah’ı gördün; doğruluk Kabe’sinin, hakiki Kabe’nin etrafında tavaf ettin. Bana hizmet, Allah’a itaat etmek, onu övmektir. Sakın Hakk’ı benden ayrı sanma. Gözünü iyi aç da bana öyle bak ki beşerde Allah nurunu göresin.” (Mesnevi, II/2245)

O devrin hükümdarı Alaaddin ve sadrazamları da bir gün Hazreti Mevlana’nın sohbetine teşrif edeceklermiş, fakat daha onlar gelmeden hükümdarın bir dostu gelmiş ve Mevlana’ya şöyle buyurmuş: “Ya Hüdavendigar Mevlana, bugün hükümdar sizin sohbetinize katılacak, ne olur onlara göre bir muhabbet aç.” İşte Mevlana ona şu cevabı vermiş: “Efendiler, sohbet bana ait değildir, sohbet yolcuya aittir. Onların gönülleri okunur ve sohbet onların gönüllerine göre varlığını gösterir. Benim ağzımdan çıkan sözleri hem onlar dinler hem fakir dinlerim.”

Yine Mevlana’ya kulak verelim…

“Onun ruhu Padişahın ruhuyla birdi. Bu ten aleminden önce de o iki ruh, birbirine eş olmuş, birbirine aşina olmuştu. Zaten iş, tenden önce olan iştir. Sonradan meydana gelenlerden geç! İş arifindir. Çünkü arif, şaşı değildir. Gözü, ilk ekilen şeyleri görür.” (Mesnevi, II/1050)

Bir insan teslimiyetli konuştuğu vakit, bu demektir ki, o kişiden dile gelen Hakk’tır. Ve o kişiden madem Hakk sözü dile geliyor, onun bütün sözleri ruha hitab eder; hatta dinleyen kişinin bir buğzu bile olsa o sözleri duyunca kalbi yumuşar, o da söylenenleri can kulağı ile dinler.

Bakın ne güzel söyler Mevlana, Mesnevi-i Şerif’inde…

“Alemin sarsıntılarına, yıkıntılarına direk, destek olan… gizli dertlerin tabibi bulunan o erler; muhabbetin, adaletin, rahmetin ta kendisidirler. Onlar, Hakk gibi illetsiz, rüşvetsiz kişilerdir. Onlardan birine “Can ve gönülden ettiğin bu yardım için, neden yardım ediyorsun?” denilse ancak ‘Yardım isteyenin gamından, çaresizliğinden’ der. Erin avı merhamettir. İlaç, alemde dertten başka bir şey aramaz. Nerede bir dert varsa, deva oraya gider. Su, neresi alçaksa, oraya akar. Sana da rahmet suyu gerekse yürü, alçal da sonra rahmet suyunu iç, sarhoş ol.” (Mesnevi, II/1935)

01

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.