Aşkta iniş çıkışlar olur mu?
Biri aşka düşmüş ise, bir an dahi o sıcaklıktan kendini mahrum etmek istemez. Hem aşk hem akıl, ikisi bir arada olmaz. Aşk akılı mahveder.
Mecaz aşka örnek olarak; Leyla ile Mecnun var, Aslı ile Kerem var, Ferhat ile Şirin var…
Bu mecaz aşk. Hazreti Mevlana mecaz aşkta da aşığa sesleniyor: “Sen sevgiline Tanrım, dinim, imanım diyemezsen, senin aşkın gerçek değil. Evvel Allah sonra sen dersen, akıldasın, aşka düşmemiş, kendinden çıkmamışsın. Sen aşık değilsin, kendini kandırıyorsun.”
Peygamber Efendimiz, bir an dahi Hakk’sız söz etmedi.
Şems-i Tebrizi Hazretlerinin yastığı tuğla idi. Çevre ile sarmış, gaflet bastığı an başını oraya koyarmış. Bir insan tuğla üstünde ne kadar uyuyabilir. Bir dakika ya uyur, ya uyumaz. Çünkü tuğla kemiğe ağrı verir. Neden bunu yapıyor? Sevgilisinden mahrum kalmasın, hep onunla muhabbette olsun diye.
Aşıkta sevgiliye karşı soğuma olmaz. Kerem ile Aslı’ya, Şirin ile Ferhat’a bakın.
Veysel Karani Hazretleri, Hazreti Muhammed’in Uhud Savaşı’nda bir dişinin kırıldığını öğrenince hangi dişin kırıldığını bilemediğinden ağzından otuziki dişini çıkardı. Hazreti Muhammed aşkına dişsiz yaşadı.
Aşkı gece gündüz anlatsak bitmez. Mevlevilik, hiçbir yere benzemez ve cemaati de çok olmamıştır. Hazreti Mevlana’nın yaşadığı devirde bile cemaati azdı.
Bir gün Hazreti Mevlana’ya demişler ki: “Sayısız hakikat sunuyorsun. Başka yerlere gidiyoruz, bunların onda birini işitmiyoruz. Ama orada cemaat çok, sende az…”
Hazreti Mevlana, “Orada o kalabalığı görüyorsun ama benim buradan gönderdiklerimi görmüyorsun. Benim cemaatim az olsun, has olsun” demiş. Manavda mal çok ama değeri yok. Sarraf dükkanında malzeme az ama değeri çok. Hatta sarraf dükkanı boştur. Sarrafta hiçbir ziynet bulunmaz. Bir mihenk taşı bir de terazisi vardır. Bütün mücevherlere ayar verir. Mevlevilik, sarrafiyedir.
Bütün dünya aydınları, Hazreti Mevlana’nın hakikat dolu düşüncelerinin peşinde koşarlar. Çünkü o ayırım yapmadan sevgiyle bakarak ruhları güzelliklere sürükleyip hayat verir.