🌹KUR’ÂN VE HADÎSLER IŞIĞINDA HASAN ÇIKAR DEDE SOHBETLERİ / 2

“Cenâb-ı Allah, Bakara sûresinde şöyle buyuruyor: ‘İnnâ lillâhî ve innâ ileyhî râciûn – Allah’tan geldik ve Allah’a gidiyoruz.’ Bu âyetin mânâsını açıklar mısınız?”

Sultân’ül-Ulemâ Hazretleri, Belh şehrinde, Cuma namazını edâ edip, okuduğu son hûtbesinden sonra cemaatiyle helâlleşti. Cemaat Sultân’ül-Ulemâ’nın şehirden ayrılacağını anladılar ve çok üzüldüler. Aralarından biri Sultân’ül-Ulemâ’ya dönüp: “Bizi bırakıp nereye gidiyorsunuz?” diye sorunca, Sultân’ül-Ulemâ Hazretleri cemaatine dönerek, onlara şu cevabı verdi:

“Allah’tan geldik, Allah’a gidiyoruz; Âdem’den geldik, Âdem’e gidiyoruz.”

Âdem’den maksat, insandır. Hepimiz Âdem’in evlâtlarıyız.

Hazreti Mevlâna, selâm olsun üzerine, insana çok önem vermiştir; hattâ insanı Tanrı sıfatına koymuştur.

Bir gün Hazreti Mevlâna’ya sordular: “Allah ne kadar büyüktür?” Cenâb-ı Mevlâna cevap verdi: “Allah, Âdem’in boyu kadar büyüktür!” Herkes şaşkınlık içerisinde, “Aman yâ Mevlâna, sen Âdem’in Hakk olduğunu mu söylüyorsun?” diye sorduklarında ise, Mevlâna buyurdu, dedi ki:

“Evet, Âdem’in Hakk olduğunu söylüyorum. Çünkü Âdem olmasaydı, Allah bilinmeyecekti, Allah’ın güzellikleri de dile gelemeyecekti.”

Neden böyle söyledi? Çünkü bütün varlıkları yaratan Tanrı, insanı yaratmadan önce hiçbir varlıktan dile gelemedi. İnsan dışında hiçbir varlık Allah’ı dile getiremedi. Allah, en son insanı yarattı ve insanda kendini yarattı. İnsan gözüyle yarattığı eserleri seyretti, insan diliyle eserlerini isimlendirdi ve kendi ismini de yine insandan aldı. Kendi büyüklüğünü, güzelliklerini insanla söyledi.

“Ve Allah, Âdem’e isimlerin hepsini öğretti.”

(Bakara, 31)

Bu âlemde insanın meyli nereye ise, gidişi orayadır. Hakk’ı temsîl edersen gam yeme, dünya durdukça bâkîsin.

Hazreti Muhammed, Hazreti Mevlâna ve diğer Pîrân, hepsi sevenlerine gittiler. Onlar kendilerini insanlara kazandırmak için çalıştılar ve ölüm onlardan uzaklaştı. Fakat insan, aklını kullanmayıp, ömrünü boşa geçirirse, sonunda gideceği yer, boşluktur.

“Doğrusu bundan önce Âdem’e bir emir verdik, ama o unuttu ve biz onda bir azîm de bulamadık.”

(Tâ Hâ, 115)

Allah’ı kendinde bulan insandan daha mukaddes bir varlık yoktur. O, her şeyin, hattâ meleklerin bile üstündedir.

“Hüzünlenmeyin, eğer gerçekten iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.”

(Âl-i İmrân, 139)”

(Hasan Çıkar Dede’nin Dilinden Kur’ân ve Hadîsler Işığında Mevlâna Sohbetleri)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

KUR’ÂN VE HADÎSLER IŞIĞINDA HASAN ÇIKAR DEDE SOHBETLERİ / 1

🌹BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Besmele, “Allah’ım senin adınla başlıyorum” demektir.

‘B’ harfinin okunabilmesi için altına bir nokta koymak lâzımdır. ‘S’ harfinin okunabilmesi için de üç nokta koyulur. Yani hep nokta ile bağlanıyor. Nokta, elif oldu. Elif, gökte güneş oldu. Elif, ay oldu, yıldızlar oldu. Elif, dünya oldu. Elif, Allah oldu, Muhammed oldu, hep elif yazıldı.

Kur’ân, baştan aşağı nasihattir ve dünyadaki varlıkları söyler. Nasıl söyler? İnsanla söyler. Kur’ân, kendi kendine hiçbir şey söylemez. Kur’ân, insanla dile gelir. Kur’ân, Allah kelâmıdır, fakat Allah, rüzgârla, bulutla, güneşle dile gelmedi. Allah, bu güzel kelâmları bir benî âdemin dilinden söyledi. Kimdi o benî âdem? Hazreti Muhammed Efendimizdi. O, içindeki kudrete ‘Allah’ ismini verdi ve her an her dakika Allah’ı zikretti.

“Kur’ân okumak ve Allah’ı zikretmek 

imanı kuvvetlendirir.”

(Hadîs-i Şerîf)”

Hazreti Muhammed, Hakk ile Hakk olmuştu, Allah’ın dışında hiçbir varlığı yoktu. O’nun vücudundan işleyen Allah’tı. Allah, teblîgatları ve bilgileri O’nun vasıtasıyla insanlara bildiriyordu. Bu sebeple, Hazreti Muhammed’i sevmek, Allah’ı sevmektir. Hazreti Muhammed’in dışına çıkmak, Allah’ın dışına çıkmaktır.

Bir insan, iman sahibiyse, Resûlüne ve Kitab’ına bağlı ise, Kur’ân onunla dile geldiği için o insan, canlı Kur’ân’dır.

Allah’ın bütün güzellikleri insanla dile gelmiştir. Hazreti Muhammed’i, Hazreti Mevlâna’yı, bütün Pîrân Efendilerimizi ve Evliyâullah’ı sevip saymak, Allah’ı sevmektir, Allah’ı saymaktır. Onlar kalabalık görünürler ama hepsi bir mânâyı taşırlar. Hepsinde Hazreti Muhammed Efendimizin kokusu vardır, hepsinin dilinde aynı tat vardır.

Bizler, Hakk’ı gayrıda aramayalım; bu âlemin fâtihi ve hâkimi insandır.

“Şüphesiz, biz sana apaçık bir fetîh verdik.”

(Fetîh, 1)”

(Hasan Çıkar Dede’nin Dilinden Kur’ân ve Hadîsler Işığında Mevlâna Sohbetleri)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

HAZRETİ ALİ’DEN ÖĞÜTLERLE HASAN DEDE SOHBETLERİ – 20

🌹“Beni doğruluğa çekenle doğruyum. Eğri hareket edene ben de eğriyim.”

Hazreti Ali

Şimdi Hazreti Ali Efendimiz burada şunu söylemek istiyor: Birine arkadaşlık ettiğimde, doğru gidenle doğru yürürüm, eğri gidenle de eğri bakarım, bakalım şimdi nereye kadar böyle gidecek.

Arkadaşlık ediyor fakat onun yaptığını yapmıyor. Maksat onunla beraber duruyor, havasını bozmuyor. Ali ya, ismi üstünde herkese uyuyor. Eğri gibi dursa da doğruluktan ayrılmıyor.

Hazreti Muhammed Efendimiz de şöyle buyurur: “Hiçbir kötü niyet beslemeyerek, din kardeşlerini sevmek, hiçbir nefsanî duyguya kapılmaksızın, kinden arınmak, göklerin ve yerlerin sahibi Hazreti Allah’a göre, en sevilen insani âmellerdendir.”

Hazreti Ali Efendimizin ders aldığı yer Hazreti Resûlallah’tı. Bizler de Hazreti Muhammed Efendimize uyarsak, O’nun huylarıyla huylanırsak, hem içimizi hem de dışımızı temiz tutmuş oluruz.

Kendimizi güzelleştirmek için gayret sarfetmekten vazgeçmeyelim. İnsandan insana yol alalım, insana lâyık bir yaşam sürelim. Kalplerin mumlarını yakalım! Benliğe kapılmadan yoklukta kalmaya gayret edelim ki, güzellikler bizlerde suret bulsun. Gayret etmekten hiç vazgeçmeyelim; herkesin kendi ölçüsünde ikrâm edebileceği güzellikler vardır. Sayıları ‘Bir’leyebilmektir insan olmak. O hâlde bütün yaratılmışları sevelim! Tümden göz olalım, O’nun sevgisi ile kâinata bakalım. Tümden kulak olalım, işittiklerimiz bize O’nun mesajlarını getirsin. Her zerremiz O’nunla nefes alsın. Biz söz olalım, Allah bizden konuşsun!..

(Hazreti Ali’nin 100 Öğüdü)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

HAZRETİ ALİ’DEN ÖĞÜTLERLE HASAN DEDE SOHBETLERİ – 19

🌹“Sesini meleklerim özler, onlara sesini duyursan, günâhların o an bağışlanmıştır.”

Hazreti Ali

İnsan, melekleri aramasın kendi dışında. Peki neden aramayacağız kendi dışımızda? Çünkü Cebrâil insanın emrinde, Mikâil insanın emrinde, İsrâfil insanın emrinde, Azrâil insanın emrinde; e diğer melekler de çoktan bizim emrimizde.

Burada Cenâb-ı Ali, selâm olsun üzerine, diyor ki: Bütün kötü duygulardan arın, kendini güzelliklere ver ve öyle konuş, melekler o sesi özlemiştir, diyor. Güzel konuş ki onlar da huzur bulsun, senden de günâhlar gitsin.

Misâl olarak secdeye vardığımızda da, secde tamamen yokluk âlemidir, ben yokum sen varsın demektir. Secdeye vardığımızda ne diyoruz? Sübhâne Rabbiyel âlâ, Sübhâne Rabbiyel âlâ, Sübhâne Rabbiyel âlâ… Bu sözü söylediğin zaman kulakların işitiyor; Sübhâne Rabbiyel âlâ derken Allah’a sesleniyorsun, diyorsun ki: Allah’ım ne kadar güzelsin, ne kadar âlâsın, ne kadar temizsin, senin güzelliğini tarife imkân yok, sonsuz güzelliklere sahipsin. Allah da sana yine senin dilinden diyor ki: O sensin… Ona göre artık topluma bak ve konuş, o güzellikleri ben sana verdim.

Ama maalesef bu güzel sözlerin mânâsına inilmediği için ve sahiplenilmediği için insanlar kimliklerinden habersiz bir şekilde yaşayıp gidiyorlar. Allah insandan dile geliyor, insandan konuşuyor, senden yine sana sesleniyor; yok ki insandan başka biri Allah’ı dile getiren. Ama sen yine onu bırakıp başka yerlerde arıyorsun.

Cenâb-ı Mevlâna’ya bir gün soruyorlar: “Allah ne kadar büyüktür?” Mevlâna şöyle cevap veriyor: “Allah’ın büyüklüğü insanın boyu kadardır.” Bu yanıtı alanlar: “Aman yâ Mevlâna, sen insanın Hakk olduğunu mu söylüyorsun?” diye soruyorlar. Mevlâna yine cevap veriyor: “Evet, öyle söylüyorum. İnsan olmasaydı, Allah bilinmeyecekti. Allah, kâinatı yarattı, en son insanı yarattı ve insanda kendini yarattı. İnsan ile hem semâvattaki varlıkları, hem yeryüzündeki varlıkları isimlendirdi ve kendi büyüklüğünü de yine insanla dile getirdi.”

Ârif olana âşıklar defterinden bir harf bile kâfîdir.

(Hazreti Ali’nin 100 Öğüdü)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

HAZRETİ ALİ’DEN ÖĞÜTLERLE HASAN DEDE SOHBETLERİ – 18

🌹“Ey oğlum, zikirde öğütler var, öğütleri izleyenler terbiye ve eğitim görmüş olur.”

Hazreti Ali

İmam Ali Efendimiz Allah’ın bütün güzelliklerini görüyordu. Allah, nûr âlâ nûrdur. O’nun nûrunu seyretmeye kimsenin gücü yetmez.

İmam Ali Efendimiz bu sözleriyle, Allah’ı zikreden kişiden edeb istiyor. Nasıl bir edeb istiyor? Misâl olarak; bir oğlan ve bir kız birbirlerini çok seviyorlar, buluşacaklar diyelim. Daha buluşmaya gitmeden evvel, o akşam oğlan, buluştuklarında sevgilisine ikrâm etmek için bir sürü şiirler yazıyor. Fakat buluştuklarında sevgilisi, bir bakışıyla onun yazmış olduğu bütün şiirleri sönük bırakıyor, oğlan söyleyemiyor. Neden söyleyemiyor? Çünkü korkuyor yazmış olduğu şiirlerle sevgilisini incitmesin. Peki ya şimdi o cihan güzeli Allah, nereden gösterdi yüzünü? Hazreti Muhammed’den… Şimdi Hazreti Muhammed bizler gibi beşer görünürdü ama, O’nun o öbür yüzü dünyayı yerinden oynatır. Bunu Hazreti Ali Efendimiz biliyordu. Biz de burada diyoruz ki: Allah için Allah diyelim. Çünkü O’ndan daha güzel yok bu âlemde. Allah’ın ismi kamufledir, örtüdür; hakîkatte ise Resûlallah’tır. İşte Cenâb-ı Mevlâna şöyle buyurur: “Hazreti Muhammed’in dışında bir Allah aramaya kalkarsan, sen boşlukta kalırsın.”

Bugün Amerikalılar 34.000 kilometrekare alanı sessizlik alanı olarak belirlemiş, burada Allah’ın sesini duymayı bekliyorlar. Amerikalıların çoğu İsevî, neden dinlemiyorsun Hazreti İsa’yı, Musevîler neden dinlemiyor Hazreti Musa’yı, Allah onlardan dile geldi. Ama daha güzel sözler istersen dinle Hazreti Muhammed’i, çünkü Allah en güzel yüzünü, bütün güzelliklerini Hazreti Muhammed’den gösterdi. Aslına bakarsanız bütün Peygamberler İslâm’dır; İslâm’ın kemâlatı da Hazreti Muhammed’de tecellîsini göstermiştir. O’nun her sözü Hakk’ın sözüdür, nûr âlâ nûrdur. Hazreti Muhammed, Allah’ın dışında hiçbir şeyi zikretmedi. Hazreti Muhammed, edebin kaynağıdır. O’nu bilenler de daima edepte dururlar.

(Hazreti Ali’nin 100 Öğüdü)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

HAZRETİ ALİ’DEN ÖĞÜTLERLE HASAN DEDE SOHBETLERİ – 17

🌹“Lâyık olmayan kimselere yüz suyu dökme, beyhûde yere kendini rezil etmiş olursun.”

Hazreti Ali

Hüdâvendigâr Mevlâna, “Kim fere ve boğazına düşmüş, bu düşkünlüğünü kendisine âdet ve huy edinmişse ona denecek söz, ancak ‘Sizin dininiz sizin, benimki benim’ sözünden ibârettir” der ve yine şöyle buyurur: “Herzevekillerin herzelerini, mânâsız sözlerini saçma gururlarını az dinle, bu çeşit adamlarla savaş safına girme. Allah, bunlar hakkında ‘Onlar size uyunca sayınızı çoğaltmazlar, ancak aranıza nifâk sokar, hile ve fesadı çoğaltırlar’ dedi. Er olmayan kaypak arkadaşlara uyma, çevir onların yaprağını! Çünkü onlar sizinle yoldaş olurlarsa gaziler de saman gibi içsiz bir hâle düşerler. Size uymuş görünür, sizinle beraber safa girerler ama sonra kaçarlar, safı da bozar perişan ederler. Bu çeşit adamdansa… münâfıklardan pek kalabalık kişinin size uymasındansa azlık asker daha iyi.”

İnsan, insanın rahmanıdır. İnsan, insanın şeytanıdır. Bir arkadaş, bir arkadaşı doğru yola götürmeye çalışırsa, o arkadaş rahman sıfatını taşır, arkadaşını da rahmanîyete çeker. Bir arkadaş, arkadaşını kötü yollara çekmeye kalkarsa, o şeytandır. Ona uydun mu şeytana uymuş olursun.

Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de de, “Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz. Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidâyetlerini artırmıştık” (Kehf, 13) diye buyrulmaktadır.

(Hazreti Ali’nin 100 Öğüdü)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

HAZRETİ ALİ’DEN ÖĞÜTLERLE HASAN DEDE SOHBETLERİ – 16

🌹“Bir dost ola ki, iki vücuda bölünmüş bir rûh. Vücud iki vücud, rûhu bir rûh.”

Hazreti Ali

Hazreti Ali Efendimiz burada ne kadar güzel söylüyor. Ya nefsin teslîm olsun rûha, güzelliğe; ayrılık olmasın. Yahut da akla düş; ama akla düştün mü rûhu kirletiyorsun. Bu yüzden bir rûh bir vücud ol. Zâhirde iki görünürsün ama bir okunursun.

Hakîkat sahibine iki âlem birdir, yani hem bâtınî âlem hem zâhirî âlem. Neden birdir? Çünkü hiçbir varlık onun dışında değildir. Allah’ın 99 isminin yanısıra gördüğünüz bütün varlıklar da Allah’la diri oldukları için her biri kendi isimlerinin yanında ‘Allah’ okunurlar. Ama ancak Hakk ile Hakk olmuş, Allah’ta fânî olmuş bir hakîkat ehli bunu bilir, görür, çünkü onun bütün varlığı yine Allah’tır, Allah iledir. O, Allah ile görür, Allah ile bilir.

Bizlere en güzel örnek Evliyâullah’tır. Onlar kalabalık görünürler ama bir mânâyı taşırlar. Hepsinde Hazreti Muhammed’in, Hazreti Ali’nin kokusu vardır, hepsinde aynı tat vardır. Onlar aramızda yaşıyorlar. Onlar esmâda kalabalıklar ama hepsi mânâda bir, Hazreti Muhammed’i andığımız zaman hepsi anılırlar.

Hazreti Şems diyor ki: “Bağda üzüm kalabalık görünür, ama tavada hepsi birdir.” Hepsi pekmez olmuştur.

Hazreti Mevlâna’ya sorarlar: “Pîrân hakkında ne buyurursun?” 

Mevlâna, “Pîrân güllere benzer, renkleri çok, kokuları bir olur” der.

Hepsinin gönlünde Hazreti Muhammed, Hazreti Ali var. Yalnız erkân yönünden değişik konuşurlar ama gönülleri Hakk’a bağlıdır. Güllerin renkleri çok, kokuları birdir. İster kırmızı, ister beyaz, ister pembe, ister sarı olsun, hiçbirinde ayrı koku yoktur, hepsi gül kokar.

İnsan, Allah’ın muhabbeti ile yaşarsa, biraz geceleri nefsine kıyıp Allah’ı zikrederse aslını bulur. Bu, çapayı alıp denize yol açmaya benzer. Açan kişi bir testiye benzer, gün gelir o testi kırılır, testideki su açılan yola dökülür, yok açıksa denize gider; bu yapılmazsa testi kırılınca o su toprağa gider, toprak olur. 

Hazreti Mevlâna, “Âşıklar yağmura benzer, yağmur damlaları denize düştüğü zaman damlayı denizden ayıramazsın; hepsi deniz olmuştur. Bazı damlalar ise karaya düşer, onları da topraktan ayırmazsın” der.

Bütün tasavvuf ehli hangi koldan olursa olsun, hepsi insan olmak için yola çıkmıştır. İnsan olmamız için başta Hazreti Muhammed’e, Evliyâlara sevgi ile bakmamız, saygıyla anmamız lâzım. O zaman bizler de onların bir neferleri oluruz.

(Hazreti Ali’nin 100 Öğüdü)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

HAZRETİ ALİ’DEN ÖĞÜTLERLE HASAN DEDE SOHBETLERİ – 15

🌹“Sen insanoğlu, yaşamın boyunca yaşamının tek bir saati bile sana ödünç olsun verilmemiştir, tek bir anı bile senin değildir ömrünün.”

Hazreti Ali

Hazreti Ali Efendimiz burada bizlere tamamen hakîkati bildiriyor. Hiçbir şey bize ait değildir, hiçbir şey. Biz her zaman ne diyoruz: Her şey Allah’a aittir, her şey… Madem ki her şey Allah’a ait, o zaman haydi biz de Allah’a ait olalım, olmayalım bize ait. Peki nasıl O’na ait olacağız? İşte önümüzde örneğimiz var; biz Mevlâna’yı örnek aldık, Peygamber Efendimizi örnek aldık. Sohbetlerimizde daima Mevlâna’yı dile getiriyoruz, Hazreti Muhammed’i dile getiriyoruz, Ehli Beyt Efendilerimizi dile getiriyoruz. Neden? Çünkü onlar hep Allah’la yol aldılar. Onların hepsi insanlığın en üst varlıklarıdır.

Hazreti Muhammed şöyle buyuruyor; O’nu sevenlerine, O’nu kendine methîye edenlere, her yerde O’nu methedenlere, O’nun büyüklüğünü, güzelliğini, O’nun aklını, fikirlerini dile getirenlere, O’nun aklıyla akıllarını büyütenlere… “Sen” diyor, “gelmiş geçmiş bütün Peygamberlerden efdâlsin.” Yani çıkma benim dışıma artık, demek istiyor. Çıkma ki, zamanın boşa geçmesin.

Hazreti Peygamberin ilmi bütün kâinatı kaplamıştır. Baktığımız zaman, Kur’ân tamamen nûrdur. Bütün dünya Kur’ân’ı okudu, O’nun ilminden faydalandı ve ilerledi. Fakat maalesef biz hala Kur’ân’ı ölüye okuyoruz, inmiyoruz O’nun derinliklerine. Bakın Mevlâna ne diyor: “Kur’ân” diyor, “baştan aşağı nûrdur. Nûr toprağa girmez.”

Misâl olarak namazda da secdeye vardığımızda ne diyoruz? Sübhâne Rabbiyel âlâ… Sübhâne Rabbiyel âlâ… Sübhâne Rabbiyel âlâ… Nedir bu sözün mânâsı? Allah’ım, Senden güzel yok, Senden ala yok, Sen her şeyin üzerinde bir varlıksın. Sen bunları söylediğin zaman Allah da sana şöyle sesleniyor: Ey beni zikredenim, diyor, sen bu sözleri kimin kudretiyle söyledin? Allah’ın kudretiyle… Demek ki bütün bu sözler yine senden sanaydı, neden sen bu sözlerden bir ders almadın, bu sözlerin derinine inmedin? Neden bu zikirden bir fayda almadın, kendini beslemedin?

Hakîkatte Allah’ın kimsenin namazına ihtiyacı yoktur, bizim Allah’a ihtiyacımız var. O da insan dışında değildir. Hazreti Muhammed’in ilk zikri, “Lâ ilâhe illallah” dır, yani cihan boş ancak Sensin Allah. Hazreti Muhammed tamamen Allah’ta fânî olmuştu, O’nun her zerresini Allah kaplamıştı. O’ndan söyleyen, işiten, gören Allah’tı.

İnsanın mânâsı hakîkatte çok büyüktür, çok yücedir. Malesef insan, kendi hakîkatinden, asıl kimliğinden haberdâr olmadığı için kendini değersiz bir varlık olarak görür.

İnsanın kimliğini en açık şekilde söyleyen Hüdâvendigâr Mevlâna’dır, şöyle der: “Bu kadar Allah dediniz, daha mı Allah’laşmadınız? Bu kadar Kur’ân okudunuz, daha mı Kur’ân’laşmadınız?” Peki Mevlâna bu sözüyle ne demek istedi? Aşkla zikrettin mi, bil ki sen yoksun, O var. Çünkü aşka girmişsin oraya âşık olmuşsun, aklını kaybetmişsin, başında akıl da, düşünce de, fikir de, O olmuş. Sen, O olmuşsun. Aşk yoksa, Allah, Allah, Allah diye zikrederken akıl başka yerde gezerse, O olamıyorsun. Kur’ân-ı Kerîm’i de aşksız, sevgisiz okursan, sadece dilde, mânâ yok, anlamıyorsun. Ne oldu? Ne Kur’ân’laşabilir, ne de Hakk’la Hakk olabilirsin, hiçbir yere varamazsın, koca bir ömrü boşa geçirmiş olursun. Ama sevgi olursa, aşk olursa, senden kişilik gider, Hakk’ın güzellikleri sende kendini gösterir.

(Hazreti Ali’nin 100 Öğüdü)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

HAZRETİ ALİ’DEN ÖĞÜTLERLE HASAN DEDE SOHBETLERİ – 14

🌹“Atım arka bacağından yara almaz savaşta, yaralanırsa göğsünden yara alır.”

Hazreti Ali

Bundan daha güzel daha açık ne ararsın?.. Ali kaçmadı ki kimseden, arkasından bir ok atsınlar, atını bacağından vursunlar ya da kalçasından. Hep önde gitti, hep şahlandı atıyla. Atım yara alırsa göğsünden yara alır diyor, almaz arkasından. Arka çeviren bir zât değil o, şahlanan bir zât. Kendisinin ne kadar iman dolu bir kişi olduğunu, ne kadar korkusuz bir kişi olduğunu söylüyor burada Hazreti Ali.

Bakın Kur’ân’da çok güzel bir âyet vardır, şöyle buyurur: “İman edenler ancak, Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.” (Hucûrat, 15)

Herkes bir yere kadar Hazreti Peygamber için hizmetlerde bulundular ama bir zaman geldi geri adım attılar. Ama Hazreti Ali Efendimiz, hiç geri adım atmadı, hep ön saflarda savaştı, yeter ki Hazreti Muhammed’e bir zarar gelmesin, O’na bir kılıç, bir ok isabet etmesin diye hep kendini O’na siper etti.

Hazreti Ali’nin bir lâkabı vardır: Allah’ın arslanı. Fakat hakîkatte o, Hazreti Muhammed Efendimizin arslanıdır. Arslan, ateşten kaçar ama bu arslan öyle değil, o hiç sakınmaz, ateşe de dalar Sevgilisi için.

Nitekim Hazreti Muhammed, bir hadîsinde şöyle buyurur ve der ki: “Lâ fetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ Zülfikâr – Ali’den daha yiğit er, Zülfikâr’dan daha keskin kılıç yoktur…”

Hüdâvendigâr Mevlâna da şöyle bir açıklamada bulunur: “Hazreti Ali’nin Zülfikâr’ı ne kadar keskinse, ilmi ondan daha keskindir.”

Hazreti Ali, çocukluğundan itibaren Hazreti Muhammed Efendimizin eğitiminde yetişti. Hazreti Muhammed kırk yaşında, Peygamberliğini ilan ettiği zaman Hazreti Ali yirmi yaşlarındaydı. 

Hazreti Muhammed’in Allah’ın güzelliklerini yâd edişi, çok hoşuna gittiği için bir gün ona sordu, “Yâ Resûlallah” dedi, “Sen, Allah’tan çok güzel teblîgat veriyorsun, O’nu çok güzel anlatıyorsun, neden şimdiye kadar halkı, Hakk’a davet etmedin?” 

İşte Hazreti Muhammed’in verdiği cevap: “Ben doğuştan hem nebîyim hem velîyim… Dini beraber yayalım diye seni bekledim yâ Ali!”

Hazreti Ali, Hazreti Muhammed’e olan imanından aldı gücünü ve her zaman O’nun yanında yer aldı, O’nu canı pahasına korudu. Dikkat ederseniz Zülfikâr, iki başlıdır, ama gövdesi birdir; Hazreti Muhammed ile Hazreti Ali de iki görünürler ama hakîkatte onlar bir nûrun bir rûhun vârisleridirler.

(Hazreti Ali’nin 100 Öğüdü)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

HAZRETİ ALİ’DEN ÖĞÜTLERLE HASAN DEDE SOHBETLERİ – 13

🌹“Bilgiyi iste, terbiye edin, canım sana fedâ olsun. Ellerim onunla üstün olur, yeter ki iyi ve güzel şeyleri iste.”

Hazreti Ali

Zaten Hazreti Ali Efendimiz ne güzel buyurur; “Bana bir ilim öğretenin ben kırk gün onun kölesi olurum. İlim nerede ise git al” der.

Hazreti Peygamber Efendimiz de savaşlarda düşman askerlerini esir aldıkları zaman, onlardan ümmetine öğretmenlik yapmalarını istedi, okuma yazma öğretmelerini istedi, çünkü onların çoğu okuma yazma biliyordu. Ve böylece onları kölelikten de azâd etti. Çünkü öğretmen çok mukaddes bir varlıktır. O, sana bilgi sunar.

Bakın 1400 sene geçmiş aradan ama, onların sözleri hiç eskimemiş, dâima ağızlarından baldan tatlı sözler akıyor.

Ama maalesef bugün öyle değil; insanlar hep küfürde, kavgada yaşıyorlar. İnsan olanda ikiliğe düşüren sözler olmaz. İnsan olanın sözü her zaman yapıcıdır, insanları sevgiye, birliğe, kardeşliğe çağırır.

Kendini bilmeyen, kimliğinden habersiz kişilerden topluma ancak ikilik yayılır. Bir toplum ne kadar ikiliklerden uzak durursa, Hazreti Muhammed Efendimizin, Hazreti Ali Efendimizin, Pîrimiz Mevlâna’nın, Pîrân Efendilerimizin ve Evliyâullahın ilmiyle kendilerini güzelleştirirlerse, onların dilleri ile topluma çıkarlarsa, o toplum aydınlanır karanlıklardan kurtulur, özgür ve hür yaşar. Çünkü karanlık aydınlıktan korkar.

Peygamber Efendimiz ne diyor… “Ben bütün âleme rahmet olarak geldim” diyor. O’nda insan ayrımı yok, din ayrımı yok, mezheb ayrımı yok. O, iyiye de kötüye de rahmetle çıkmıştır hep. Neden? Çünkü hepsini Allah’ın varlıkları olarak görmüştür, O’nda hiç ayrımcılık yoktur.

Madem ki bizler de Müslümanız, o zaman bizim de Peygamber Efendimize uyarak, O’nun gibi topluma rahmetle çıkmamız lâzım. Kavgayı, dövüşü, ikilikleri artık geride bırakmamız lâzım.

Mevlâna’nın çok güzel bir sözü vardır, şöyle der: “Evlâdım, sakın câhil ile sohbet etme, akîbet başın derde girer.” Neden böyle söylemiş? Çünkü câhile kara dersin, o, beyaz der; devamlı tersini söyler.

Evet, bizim üzerimize düşen, ne kadar güzellikler varsa, onları benimsemek; ne kadar akla uygun sözler varsa, onları benimsemek; ne kadar gönüle uygun sözler varsa, hepsini benimsemektir. Eğer aklımız almıyorsa, gönlümüz almıyorsa, rûhumuz gıda bulmuyorsa, o zaman o sözleri dinlemeyeceğiz; ki zamanımız boşa geçmesin.

(Hazreti Ali’nin 100 Öğüdü)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…