“Salâvat getirip duruyorsun ama, Mustafa’nın temizliğinden neyin var, ona bak” diye buyuran Hazreti Mevlâna, yine şöyle seslenir:
“Nice inşallah demeyen var ki, canı inşallaha eş olmuştur. Akıllı hacı, niceye dek yedi yedi tavâf eder durur. Ben, deli divâne bir hacıyım, kaç kez döndüğümü saymam bile!”
Hazreti Mevlâna, şekilcilere çatarak kılık kıyafete teslim olanları “İsa’yı bırakıp da eşeğine bakma” diyerek uyarır. Bu sözünde; İsa’dan maksat ruh; eşekten maksatsa bedendir, yâni nefstir.
Ve yine şöyle seslenir Mevlâna:
“Senin dayanağın Tanrı’dır. Sopa değil; at o sopayı, vazgeç ondan. Külâhı bırak da başı ara; sır o başta ele geçer.”
Hakk’ı, büyük yeryüzü meydanında kucaklayamayanlar onu duvarlar arasında hapiste biri sanıyorlar. Onların o duvarlar arasında bulacakları olsa olsa nefslerinin putudur, Allah değil…
Mevlâna şöyle der:
“Ne aptaldır o adam ki, sevgili onun evindedir de o, eve gelmez; boş yere olmayacak yerlerde koşup gezer.”
Hazreti Mevlâna’ya göre dini, formüller, kalıplar, kurallar hâlinde sundukları sanılan peygamberler, esâsen gönül mimarlarıdır. Uyanık ruhlar, peygamberleri böyle anlamış, dini de bu anlayışla yaşamışlardır. Kalabalığın, peygamberleri kuralcılar olarak düşünmeleri, onların gerçek yüzlerini göremediklerindendir.
Hazreti Mevlâna şöyle buyurur:
“Canlar, canlara şekil veren ustaya akmada; fakat bu akış, akıllıların dillerinde; aşıklarınsa gönüllerindedir.
Gönül göğe benzer, dilse yeryüzüne… Yeryüzünden göğe varmaya pek çok konaklık bir yol var.
Suyu başkalarının oluklarından alan kişi hırsızdır… Başkalarının damlarındaki suyu aşıran, söz nakledendir.
Kimin gözyaşlarından nergisler biter, güller açarsa odur aşık… Nergisler toplayıp demet yapansa bir iş başarandır ancak.
Kim canının hâlini giyinmiş, canının rengine bürünmüşse hangi cevabı verirse versin, gerçekte soru sormadadır o.
Bilgisi, görgüsü tam olan hekim, hastaya acı bir ilaç da verse zulmediyor gibi görünür, ama zâlim değildir o.
İsterse karanlık olsun; ayak, ayakkabısını tanır; gönül de zevk yoluyla, vardığı konağın hangi konak olduğunu anlar.
Gönüle gir, şu tufanda Nuh’un gemisine at kendini… Durak korkulu ama gönlüne korku girmesin.”