MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (19)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Mevleviye’nin diğer tarikatlardan bir farkı var mıdır?

Şimdi, bütün nimetlerden en üstünü akıl, aklın yöneticisi de insandır. Sayısız insan, sayısız Veli, Nebi geldi. Bir insan aklını kullanıp araştırırsa, mantığına uyan, gönlünü, ruhunu hoş eden, aydınlığa götüren bilgiyi mutlaka bulur.
Hazreti Mevlana der ki: “Nakşiye’den, Rıfaiye’den, Bektaşiye’den, Kadiriye’den, Halvetiye’den nereden olursa olsun meydanıma gelsinler, hepsine evlatlarıma sunduğum hakikatleri sunarım ama onları evlatlığa alamam, babalarını incitmek istemem.” Çünkü onlar bir yere bağlanmışlar.
Şeb-i Arus’ta, Konya’ya Türbe-i Saadet’e bir sürü tasavvuf ehli ziyarete giderler. Mevlana’nın büyüklüğü hepsini çeker.
Eskiden bir Mevlevi Dedesi hangi tekkeye giderse gitsin, ondan izin almadan meydan açmazlarmış. Neden? Çünkü Cenab-ı Mevlana, tamamen bende-i Muhammed olduğu için ondan izin almazlarsa, Resulallah’ı incitmiş olurlar.
Burası sarraf yeri, insanı insana söyler, kişilik verir. Kişiliğini bulan bilinçli yürür, bilinçli konuşur, elinden geldiği kadar topluma örnek olmaya çalışır ve hiç ayrım yapmadan hangi dinden, hangi milletten olursa olsun herkese aynı sevgiyi sunar, o zaman Hazreti Peygamberin, Yüce Mevlana’nın, Hazreti Ali’nin ruhaniyeti hoşnut olur.
Siz gönlünüzü büyütün, imanınızı güçlendirin. Ne olursa olsun ben yokum, benden işleyen, hizmet eden bütün o güzellikleri sunan bir kudret sahibi iman ettiğim yer var, diye düşünün.
Onun için buraya geldiğimizde, yerle görüşürüz. Biz birbirimize secde etmiyoruz, ben yokum, sen varsın Allah’ım diye yokluğa bürünüyoruz. Secde, hakikatte yokluk manasındadır.
Hazreti Mevlana’nın çok güzel bir kasidesi vardır, şöyle buyurur ve der ki:
“Koşayım, koşayım da, Hakk yoluna düşen atlılara ulaşayım. Yok olayım, yok olayım da sevgiliye kavuşayım.
Hoş olmuşum, hoş olmuşum. ‘Benlik evini yakayım da sahralara düşeyim’ diye bir ateş parçası olmuşum.
Toprak oldum, toprak oldum ki, senden feyiz alarak rahmet alarak yeşilleneyim, çiçekler bitireyim. Canlılara yararlı meyveler yetiştireyim. Su oldum ki, köpürerek, koşarak, başımı taştan taşa vurarak, secdeler ederek senin gül bahçene varayım.
Ötelerden geldiğim, gökten düştüğüm için, zerre gibi titriyorum. Sona varınca huzura kavuşurum. Emin olurum da titremem.
Gök şeref yeridir. Toprak telef olma, yok olma yeridir. Ben padişahımın yanına varabilmek için bu iki halden de kurtuldum.
Hakk’ın rahmeti su gibidir. O ancak aşağılara, alçak yerlere akar. Ben de ayak altında çiğnenen toprak gibi alçak gönüllü, mütevazı olurum ki, Rahman’ın huzuruna varayım…”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.