Cenab-ı Mevlana, Hakk yolunda yürüyenlere ve hakikate varmak isteyenlere şunu tavsiye ediyor, diyor ki: “Bu Hakk kapısı ucu bucağı olmayan bir kapıdır, sonu yoktur. Bu yolda herhangi bir yere varırsan sakın yeter deme, durma ilerle.” Başka bir rubaisinde de şöyle diyor: “Her gün benim için yeni bir yola çıkmak ve mesafeler almak gerekir. Bu görünen ben, ben değilim. Şu halde ben.. ben… dediğim kimdir söyle? Söyleyen de ben değilim, peki benim dilimle söyleyen kimdir söyle? Aslında benim görünen şu maddi varlığım, baştan aşağı kadar bir gömlekten fazla bir şey değildir. Benim gömleği olduğum varlık kimdir söyle? Gönlümün içi de dışı da odur. Bedenim de, can da, damar da, kan da bütün odur. Artık böyle bir yere imansızlık ve iman nasıl sığar? Bu halde nasıl olur da benim varlığım kalır? Ben artık yokum, bütün varlığım o olmuştur.” Cenab-ı Mevlana, “Buraya iman ve imansızlık sığmaz” diyor, bu durumda o hale gelende iman kalır mı, kalmaz mı? Ne dersiniz Hasan Dede?
Cenab-ı Mevlana, bu sözüyle şunu söylemek istiyor: Eğer sen aradığın yere ulaştıysan, o olduysan, artık başka bir yere iman edemezsin. Ancak yolcuyu kendine iman ettirirsin.
“Ey gizlice heva ve hevesini tazeleyen kimse! İmanını tazele, ama yalnız dille olmasın. Heva ve heves tazelenip durdukça iman taze değildir. Çünkü heva, iman kapısının kilididir.” (Mesnevi, I/1078)
Cenab-ı Mevlana yine şöyle buyurur: “Sende bir can var, sen onunla dirisin. O can, benim gözümde zavallı kaldı. Bir aşk var, sen onunla yola koyuldun. O da benim yanımda garib kaldı.” Demek ki ne kadar Hakk’a vakıf olmuş Mevlana…
“Ey gizli sır, ne hoşsun sen, hoş ve garib!..” (Mesnevi, I/2172)
Hazreti Muhammed de şöyle buyurur: “İki günü bir olan benden değildir.” Yani bir yerde durma, yarınlara koş… Cenab-ı Mevlana da şöyle der: “Bu akşam güzel bir sohbet yaptık. Bu sohbet bu an içindi, yarına varsak yarına göre konuşalım.”
“Bu günün sahibi de odur, yarının sahibi de. Her ana sahip olan, önünde durup dururlar da, hazineden bir pul bile görmezler. Bir zere bile o güneşten haber verir ve güneş; o zerreye kul, köle kesilir. Birlik denizinin elçisi olan katraya yedi deniz esir olur.” (Mesnevi, II/1610)
Cenab-ı Mevlana, bir gün bir tabakhaneye gitmiş. Orada gezerken gözü, kurumaları için üstüste serilmiş derilere ilişmiş. Derilerden damlıyan sular, bir yerde toplanıp, kirli bir su birikintisi haline gelmekteymiş. Yine başka bir yerde serilmiş olan derilerden akan kirli sular da birikmeden, akıp gitmekteymiş. Mevlana bunu görünce şöyle seslenmiş: “Ey su şükret ki yürüyorsun. Bir gün gelecek bu yürümenle gidecek aslına kavuşacaksın, o olacaksın. Vay yürümeyip durana!” Yani bizlere hiçbir zaman durmak yoktur. Eğer hiçbir şey yapamıyorsan, güzel bir fikir üretmeye çalış, tembellikte kalma.
“Allah’a hamd olsun bu dostluk, nihayet elimi tuttu. Sohbetlerin bir kimya idi herhalde… gönül evinden ayağın eksik olmasın! Sen cennet fidanından bir daldın… ona yapıştım da beni cennete dek götürdü. Bedenimi kapıp götüren bir seldi… bu sel, beni de lütuf ve ihsan denizinin kıyısına dek iletti. Su ümidiyle sele doğru gittim; fakat denizi gördüm, kile kile inciler elde ettim. ‘Allah müminleri satın aldı’ sırrından bir şerbet içtim ki artık kıyamete kadar susamam ben! Irmaklara kaynaklara su ihsan eden, içimde bir kaynaktır coşturdu!” (Mesnevi, IV/3507)