MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (212)

İlahi aşka ulaşmak için çok çeşitli ve teferruatlı yollar var. İnsanların bunların içine girdiği zaman kafaları karışıyor ve işin içinden çıkamıyorlar. Fakat Hazreti Mevlana bu gibi detaylara girmektense, kısa yoldan diyor ki: “Aşka gir, ölümsüz ol ve istediğini kendinde bul!” Yani örneğin; yüzmeyi öğreten bir kitabı alıp okumak yerine, hemen denize atlamayı tavsiye ediyor. Siz ne dersiniz Hasan Dede?

Toplumumuzda çoğu insan malesef bazı hocaların vaad ettikleri cennetlerin, köşklerin, hurilerin, gılmanların peşinde koşmakta ve yaptıkları ibadetleri de bu vaadleri elde etmek için yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu ibadetler menfi oldukları için tasavvufta hiç geçerliliği yoktur.

“Birisi minareyi görür, minaredeki kuşu göremez. Minaredeki hünerli doğanı gözü alamaz. İkincisi, kanatlarını çırpan kuşu görür, fakat kuşun ağzındaki tüyü göremez. Allah nuru ile bakansa hem kuşu görür, hem ağzındaki tüyü. Öbürüne der ki: Tüyü gör tüyü. Tüyü göremedikçe düğüm açılmaz. Birisi insanı nakışlarla bezenmiş balçıktan bir suret görür öbürü ilim ve amelle dolu bir balçık! Beden minaredir, ilim ve ibadet kuşa benzer, onu ister üç yüz tane say ister iki tane. Orta görüşlü adam, yalnız kuşu görür, kuştan başka önde, artta hiçbir şey göremez. Tüyse, kuşta gizli olan tüydür, kuşun canı onunla kaimdir. Gagasında tüy bulunan kuşun işi, hiç eğreti olmaz. Onun bilgisi daima canından coşar. Ne eğretidir, ne borç!” (Mesnevi, VI/1140)

Tasavvufta, insan insanın cennetidir. Bir kişi güzel bir topluluğa girdiği an, o kişinin vücudunun her zerresi huzur bulur. Huzur bulduğu için de cennette sayılır. Fakat bir kişi çirkin bir topluluğa girdiği an, işte bu da cehennemdir.

“Allah cömerttir ama güzelim cennetin nimetleri cehennemliğe haramdır. O, ebedî ahde vefa edenlerden değildir, onun için de cennet balı, ağzına acı gelir.” (Mesnevi, VI/829)

İşte yüce Mevlana şöyle buyurur: “Cenneti görmek isterseniz, bahar ile yaza bakın. Bahar, yazı müjdeler. Aşıkların dilinden sevgi, birlik, coşku dile geldiği için onların muhabbetlerinin sureti bahar ile yaz mevsimi gibidir, cenneti andırır. Çünkü aşıklar hep Sevgililerinden konuşurlar. Küfürbazların da sohbeti sonbahar ile kışa benzer, cehennemi andırır.”

“Allah’a göre güz, nefis ve hevadır. Akılla cansa baharın ve ebedîliğin ta kendisidir. Eğer senin gizli ve cüzi bir aklın varsa cihanda bir kâmil akıl sahibini ara! Senin cüzi aklın, onun külli aklı yüzünden külli olur. Çünkü Akl-ı kül, nefse zincir gibidir. Binaenaleyh, pak nefesler bahar gibidir, yaprakların ve filizlerin hayatıdır.” (Mesnevi, I/2051)

Bir gece Yunus Emre bir mana görüyor. Manasında sonsuz güzellikte öyle bir yere geliyor ki, dünya güzellikleri bu güzelliklerin yanında çok sönük kalıyor. Hayranlık içinde dönüp orada bulunanlara, “Burası neresidir?” diye soruyor. Ona, “Burası cennet-i ala’dır” diye cevap veriyorlar. Bunun üzerine Yunus hemen, “Peki o zaman buranın sahibi nerededir?” diye soruyor. O zaman Yunus’a diyorlar ki: “Sen daha ölmedin, ey Yunus! Sevgilinin yüzünü göremezsin.” İşte Yunus bu cevabı duyar duymaz feryad ediyor: “Beni buradan çıkarın. Yedi denizi cehennem haline getirin, beni oraya koyun. Buraya aldığınız zaman beni Sevgiliyle alın…” Yani aşığa cennetler verseler, saraylar, köşkler verseler, orada onun Sevgilisi yoksa her yer ona zindan görünür. İşte bu yüzden aşığın en büyük varlığı Sevgilisidir. O’nun dışında kalan her şey değersizdir.

“Hazreti Muhammed, elde bulunan, görünüp duran yüzlerce kıyametti. Çünkü O, her hakikati, her sırrı çözüp bağlama yokluğunda hâl olmuş, hakiki varlığa ulaşmıştı. Ahmed bu dünyaya ikinci defa doğmuştu. O, apaçık yüzlerce kıyametti. Ondan kıyameti sorup dururlar ve ‘Ey kıyamet, kıyamete ne kadar zaman var’ derlerdi. Birisi o hakiki mahşer olan Peygamberden haşri sordu mu çok defa hâl diliyle ‘Mahşerden haşri soruyor’ derdi. İşte Onun için o güzel haberler veren Peygamber, ey ulular demiştir, ölmeden önce ölün! Nitekim ben de ölmeden öldüm de bu sesi, bu şöhreti o taraftan aldım, getirdim. Kıyamet ol da kıyameti gör. Her şeyi görmenin şartı budur.” (Mesnevi, VI/750)

Şimdi birisi Hazreti Mevlana’ya diyor ki: “Bir kişi kalksa dese ki: Ben önce Allah’ı severim, sonra Peygamberimi severim, en son seni severim… Bu kişi hakkında ne dersiniz?” İşte Mevlana ona şu cevabı veriyor: “Bu kişi aşktan çok uzaktır ve bu kişiyle yola çıkılmaz. Fakat bir kişi Sevgilisi için, Allah’ım, Peygamberim, dinim, imanım diye bahsediyorsa, işte o kişi gerçek bir aşıktır.”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.