MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (214)

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

Özgürlüğünü elde etmiş olan bir derviş nasıl davranır, nasıl hizmet eder?

İman ettiği yerde yokluğa bürünmüş ve iman ettiği yerin varlığıyla özgürlüğe kavuşmuş olan bir derviş kimliğine ermiş demektir. Fakat toplumun kimliklerinden haberleri yok. Böyle olduğu için de daima korku içinde, cehalet içinde ve isyanlar içinde yaşamlarını sürdürmektedirler.

“Kim daha ziyade sonu görürse o, daha kutludur… Fakat kim ahırı görürse o daha fazla kovulmuş, sürülmüştür!” (Mesnevi, IV/1614)

Bizlere en büyük örnek Yüce Muhammed’dir. O, her zaman insanı ön planda tutmuş ve “İnsan varsa, Allah var” diye buyurmuştur. Onun en büyük hizmeti, insanlara insanlık tohumu ekmekti, yani kendisini ekmekti. O gün Muhammed bir iken, binler oldu, milyonlar oldu. Fakat malesef sadece dille anıldığı için, bugün belki yalnız on kişide varlığını göstermektedir.

“Bu alem halkı, hikmet hazineleri gizli kalmasın, meydana çıksın diye yaratılmıştır. Ben bir hazineydim, dedi Allah, hem de gizli… Bunu duy da cevherini kaybetme, meydana çıkar!” (Mesnevi, IV/3028)

Bir gün, Yüce Mevlana’ya bir soru sordular: “Meyve mi büyüktür bu alemde, yoksa ağaç mı büyüktür?” Mevlana, onlara şu cevabı verdi: “Meyve büyüktür.” “Neden?” dediler. Şöyle bir misal verdi: “Bir elma ağacı yaklaşık ikiyüz tane elma verir. Bir elmanın içinde ise beş altı tane çekirdek tohumu bulunur. Onları alıp toprağa diktiğin zaman, her birinden beş tane elma ağacı yetişirse, o beş elma ağacı olgunluğa eriştiğinde sana bin adet elma verir. İşte bu yüzden meyve daima ağaçtan büyüktür.”

“Allah tarlasına temiz tohumlar ekilsin de sonra temiz mahsul vermesin… imkanı yok! Allah bahçeleri de mahsul vermezse artık Allah yeri geniştir denebilir mi? Söyle! Bu yokluk yeri bile mahsul vermemezlikte bulunmaz… artık bundan çok geniş olan Allah yeri nasıl olur da mahsul vermez? Bu yerin bile sayısız mahsul verme kabiliyeti vardır, en aşağı bir tohuma yedi yüz verir!” (Mesnevi, IV/1759)

Eğer bizler de yolcularımıza insanlık tohumu ekebilirsek, onlara kimliklerini verebilirsek, onlar yarınların aydın insanları, yarınların büyükleri ve yarınların ölümsüzleri olurlar.

“Şeyh, kamildi, talibin de tam bir isteği vardı. Yolcu çevikti, at da kapıdaydı. O mürşid, onun irşad edilmeye kabiliyeti olduğunu gördü; tertemiz tohumu, temiz yere ekti.” (Mesnevi, I/1444)

Peki ölümsüz kimdir? Yüce Muhammed ölümsüzdür, İsa Ruhullah ölümsüzdür, Musa Kelamullah ölümsüzdür, Yüce Mevlana ölümsüzdür, bütün Piran Efendiler ölümsüzdür… Neden ölümsüzdürler? Çünkü hiçbir zaman kendi menfaatleri için hizmet etmemişlerdir, daima insanlık için hizmet etmişlerdir ve kendilerini insan toplumuna kazandırmışlardır. Ölümsüz olmak demek, sevenleriyle beraber anılmak, onlarla yaşamak demektir. İşte bizler de onların devamıyız. Bizler, ölümsüzleri kendimize dost edindik. Onlar, bizlerde varlıklarını göstermektedirler, bizlerde yaşamaktadırlar. İnsanın gideceği yer yine insandır, başka bir yer değil.

“Ecelle, ölümle Mustafa’nın adı yanmamıştır… çünkü o adın sahibi ileriden ileriydi uludan ulu! Padişahların paraları değişir durur… Fakat Ahmed’in parası, kıyamete dek sürer gider! Üstünün dostu ol ki üstün olasın… Kendine gel de, mağluplara dost olma! Münkirin delili, ancak ve ancak şudur: Ben şu görünen yurttan başka bir şey görmüyorum! Hiç düşünmez ki nerede bir görünen şey varsa o, gizli hikmetleri haber vermededir. Her görünen şeyin faydası, faydanın ilaçlarda gizli oluşu gibi o şeyin içinde gizlidir.” (Mesnevi, IV/2865)

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.