İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 28

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Bir kimseden gördüğün iyiliği hatırından hiç çıkarma.”

İmam Ali Efendimiz burada, mademki birinden bir iyilik gördün, sana bir iyiliği dokundu, o zaman bu iyiliği hiç hatırından çıkarma, diye buyuruyor. O kişi demek ki bir Hızır gibi sana gelmiş, Hakk ondan işlemiş, o zaman sen de o iyiliği hiç unutma hep hatırında tut.

Hüdavendigar Mevlana’mız, Mesnevi-i Şerif’inde, Hızır hakkında şöyle buyurur ve der ki: “Bir Pir ele geçirdin mi hemen teslim ol; Musa gibi Hızır’ın hükmüne girip yürü. Ey münafıklık nedir, bilmeyen! Hızır’ın yaptığı işlere sabret ki Hızır, ‘Haydi git, ayrılık geldi’ demesin. Gemiyi kırarsa ses çıkarma; çocuğu öldürürse saçını başını yolma. Mademki Hakk, onun eline, ‘Kendi elimdir’ dedi; ‘Yedullahi fevka eydîhim’ hükmünü verdi; şu halde Allah eli, onu öldürse de yine diriltir. Hatta diriltmek nedir ki? Ona ebedi hayat verir. Bu yolu, nadir olarak yapayalnız aşan bile yine Pirlerin himmetiyle aşmış, varacağı yere onların sayesinde ulaşmıştır. Pirin eli, kısa değildir, gaybdekilere de erişir. Onun eli, Allah kabzasından başka bir şey değildir ki. Gaybde bulunanlara böyle bir hil’ati verirlerse huzurda bulunanlar şüphesiz gaybdekilerden daha iyidir. Gaybdekileri bile doyururlar, onlara bile ihsan ederlerse artık konuğun önüne ne nimetler koymazlar? Huzurlarında hizmet kemeri bağlanan nerede, kapı dışında bulunan nerede? Piri seçip ona teslim oldun mu, nazik ve tahammülsüz olma; balçık gibi gevşek ve sölpük bir halde bulunma. Her zahmete, her meşakkate kızar, kinlenirsen cilalanmadan nasıl ayna olacaksın?”

Mürşid-i Kamillerin yolları Hazreti Ali’ye çıkar, selam olsun üzerine. Velayetin başı Hazreti Ali’dir. Hangi Veli olursa olsun Hazreti Ali’yi kendilerine ruh edinmezlerse, kamil insan olamazlar. Hazreti Pir; “Bütün Velilerde ve Nebilerde gören göz Ali’dir” demiştir.

Mürşid-i Kamiller kitabî konuşmazlar, onlar daima hitabî konuşurlar. Allah insanların hem yaradanı, hem mürebbisidir. Onlar, yeryüzünde Allah’ın ihsanını halka sunmakla görevlidirler. Onlar aşkın, canlı, ete kemiğe bürünmüş hali olarak seyredenlerine ayna olurlar. Arayışta olanlar o aynada Allah’ın türlü güzelliklerini, yüceliğini, cömertliğini seyrederler.

Nitekim, Kur’an-ı Kerim’de, “Artık sen, öğüt verip, hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın” diye buyurulmaktadır. (Gaşiye, 21)

Mürşid-i kamiller Allah’ın gölgeleridir, hepsi Allah’ın aletleridirler. Hazreti Muhammed Efendimizden zuhura gelen bütün o güzel kelamlar Allah’ın kelamıdır. O, Allah’ın aletiydi, Hakk ondan işliyordu.

Allah elçiden dile geliyor. Oradan tebliğler sunuyor, o tebliğler sana ağır geliyor, kaçıyorsun. Kaçma! O tebliğleri yerine getir ki, Hakk yüzünü sende göstersin.

Unutmayın… Talebimiz sadece Allah’tan olmalıdır. Bilgisizlikten başka hiçbir şeyden korkmayın, bilmediklerinizi öğrenmekte azimli olun. En büyük zenginliğiniz olan aklınızı kullanarak güzel huylarla huylanmak yolundan ayrılmayın.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 27

“Sükutu galip olanın muhabbeti ziyade olur.”

Hüdavendigar Mevlana’mız, bir iş yapmaya kalkıştığın zaman, istersen bin kişiye danış, fakat işi yapacağın an kalbine danış, diyor. Kalpteki ses üstündür. Oradan güzel bir ses gelirse o sese uy. Akıl yenilebilir ama kalb yenilmez, orası tevhid yeridir. Oraya biraz kulak verirsen; Allah, Allah, Allah… diye daima tevhidde olduğunu duyarsın. Akıl her yerde gezer, kalb ise bir yerde durmuş, zikrini yapar. Hele o kalbe güzel bir Dost koymuşsan, hiç yenilmezsin.

Kalbinin sesini dinleyeceksin. Hazreti Muhammed, kimsenin aklıyla yola çıkmadı. Misal olarak; bir iş yapılacağı zaman sahabeye anlatır, fikirlerini dinlerdi. Daha sonra kendi düşüncesini söylediği zaman sahabe onun parlak düşüncesine hayran olur, o yönde hareket ederlerdi. Çünkü Hazreti Muhammed hep tefekkürdeydi, hep kalbinin sesini dinlerdi.

Hazreti Muhammed’e Nebi olmadan önce toplum tarafından Emin ismi verildi. Yani onun söylediği bütün sözler suret bulacaktır, emin olun, demek istediler. Hazreti Muhammed’in o güzel aklı, Cebrail (as) ismini almıştır. O en büyük melek Cebrail, Hazreti Muhammed Efendimizin başındaki akıldır.

Bizlerin de akıllarımızı Hazreti Muhammed Efendimizin aklıyla büyütmemiz gerekir. Eğer akıl, güzel bir yerden aşı alırsa, insanı çok güzel yerlere götürür, almazsa neuzübillah isyanlara düşürür. Onun için Hazreti Muhammed kimsenin eserini okumadı, kimseden akıl almadı, kendi iç duygularıyla Yaratıcıyı kendinde buldu ve hep oradan söz etti.

Allah, insanı bu kadar mukaddes kılmış, cihana hakim kılmış, kendisine temsilci seçmiş. İnsan kişiliğini bulursa hatalara düşmez. Çünkü o Yaratıcı, o Allah, senin dışında değil; O, senin içinde…

Ne güzel buyuruyor Yüce Mevlana ve diyor ki: “Senin yanındayım, beni uzak görme! Benim yanımdasın, benden ayrılma! Kendini yaratandan uzak düşen kişinin işi yolunda, uygun olur mu? Benim gözümle neşelenen göz parlar, keskinleşir, öteleri, gaybı görür. Duyduğu manevi zevkden ötürü mahmurlaşır. İçinde benim rüzgarımın estiği, sevgimin dolaştığı gönülde, manevi güller açar, nurlarla dolu gül bahçesi olur…”

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 26

“Akibetini çok düşünen şecaat gösteremez.”

Hazreti Ali Efendimizin bu sözü çok doğru ve yerindedir. Çünkü bir insan ne olacağım, ne edeceğim, ne yapacağım deyip dururken, işin sonunda akibetinin ne olacağını merak edip dururken hiçbir iş başaramaz. Böyle insanların inancı ve imanı sağlam değildir. İnancı ve imanı sağlam olmayan insanlar da hiçbir şecaat gösteremezler.

Bizim önderimiz kimdir? Hazreti Muhammed Efendimiz… Peki o nasıl bir davranışta bulundu? Her zaman topluma yararlı faydalı fikirler üretmek için çalıştı. Hazreti Muhammed Efendimizin ahlakıdır, insanlara, topluma yararlı ve faydalı fikirler üretmek. Ve bizlerden de güzel fikirler üretmemizi istemiştir. İnsanlara yararlı faydalı fikirler üretmekten maksat, karanlıkta kalmış insanları güzel düşüncelere sevkederek, onları aydınlığa, huzura kavuşturmaktır. Işık verici sözler söylemektir.

Kötü düşüncelerle savaşmak gerekir. Sen bir çuvalda çürük elmaları görünce ne yaparsın, onları çuvaldan çıkarıp yerine yenileri koymaz mısın? Aynen böyle, kötü düşünceleri aklımızdan çıkarıp, kendimizi güzel düşüncelere vermemiz gerekir.

En büyük düşünür Hazreti Muhammed’dir. Madem ki biz Hazreti Muhammed’e, Hüdavendigar Mevlana’ya gönül verdik, daima onların büyüklüğünü düşünmemiz, onların güzelliklerini kendimizde çoğaltmamız, onlarla yola çıkmamız, onların diliyle topluma konuşmamız, onları gönlümüzde taşımamız lazım. O zaman onların ruhları bizimle şad olur, biz de onlarla şad oluruz.

Bizim vazifemiz Hakk’ı istemek, Hakk’ı bulmak, O’nunla yaşamaktır. Onu bulduktan sonra her şeyi bulmuş oluruz, her iş kolaylaşır. O da insan dışında değil. Büyüklerimiz bize aynadır. Temiz bir inanç, imanla bakıldı mı gün gelir, siz O olursunuz.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 25

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“İslam’dan daha yüce şeref yoktur.”

Bu aleme yüzyirmidörtbin Peygamber geldi, hepsi de İslam’dı. Davut da İslam’dı, Musa da İslam’dı, İsa da İslam’dı. Fakat İslam’ın kemalatı Hazreti Muhammed Efendimizde ve bir de Şahımız İmam Ali Efendimizde tecelli etti. Zaten İmam Ali, Hazreti Muhammed’in eğitiminde yetişmişti.

İslam nedir?.. Bir insanın sözleri sevici ise, birleyici ise, ikiliğe hiç yer vermiyor ise, kendisi inciniyor fakat karşısındakini hiç incitmiyor ise, sözleri hep yapıcı ise, o zaman bu kişi İslam’dır.

Hazreti Muhammed Efendimizi örnek alalım, selam olsun üzerine; O, çektiği o kadar çileye rağmen hep rıza göstermiştir. İmam Ali Efendimiz de, selam olsun üzerine, O da şöyle buyurmuştur: “Öfkeyi ve hiddeti ayaklarımın altına aldım.” Yani demek istedi ki, birisi bana bağırsa, kavga etse de, ben katiyen ters cevap vermem, gülümserim. Dinlerim bakalım ne konuşuyor. Ama eğer eli kalkarsa o zaman cevap vermeyi düşünürüm. Eli kalkmadıkça ne söylerse söylesin karşılık vermem… İmam Ali Efendimiz bu söylediklerini yaptı ve Hüdavendigar Mevlana da yaptı.

Hüdavendigar Mevlana, bir gün bir toplulukta dedi ki: “Ben yetmişiki milletle beraberim.” Mevlana’nın bu sözünü duyan bilginler toplandılar, aralarında konuştular, dediler ki: Bu yetmişiki millet arasında kafir var, putperest var, küfürbaz var, İsa’ya tapanlar Musa’ya tapanlar var. Mevlana nasıl olur da yetmişiki milletle beraberim der. Ve karar verdiler, aralarından birini Mevlana’yı bulmak üzere ve bu soruyu kendisine sormak üzere gönderdiler. Ve eğer yine yetmişiki milletle beraberim derse, kabul ederse, o zaman ağzına gelen ne kadar çirkin laf varsa hepsini Mevlana’nın yüzüne söyle, dediler. Adam geldi Mevlana’nın huzuruna, selamlaştılar, adam sordu Mevlana’ya, “Sen şöyle bir söz sarf etmişsin; yetmişiki milletle beraberim, demişsin. Bu söz doğru mudur? Bu sözü sen mi söyledin?” Mevlana, “Evet doğrudur, ben söyledim, aslı vardır” dedi. Adam Mevlana’nın cevabını duyar duymaz başladı söylenmeye, ağzından gelen bütün çirkin sözleri söyledi. Mevlana sadece dinledi, adamın hiçbir sözüne bir cevap vermedi. Adam söylendi söylendi en sonunda durdu. Mevlana, küfürbaza dönüp sordu, “Bitti mi konuşman?” Adam dedi ki, “Bitti.” O zaman Mevlana adama şu cevabı verdi: “Hem seninle beraberim hem de söylediklerinle beraberim.” Yani demek istedi ki, senin gibi olsam senin gibi konuşurum, ama senin gibi olmadığım için sadece dinliyorum. Adam Mevlana’nın bu sözlerini işitince biraz düşündü, Mevlana’nın ne demek istediğini anladı ve hemen Mevlana’nın ellerine kapandı öptü ve bağışlamasını diledi. Bakın Mevlana bu davranışıyla küfürbaz adamı da kazanmış oldu.

Ağzından bir tek çirkin söz çıktı mı sen kirlenmiş sayılırsın. Bu ağız ancak güzel söz söylemek için vazifelidir. Zerre kadar küfür, kavga, çirkin söz için değildir. Fakat maalesef insanlar derin düşünmeden bilgisizce sözler sarf ediyorlar.

İslam olmak kolay değildir. İnşallah her birimiz Hazreti Muhammed Efendimize, İmam Ali Efendimize, Hüdavendigar Mevlana’mıza ve Piran Efendilerimize layık güzel insanlar oluruz.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 24

“Yüzünü Hakk’a tutan kazanır, Hakk’tan çeviren mahvolur.”

Bu devirde, bir saat bir dakika oldu, o kadar hızlı geçiyor ki hayat, gün adeta saat oldu. Gününü nasıl yaşıyorsun, temeli maneviyat olan bir yere bağlılığın, sevgin var mı? Maddeye ait her şey fanidir. Kişi bir Hakk ehline yüz tutup, oraya gönlünü bağlar, orayla yaşamını sürdürürse, onun yaşamı boşa gitmemiş olur. Hakk’la yola çıkmış, Hakk’la yürüyor, Hakk’la konuşuyor. Onun her şeyi maneviyat zenginliği ile doludur ama maddeyi gönlüne koyarsa, o anda sıkıntı, gam, kasavet, hüzün başlar. Çünkü Allah’ın dışında her şey fani.

Misal olarak, bin kişi olsak, hepimiz sıdkı bütün imanla bir yere bağlanırsak, sayıda kalabalık görünürüz ama manada bir sayılırız. Çay demlikte bir kapta idi, bardaklara konulunca çok görülür. Her birine sorsak, ne içiyorsun? diye “çay” der. Yani gönlün nerede? Hakk’ta, demektir bu… Sonuç nedir? Hepimizin gönlü Hakk’ta, hepimiz Hakk olduk.

Bu beden bir testidir, yolun sonunda da sonsuz güzelliklerle dolu bir okyanus var. Testi kırılınca, vücuttaki ruh, su misali, gider hedefine ulaşır. Fakat hiç Allah’ı zikretmeden, hep dünya muhabbetleri ile ömür geçirilirse, testi kırılınca, o su toprağa gider. Toprağa gidince ayak altı olur, yani bütün ömrü zayi olmuş olur.

Hüdavendigar Mevlana, şöyle buyurur ve bizlere sorar: “Ey insan! Sen dört anasırın sahibisin. Birinci anasır, vücudundaki hararet; güneşe ait. İkinci anasır, vücudundaki hava; semavata ait. Üçüncü anasır, vücudundaki su; okyanusa ait. Dördüncü anasır, deri ile kemik; o da toprağa ait. Bir gün gelecek bu dördü aslına gidecek; peki sen nereye gideceksin?..”

Dünya kuruluşundan beri canlı varlıklar, hep devrandadır. Tekamülü tamamlamak için misal olarak bütün dünya varlıklarından gönlü çekmek lazım. Gönül tamamen Yaratıcı’ya bağlanır, O’nun sevgisi, O’nun muhabbeti, O’nun bakışıyla hareket edilirse yol alınır. Eğer hem orayı, hem burayı, hem de Allah’ı severim dersen, kemalata eremezsin. Tekamül edenler içinde en büyük örnek Hazreti Muhammed’dir, sonra Hüdavendigar Mevlana ve diğer Evliyaullah gelir. Onlar da bizler gibi beşerdi ama gönüllerinde Allah’tan başka bir şey olmadığı için konuşmalarında hep Allah muhabbeti vardı. Bir kişi iman ettiği yerin haline bürünürse, o kişide tekamül başlar. Sevgi yüzde seksen başka yere, yüzde yirmi Hakk’a ise burada tekamül olmaz.

Mevlana’mız sevenlerine diyor ki: “Bir gün bana tam manasıyla hizmette bulunduysan, ben şefkatimi senden çekmem.” Tabii ki, kemalata ererek gitmek daha başkadır. Tekamül, Hakk’la Hakk olmaktır, Hakk’tan başkasını gönüle koymamak, onun dışına çıkmamak, dünya durdukça ebedi hayata yol almaktır. Bir insan bu alemde neyi temsil ettiyse, gidişi de orayadır. Hakk’ı temsil ettiyse, gam, keder ondan uzaklaşır; gönül verdiği, teslim olduğu yer ile dünya durdukça baki kalır.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 23

“Bir kimse senden emin olmazsa, sen de ondan emin olma.”

Hazreti Ali Efendimiz bu sözlerinde çok insancıl konuşuyor. Mademki inandıramadın kendine, artık daha fazla üzerine gitme sen de ona inanma, uzaklaş, demek istiyor.

Hazreti Ali Efendimizin çok güzel bir sözü daha vardır, buyurur der ki: “Efendiler, biri size karşı gurur yaparsa, seni küçük görürse, sen ondan daha gururlu çık.” Ona soruyorlar , “Neden böyle yapalım?” “Çünkü eğer sen ondan daha gururlu çıkarsan, gururlu durursan, o da mecbur kalır gururunu kırsın ve seninle tekrar muhabbete gelsin. Sakın onun gururuna saygı duymayın, ondan daha gururlu çıkın.”

Bakın zerre kadar bizim aşağılanmamızı istemiyor. Gururlu çıkan kişiye daha da gururlu çıkın, diyor; ki o da kırsın putunu ve yine dost olun.

Size şöyle bir misal daha vereyim: Selçuklu Hükümdarı Alaeddin, bir gün Hüdavendigar Mevlana’nın huzuruna geliyor. Mevlana hiç yerinden kalkmıyor. Herkes Mevlana’nın bu hareketine çok şaşırıyor. Koskoca hükümdar geldi Mevlana ayağa kalkmadı, diye düşünüyorlar. Alaaddin niyaz ediyor Hüdavendigar Mevlana’ya, Mevlana ona yer gösteriyor, o da geçip oturuyor. Sohbet bittikten sonra Hükümdar düşünceli bir şekilde kalkıp gidiyor. Hüsameddin Çelebi Hazretleri merak edip Hüdavendigar Mevlana’ya bu halin nedenini soruyor. “Ya Mevlana, koskoca hükümdar geldi, sen ona ayağa kalkmadın, ona saygıda bulunmadın, bunun nedeni nedir?” İşte Koca Mevlana şu cevabı veriyor: “Hünkar zaten benlikteydi, ben ona ayağa kalksaydım, onu daha fazla benliğe sürükleyecektim, daha fazla Allah’tan uzaklaşacaktı. Ben ona ayağa kalkmayınca, onun benliği kırıldı gitti. Onu daha fazla Allah’a yakın ettim. Siz bu işlerden anlamazsınız.”

Bakın nasıl putları kırıyor Mevlana…

Mana ehli hiçbir zaman dünya ehline karşı ayağa kalkmaz. Eğer kalkarsa boşuna o makamda oturuyor ve bulunduğu makamın ne manaya geldiğini bilmiyor, demektir.

Hiçbir kimsenin benliği ve varlığı Allah’tan ayrı değildir. Ama gururumuz bizi Allah’tan ayırır.

Allah’ın kulunu imtihan edişi, o kula kendi halini bildirmek içindir. Kullar, yani insanlar çocuk gibidirler; kendi hallerini bilmezler. Kul bu imtihanı kazanırsa, yani başına gelenden ibret alabilirse, Allah’ın lütfuna mazhar olur, zevke dalar; ibret alamazsa azaba düşer.

Her şeye sahip olsan bile gurura kapılma, başkalarını hor hakir görme. Tevazuya in, yoklukta dur ve hiçbir şeyin sana ait olmadığını, bütün sahip olduklarının Allah’tan olduğunu bil ve her an şükrederek niyazlarda bulunarak yaşa ki, Allah’a yakın olasın ve huzur içinde yaşayasın.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 22

Hasan Çıkar Dede

“İnsan çoktur, fakat insanlığını tanıyan pek azdır.”

Hazreti Ali Efendimiz çok doğru bir söz söylüyor. Bu dünya üzerinde yedi buçuk milyar insan var, fakat bunların arasında, insanın kimliğini bilen, kimliğine ermiş olan pek azdır.

İnsanlığa eren kişi Allah’a ermiştir, Hakk’ın kendisidir. İnsanlığa ermeyen kişi de ya yoldadır ya da Hakk’a tamamen arka çevirmiştir, dünya nimetlerine dalmıştır. Bu insanlar gece gündüz daha fazla mal mülk elde etmek için çalışır didinirler, düşünceleri hep dünyaya yöneliktir. Ama o gün geldiğinde onun nefesi toprağa gider, ayak altı olur, çiğnenir.

Yeryüzünde en mukaddes varlık insandır. Bütün varlıklar insanla dile geliyor, Yaratıcı insanla dile geliyor. İnsandan daha büyük alim daha büyük bir varlık yok yeryüzünde. Düşünecek olsanız o Yaratıcı insandan işliyor; füzeler yapıyor, uçaklar yapıyor, bir bakıyorsun Ay’a gidiyor. Bugün Mars’a da gidiyorlar, ışık hızını da buldular. Çok yakında bütün gezegenleri de gezecekler. Ama görecekler ki her yer boş, bulamayacaklar Allah’ı. Çünkü Allah’ın merkezi dünyadır, buradadır O. Ama gezdiriyor seni, git ara bul bakalım, neredeyim Ben, diyor…

Hüdavendigar Mevlana buyurur: “Kur’an, ölülere değil dirilere gelmiştir.” Ve yine Hüdavendigar Mevlana Yasin suresinde çok derin bir keşifte bulunmuştur, şöyle der: “Bir gün gelecek Ademoğlu Ay’a çıkacak Ay’dan dünyaya menzil kuracak.” Ve çıktılar da… ama maalesef Kur’an’ı hala ölüye okuyoruz. Kur’an’ın derin manalarına inenler ondan çok güzel faydalandılar, çok güzel keşifler yaptılar, fakat Kur’an’ın dış yüzüne bakanlar gerilerde kaldılar.

Bizler burada sizlerin hep gözlerinizi açmaya daha da uyanık olmanıza çalışıyoruz. Gözlerinizi açın ki daha iyi görün, kulaklarınızı açın ki daha güzel işitin. Çünkü biz Güneş’in evlatlarıyız ve hepinizin birer Güneş olmanızı isteriz.

Bakın bir damla nur var göz bebeğimizde, o siyah göz bebeği, ne kadar uzaklara ışık veriyor. Düşünmemiz lazım Yaratıcının her zerresi ışık, Ondan bir şey gizlenemiyor. İşte Hüdavendigar Mevlana bir evladına buyuruyor: “Evladım, benim sözlerime kulak ver ve beni iyi dinle.” “Buyrun Efendi Hazretleri…” “Çalış her zerren göz olsun.” “Neden?” “O zaman senden hiçbir şey gizlenemez, her şeyi görürsün… Çalış her zerren kulak olsun.” “Neden?” “Çünkü herkesi duyarsın, kimse senden sırrını saklayamaz.”

Bakın Hüdavendigar Mevlana, evlatlarını ne kadar yüce görmek istiyor.

Allah insan dışında değildir, her zerremiz Allah’la diridir. En büyük örneğimiz Hazreti Muhammed’dir, Hazreti Ali’dir. Onlardan sonra Hüdavendigar Mevlana ve Piran Efendilerimiz gelir. Onları örnek alalım ki, bizler de güzel birer insan olalım, kimliğimize erelim, huzur içinde yaşayalım.

 

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 21

Hasan Çıkar Dede

“İnsan-ı Kamil, herkesin hayrını isteyendir.”

İnsan annesinden doğup bir yaşa kadar geldikten sonra bir arayışa çıkar, gönlüne göre bir İnsan-ı Kamil bulduğu zaman geçmişi silinir, orada yeniden doğar.

Allah’a giden yol, kuldan geçer. Allah’ın sözlerini kim söylüyor? Taş mı, nebat mı, hayvan mı? Hiçbiri söylemiyor. Bütün mesele, kamil bir insana bağlanmakta ve onu sevmektedir ve O’nun rengine uymaktadır. Allah, insanları, yine insanla terbiye eder.

İslam’ın kemalatı Hazreti Resulallah’ta tecelli etti. Allah en güzel yüzünü Resulallah’dan gösterdi. O’nun ışığı herkesi çevreler, çünkü O, ayırım yapmaksızın her varlığa ışık verir. Hazreti Muhammed hiçbir söze ve manaya sığmayacak kadar yücedir. O her türlü hayalin ve idrakin üzerinde bir manaya sahiptir.

İnsan-ı Kamillerin, yani Mürşid-i Kamillerin yolları Hazreti Ali’ye çıkar, selam olsun üzerine. Neden? Çünkü Hazreti Muhammed Efendimiz Hazreti Ali’ye; “Artık Nübüvvet (Peygamberlik) defteri kapandı, Velayet (Velilik) defteri açılacak. Onların da başı sen olacaksın” demiştir. Yani Velayetin başı Hazreti Ali’dir. Hangi Veli olursa olsun Hazreti Ali’yi kendilerine ruh edinmezlerse, Kamil İnsan olamazlar. Hüdavendigar Mevlana, “Bütün Velilerde ve Nebilerde gören göz Ali’dir” demiştir.

İnsan olmadan, ney nasıl kendi kendine ses çıkaramazsa, ‘Kamil İnsan’dan da seslenen Allah’tır. Yani onun sözleri, doğrudan doğruya Allah’ın sözüdür. Allah’ı bulmak için mutlak ve mutlak onu bulmak lazımdır.

Susamış kişi Hakk’ı arayan yolcudur, suyun kaynağı da Mürşid-i Kamil’dir. Mürşid-i kamil, susamış kişiye Ab-ı Hayat’tır. Çünkü bir Mürşid-i Kamil, Kur’an-ı Natık’tır, Hazreti Muhammed’in bütün nurlarına ve hakikatlerine sahiptir. Onun sohbetleri vasıtasıyla tüm bu hakikatleri öğrenirsin, aydınlanırsın.

Mürşid-i Kamil, ahlakımızda bize yaramayacak, ne gibi kirler varsa, onları yavaş yavaş, hatta haberimiz olmadan temizler. Biz o Kudret’i annemiz gibi tanıyıp, onun kucağına atıldıktan sonra, o da bizi elbette, evlat olarak bağrına basar ve yüzümüzdeki, gözümüzdeki kirleri, anne şefkati ile mukayese bile edilmeyecek kadar hudutsuz bir şefkatle temizler.

Allah’ın bir kanunu vardır: Lütfu Allah’tan evvela biz isteyeceğiz.

İki cihanın hakimi olan Kamil Mürşid’in bizi sevk ve idare edebilmesi için, bizim ona nedensiz, niçinsiz bir teslimiyetle tabi olmamız şarttır. Asıl tasavvuf, asıl manevi ve ilahi bilgi, bu teslimiyettir. İnsanı, bu bilgiden başka kurtaracak hiçbir şey yoktur.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 20

“Kötülüğe iyilikle muamele eden kerimdir, muhsindir.”

Hepimiz zahir iradeye sahibiz. Biri kötülük yaptı mı hemen karşılık vermek isteriz.

Bir gün Hazreti Muhammed sahabesini karşısına alarak sorar: “Efendiler, size birileri kötülük yaparsa ne yaparsınız?”

Onlar da derler ki: “Biri bize kötülük yaparsa, biz ona iyilikle karşılık veririz.”

“Bir daha yaparsa?”

“Yine iyilikle karşılık veririz.”

“Bir daha yaparsa?”

Susarlar. Çünkü safraları kabarıyor, bir şey söylemiyorlar. O sırada Hazreti Ali gelir, selam verir. “Ya Resulallah, sohbetiniz neredeydi?”

“Biri size kötülük yaparsa ne yaparsınız? diye soruyordum.”

Hazreti Ali, “İyilikle davranırım” der.

“Bir daha yaparsa?”

“Yine iyilikle.”

“Bir daha yaparsa?”

“Ya Resulallah! Kıyamete kadar iyilikle karşılık veririm.”

Sahabe üçte kaldı ama Ali, bütün kötülüklere iyilikle karşılık veririm, diyor.

Hüdavendigar Mevlana da der ki: “Hasmını hor görme.” Sorarlar, “Neden ya Mevlana?” “Size karşı kini azalır” der.

Hazreti Muhammed bir karınca dahi öldürmemiştir. Bir gün, bir kirpinin kovaladığı bir yılan, Hazreti Muhammed’e sokulur. Kirpi,

Hazreti Muhammed’e sığındığını görünce yılana saldırmaz, bırakır. O da kirpiyi mükafatsız bırakmayarak sahabeden biri ile ciğer aldırıp kirpiye verir. Yılan kirpiden kurtulunca, Hazreti Muhammed’i nasıl sokacağını düşünür. Hazreti Muhammed, canını yakmak istediğini anlayarak serçe parmağını yılana uzatır. Küçük parmak hal diliyle, “Beni küçük buldun, yılana ikram ediyorsun” der. O sırada torbasında kedilerle gelen Ebu Hureyre o vakayı görür. Torbasından çıkardığı bir kedi yılanı yakalar. Hazreti Muhammed, ısırılan serçe parmağına yüzük takar. İslam’da küçük parmağa yüzük takılır. Ne kadar latif, ne kadar ince bir Peygamber.

Hüdavendigar Mevlana’ya sormuşlar: “Senin yolunun başı var mıdır?” Demiş ki: “Benim yolumun başı olsaydı sonu da olurdu. Benim yolum baştan aşağı güzelliktir, başı sonu yoktur. Kendini ne kadar güzelliklere verirsen o güzelliklerle sarhoş olur, kendinden geçersin.”

Güzellik kaynağı bir yol, bu güzellik kaynağında çirkin bir şey nasıl aranır? Hazreti Mevlana bakın ne güzel bir seslenişte bulunuyor: “Şefkati merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol. Cömertlikte akarsu gibi ol. Hiddeti asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.”

İnşallah hepimiz Peygamber Efendimize, Ehlibeyt Efendilerimize, Pirimiz Hüdavendigar Mevlana’mıza, Piran Efendilerimize layık insanlar oluruz.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 19

“Yalancının mürüvveti olmaz.”

Diline sahip olanın, yalanla alakası yoktur. Diline sahip olan küfürlü muhabbetlerde, isyanlarda bulunmaz. İnsan, kimseyle alaylı tarzda konuşmadan, kimseyi hakir görmeden, bütün çirkin işlerden kendini uzak tutarsa, kendini muhafazaya almış, edebiyle yaşıyor demektir.

Yalana gelince… Hazreti Muhammed’e sorarlar: “Senin ümmetin yalan söyler mi?” Peygamber Efendimiz şu cevabı verir: “Benim ümmetim zor durumlara düşebilir, aç kalabilir ama yalan söylemez. Yalan söylediği zaman benden değildir.”

Bir gün, Hazreti Mevlana’ya soruyorlar, diyorlar ki: “Bir kişi kalksa dese ki: Ben önce Allah’ı severim, sonra Peygamberimi severim, en son seni severim… Bu kişi hakkında ne dersiniz?” İşte Mevlana şu cevabı veriyor: “Bu kişi aşktan çok uzaktır ve bu kişiyle yola çıkılmaz. Fakat bir kişi Sevgilisi için, Allah’ım, Peygamberim, dinim, imanım diye bahsediyorsa, işte o kişi gerçek bir aşıktır.”

Hüdavendigar Mevlana yine şöyle buyurur ve der ki: “Doğruluk, can vermektir. Kendinize gelin de bu hususta ileri geçin. Kur’an’dan ‘Erler vardır ki Tanrı’yla ettikleri ahdi bozmadılar, ahidlerine doğrulukla sarıldılar’ ayetini okuyun! Nice ham kişiler vardır ki görünüşte kanlarını döktüler. Fakat nefisleri diri olarak o tarafa kaçtı. Aleti kırıldı ama yol kesen diri kaldı. Bindiği at kanlar saçtı ama nefis diri. At öldü, yolu aşılmadı. Ancak ham, kötü, perişan bir halde kala kaldı. Her kan döken şehit olsaydı öldürülen kafir de kutlu bir şehit sayılırdı. Nice şehit olmuş güvenilir kişiler de vardır ki dünyada ölürler, şehit olmuşlardır, fakat diri gibi yürür gezerler.”

Bütün dava, dürüstlüğü elden bırakmayıp, dünya varlıklarına tamah etmeden, yalandan, hırstan kaçınarak bizlere bahşedilmiş olan bu ömrü Allah ile birlikte huzur içinde geçirmektir.