İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 34

“İnsanların kıymetleri yaptıkları iyilikle ölçülür.”

Güzel bir iş yaparsın, birilerine iyiliğin dokunur, o iyilik yaptığın kişi sevinir. Senin de içine vicdanen bir ferahlık gelir.

Peygamber Efendimiz buyurur der ki: “En ufacık bir iyiliği dahi, pek ehemmiyetsiz olsa da, küçümseme, hor görme. Eğer kuyudan su çekerken elindeki kova, su için gelmiş olan birisinin kabına dökülmüş olsa bile, bu hal, iki tarafa göre de, iyiliktir. Din kardeşlerinden birisine, güler yüz ve tatlı dil gösterdin ise, bunu dahi, değersiz sayma. Aman aman, üzerinizdeki örtünün uçlarının, gelişi güzel yerlere doğru salıverilmesinden sakınınız. Büyüklük taslamaktan doğan, bu hali Hazreti Allah sevmez. Sende olmayan bir ayıp ile seni yeren ve kötüleyenleri, onlarda hakikaten var olan ayıp ile yerme ve kötüleme. Bırak vebali onun, sevabı senin olsun. Gayet sakınılacak şeylerden birisi de, bir kimseye sövmektir. Aman bundan da, son derece sakın.”

İnsan, yeryüzünde Allah’ın binasıdır. İnsan, çok mukaddes bir varlıktır. Peygamber Efendimiz bütün kötülüklerden münezzehtir, hiçbir zaman dilinden kötü bir söz çıkmamıştır. Ne kadar güzellik, iyilik varsa bu alemde, Allah bütün o güzelliklerin, iyiliklerin kaynağıdır.

Hüdavendigar Mevlana, bir kasidesinde, iyiliğin dervişlik vasıflarından olduğunu şöyle anlatıyor ve diyor ki: “Dervişliğin nişanesi, belirtisi nedir? Herkese elinden geldiği kadar iyiliklerde bulunan, yardımcı olan, etrafa inciler saçan cömert kişi; tatlı dilli olup kimseyi incitmeyen, değerli sözler söyleyen seçkin insan derviştir. Yoksa herkesi aldatmak için yüz parçadan dikilmiş yamalı hırka giyen kişi derviş değildir.”

Bizim nazarımızda en büyük derviş, “Bana ne kadar kötülük yaparlarsa yapsınlar, ben hepsine iyilikle muamele ederim” diye buyuran İmam Ali Efendimizdir. Dervişin başı kesiktir; hep secdededir. Onda olan bütün varlık, iman ettiği yerdir.

Gerçek iyilik ve cömertlik, bir şeyler elde etmek veya cennete gitmek için değil; tam bir imanla, hiçbir karşılık düşünmeden, saf ve temiz bir niyetle yapılmış olandır. Gaye sadece Allah’a yaraşır bir insan olmak, O’nun rızasını kazanmaktır. Bu yoldaki gayretiniz ne kadar içten olursa, yaşayacağınız güzellikler de o kadar çok olur.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 33

“Alim düşman cahil dosttan daha hayırlıdır.”

Düşmanın alim olursa o seni arkandan vurmaz, eğer cahil ise dostun bile olsa seni arkandan vurur. Ne güzel söylemiş büyüklerimiz: Cahille dostluk etme, akıbet başın derde girer…

Hüdavendigar Mevlana, Mesnevi-i Şerif’inde şöyle bir hikaye anlatır: “Adamın biri, bir gün bir ayı yavrusu buldu, beslemeye başladı. Bunu gören arkadaşları ona tavsiyede bulundular, dediler ki: Bu ayıyı götür ormana bırak, yoksa büyüdüğünde senin canına kasteder, öldürür seni. Adam onlara kulak asmadı, o benim çok sadık bir dostumdur, dedi. Gün geldi ayı büyüdü. Hala beraber yiyor içiyorlar, geziyorlardı. Bir gün adam yoruldu, bir ağacın gölgesinde yattı uyudu. Ayı sinek kovalamaktaydı. Sinek, kovulunca kalktı, fakat inadına yine kalktığı yere gelip kondu. Ayı, o adamın yüzünden kaç kere sineği kovdu. Fakat sinek gene derhal kalktığı yere gelip konmaktaydı. Ayı, sineğe kızıp, gitti dağdan kocaman bir taş yakalayıp getirdi. Sineğin yine uyuyan adamın suratına konmuş olduğunu görünce, o koca değirmen taşını alıp, sineği ezmek için adamın suratına fırlattı. Taş, uyuyan adamın suratını paramparça etti. Bu mesele de bütün aleme yayıldı; ayı sineği öldüreceğim derken adamı öldürdü… Cahilin sevgisi şüphesiz ayının sevgisidir. Kini sevgidir, sevgisi kin. Ahdi gevşek, zayıf ve bozuk… sözü büyük, vefası artık. And içse bile inanma. Eğri sözlü adam andını da bozar. Madem ki yeminsiz sözü yalan. Hilesine yeminine de inanma. Onun nefsi beydir, aklı esir… farz et ki yüz binlerce defa Mushaf’a yemin etmiş olsun!..”

İşte Hazreti Ali Efendimizin sözü ne kadar doğru ve yerindedir. Cahilden dostun olacağına alimden düşmanın olsun.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 32

“Allah’ın insanlara bahşettiği nimetlerin en büyüğü akıldır.”

Allah sayısız nimet ihsan etti. Bütün nimetlerden en üstün nimet olarak akıl verdi, onu da başa koydu. Bir insan cüz’i akılla yola çıkarsa her zaman hüzünlere, kaygılara düşebilir. Fakat araştırır, Allah’ın bir dostuna el uzatır, onu etüd ederek onun kişiliğini öğrenip oraya gönül verir, orayla aklını büyütürse, bu kişinin hayatı daima huzur içinde geçer. Bir yere muhabbet vermek, oraya kendini bırakmak lazım. Eğer öyle güzel bir yer bulur da oraya temiz bir gönülle bağlanmazsa, ömrünün sonuna kadar oraya gitse de yararlanamaz, boşuna gelip, gider. Bu yol, hırkada taçta değildir. Kişinin temiz gönlüne bakar. Kişi kendi benliğinde, küçük akılda kalırsa, her zaman üzülmeye, sıkılmaya mahkumdur.

Aklın en büyüğü Hazreti Muhammed’de, o Akl-ı Küll. Bütün Evliyaullah orayla akıllarını büyüttüler ve sevilerek kendilerini kazandırdılar. Ne güzel isimleri var, Evliya… Peygamberler, Evliyalar yaratıcıda kendilerini fani kıldılar, daima güler yüzlü oldular, dilleri tatlı, bakışları hoş oldu. Cemaatleri onları dinleyerek huzura kavuştu.

Akıl, hiçbir varlığa verilmemiş, insana verilmiş. Bir balina bir sandalı devirir, beş-on kişinin ölümüne sebep olursa yargılanmaz ama bir insan, yumurta çalsa yargılanır. Neden yaptın? diye sorulur. Çünkü insanda akıl var. İnsan her şeyin sorumlusudur ama insan olmadı mı biri, ne diyebiliriz ki…

İslam devletleri içinde Türk toplumu daha aydındır. İnşallah daha da aydın oluruz. Hepimiz kardeş oluruz, birlik oluruz. Bütün insan toplumunu birliğe, kardeşliğe, güzelliklere götürürüz.

Ne güzel söylüyor Yüce Mevlana ve diyor ki: “Beri gel beri, daha beri, daha beri, ben senim, sen bensin. Biz bir top inciyiz, bir başız, bir akılız, bu şaşılık niye? Hiç aydın aydınlıktan kaçar mı? Gel…”

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 31

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Herkesten müstağni bulundukça kıymetin yücelir.”

Hazreti Ali Efendimiz bu sözünde şunu demek istiyor: Bir insan eğer tok gönüllü olursa, başkalarından bir şey dilenmezse, Hakk ile kendisini donatmış ise, bu kişi her yerde herkes tarafından sevilir ve sayılır.

Çalışacaksın, yiyeceksin, eğleneceksin; fakat hiçbir dünya arzusu, Allah sevgisinin üstünde olmayacak. Mesele burada; bizi kurtaracak olan şey, menfaatsiz sevgidir. İnsanı bu ihya eder. Fakat menfaatle karıştı mı zehir olur.

Bedenimiz bir kafese benzer. Eğer kendimizi ruhaniyeti zenginleştirecek davranışlarla, hizmetlerle beslersek, Hazreti Muhammed’in, Hazreti Ali’nin, Hüdavendigar Mevlana’nın ve diğer Evliyaların ahlakını benimsersek, kafesimiz türlü güzellikte kuşlarla süslenir. Ama gayretlerimiz hep dünya ve dünya kazançları için olursa, kafesimiz bize zindan olur, bizi güzelliklerden uzaklaştırır.

Şöyle bir deyiş vardır: Duvara güvenirsin, gün gelir duvar yıkılır. Birisine güvenirsin, gün gelir ölür. Ama Allah’a güvenirsen, O’ne yıkılır, ne de ölür… O, her daim diridir, hem daim ‘Hay’dır.

Vermekte en cömert olan yüce Allah’tır. Düşünün, gece-gündüz hizmette, bir saniye bile geri kalmıyor hizmetlerinden. İlahi düzen büyük bir ahenk içersinde yürüyor ki, hiç durup dinlenmesi yok. O halde ona layık olabilmek yolunda bizlere de durmak yok.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 30

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Edeb insanların ziynetidir.”

Hüdavendigar Mevlana der ki: “Terbiye, terbiyesizden alınır.” Neden? Çünkü kişi çirkin işler yapar sen o çirkin işleri görüp tiksinir, kendine bir terbiye verirsin.

Edebe gelince, Hüdavendigar Mevlana, “Edeb okullarda öğrenilmez, aşktan alınır” diyor. Nasıl aşktan alınır? Aşık ile maşuk daima birbirini düşünür. Mecaz aşktan misal verelim; aşık sevgilisi ile randevulaşınca, bütün gece sevgilisine sunmak için güzel sözler düşünür. Zaten aşık daha geceden randevudadır. Onun gözüne iş, güç görünmez. Buluştukları zaman sevgilisi güzel bir yüz tutup, aşığına öyle derinden bakar ki aşık bunu görünce bütün yazdıklarını, bildiklerini unutur. Acaba bu söz onu incitir mi? İncitirsem kaybederim, diye düşünerek, bütün gece hazırladığı güzel sözlerden, bir tanesini dahi sevgilisine söylemekten çekinir. İşte aşk edebe soktu.

Evlatlar, ana babayı dinlemez, asilik ederler ama sevgilileri ile konuşacaklarsa hep telefon başında dururlar. Ne zaman arayacak diye heyecanlanır, en güzel sözleri ona söylerler. Anne dokuz ay karnında taşıdı, her türlü hizmeti yaptı, o boya getirdi. Sevgilisine söylediği yüzlerce güzel sözden, bir-iki tane söylese ona da razıdır. Onlar da, çoluk çocuk sahibi oldukları, yaşlandıkları zaman annenin babanın kıymetini bilecekler ama iş işten geçmiş olacak, şimdiden bilse ne olur.

Hüdavendigar Mevlana daima yapıcı konuştu. Anlayanlar çok sevdi. Mevlana, “Biliyorum ki bana darıldın, ben hayattayken gel yanağımı öp. Bir gün Hakk’a yürüyeceğim, bu güzel sözlerin hepsi sana ders olacak, kabrime gelip sarılacak, toprağımı öpeceksin. Şimdiden gel de, dost olalım” der.

Anne baba, evlatlarından hiçbir şey beklemezler. Onlara tatlı dil, güler yüz en büyük ikramdır. Hiçbirimiz yaşlı doğmadık, hepimiz bir devre geçirdik. Onun için evlatlarımıza önce biz tatlı dil, güler yüz ve şefkat göstererek, onlara eğriyi doğruyu yavaş yavaş anlatmalıyız. Onlar asidir, biz sabredeceğiz ki, bir gün bize hak versinler.

Bütün dava, maddeye değil, insanlığa yönelmektir; manevi büyüklerimizin eserlerini okuyarak edebiyete yönelmek, onların huylarına bürünmektir.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 29

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Öyle bir kimseyi dost tut ki, aranızda kardeşlik husule gelsin. Senin bulunmadığın yerlerde seni müdafa etmek için düşmanlarınla pençeleşsin.”

Şahımız ne söylerse yerinde söyler. Her zaman güvenilir, temiz arkadaş kardeşten bile üstündür. Çünkü hep senin yanındadır. Neuzübillah karşınıza edepsiz birisi çıktı diyelim; sen kalkarsın karşı gelmeye ama bir bakarsın o senden önce atılmış. Böyle arkadaşlar her zaman senin için canını bile vermeye hazırdırlar. Bu yüzden iyi bir arkadaş her şeyin üstündedir.

Nitekim Hüdavendigar Mevlana, “Er olmayan kaypak arkadaşlara uyma, çevir onların yaprağını!” der, “Çünkü onlar sizinle yoldaş olurlarsa gaziler de saman gibi içsiz bir hale düşerler. Size uymuş görünür, sizinle beraber safa girerler ama sonra kaçarlar, safı da bozar perişan ederler. Bu çeşit adamdansa… münafıklardan pek kalabalık kişinin size uymasındansa, azlık asker daha iyi.”

İnsan, insanın rahmanıdır. İnsan, insanın şeytanıdır. Bir arkadaş, bir arkadaşı doğru yola götürmeye çalışırsa, o arkadaş rahman sıfatını taşır, arkadaşını da rahmaniyete çeker. Bir arkadaş, arkadaşını kötü yollara çekmeye kalkarsa, o şeytandır. Ona uydun mu şeytana uymuş olursun.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 28

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“Bir kimseden gördüğün iyiliği hatırından hiç çıkarma.”

İmam Ali Efendimiz burada, mademki birinden bir iyilik gördün, sana bir iyiliği dokundu, o zaman bu iyiliği hiç hatırından çıkarma, diye buyuruyor. O kişi demek ki bir Hızır gibi sana gelmiş, Hakk ondan işlemiş, o zaman sen de o iyiliği hiç unutma hep hatırında tut.

Hüdavendigar Mevlana’mız, Mesnevi-i Şerif’inde, Hızır hakkında şöyle buyurur ve der ki: “Bir Pir ele geçirdin mi hemen teslim ol; Musa gibi Hızır’ın hükmüne girip yürü. Ey münafıklık nedir, bilmeyen! Hızır’ın yaptığı işlere sabret ki Hızır, ‘Haydi git, ayrılık geldi’ demesin. Gemiyi kırarsa ses çıkarma; çocuğu öldürürse saçını başını yolma. Mademki Hakk, onun eline, ‘Kendi elimdir’ dedi; ‘Yedullahi fevka eydîhim’ hükmünü verdi; şu halde Allah eli, onu öldürse de yine diriltir. Hatta diriltmek nedir ki? Ona ebedi hayat verir. Bu yolu, nadir olarak yapayalnız aşan bile yine Pirlerin himmetiyle aşmış, varacağı yere onların sayesinde ulaşmıştır. Pirin eli, kısa değildir, gaybdekilere de erişir. Onun eli, Allah kabzasından başka bir şey değildir ki. Gaybde bulunanlara böyle bir hil’ati verirlerse huzurda bulunanlar şüphesiz gaybdekilerden daha iyidir. Gaybdekileri bile doyururlar, onlara bile ihsan ederlerse artık konuğun önüne ne nimetler koymazlar? Huzurlarında hizmet kemeri bağlanan nerede, kapı dışında bulunan nerede? Piri seçip ona teslim oldun mu, nazik ve tahammülsüz olma; balçık gibi gevşek ve sölpük bir halde bulunma. Her zahmete, her meşakkate kızar, kinlenirsen cilalanmadan nasıl ayna olacaksın?”

Mürşid-i Kamillerin yolları Hazreti Ali’ye çıkar, selam olsun üzerine. Velayetin başı Hazreti Ali’dir. Hangi Veli olursa olsun Hazreti Ali’yi kendilerine ruh edinmezlerse, kamil insan olamazlar. Hazreti Pir; “Bütün Velilerde ve Nebilerde gören göz Ali’dir” demiştir.

Mürşid-i Kamiller kitabî konuşmazlar, onlar daima hitabî konuşurlar. Allah insanların hem yaradanı, hem mürebbisidir. Onlar, yeryüzünde Allah’ın ihsanını halka sunmakla görevlidirler. Onlar aşkın, canlı, ete kemiğe bürünmüş hali olarak seyredenlerine ayna olurlar. Arayışta olanlar o aynada Allah’ın türlü güzelliklerini, yüceliğini, cömertliğini seyrederler.

Nitekim, Kur’an-ı Kerim’de, “Artık sen, öğüt verip, hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın” diye buyurulmaktadır. (Gaşiye, 21)

Mürşid-i kamiller Allah’ın gölgeleridir, hepsi Allah’ın aletleridirler. Hazreti Muhammed Efendimizden zuhura gelen bütün o güzel kelamlar Allah’ın kelamıdır. O, Allah’ın aletiydi, Hakk ondan işliyordu.

Allah elçiden dile geliyor. Oradan tebliğler sunuyor, o tebliğler sana ağır geliyor, kaçıyorsun. Kaçma! O tebliğleri yerine getir ki, Hakk yüzünü sende göstersin.

Unutmayın… Talebimiz sadece Allah’tan olmalıdır. Bilgisizlikten başka hiçbir şeyden korkmayın, bilmediklerinizi öğrenmekte azimli olun. En büyük zenginliğiniz olan aklınızı kullanarak güzel huylarla huylanmak yolundan ayrılmayın.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 27

“Sükutu galip olanın muhabbeti ziyade olur.”

Hüdavendigar Mevlana’mız, bir iş yapmaya kalkıştığın zaman, istersen bin kişiye danış, fakat işi yapacağın an kalbine danış, diyor. Kalpteki ses üstündür. Oradan güzel bir ses gelirse o sese uy. Akıl yenilebilir ama kalb yenilmez, orası tevhid yeridir. Oraya biraz kulak verirsen; Allah, Allah, Allah… diye daima tevhidde olduğunu duyarsın. Akıl her yerde gezer, kalb ise bir yerde durmuş, zikrini yapar. Hele o kalbe güzel bir Dost koymuşsan, hiç yenilmezsin.

Kalbinin sesini dinleyeceksin. Hazreti Muhammed, kimsenin aklıyla yola çıkmadı. Misal olarak; bir iş yapılacağı zaman sahabeye anlatır, fikirlerini dinlerdi. Daha sonra kendi düşüncesini söylediği zaman sahabe onun parlak düşüncesine hayran olur, o yönde hareket ederlerdi. Çünkü Hazreti Muhammed hep tefekkürdeydi, hep kalbinin sesini dinlerdi.

Hazreti Muhammed’e Nebi olmadan önce toplum tarafından Emin ismi verildi. Yani onun söylediği bütün sözler suret bulacaktır, emin olun, demek istediler. Hazreti Muhammed’in o güzel aklı, Cebrail (as) ismini almıştır. O en büyük melek Cebrail, Hazreti Muhammed Efendimizin başındaki akıldır.

Bizlerin de akıllarımızı Hazreti Muhammed Efendimizin aklıyla büyütmemiz gerekir. Eğer akıl, güzel bir yerden aşı alırsa, insanı çok güzel yerlere götürür, almazsa neuzübillah isyanlara düşürür. Onun için Hazreti Muhammed kimsenin eserini okumadı, kimseden akıl almadı, kendi iç duygularıyla Yaratıcıyı kendinde buldu ve hep oradan söz etti.

Allah, insanı bu kadar mukaddes kılmış, cihana hakim kılmış, kendisine temsilci seçmiş. İnsan kişiliğini bulursa hatalara düşmez. Çünkü o Yaratıcı, o Allah, senin dışında değil; O, senin içinde…

Ne güzel buyuruyor Yüce Mevlana ve diyor ki: “Senin yanındayım, beni uzak görme! Benim yanımdasın, benden ayrılma! Kendini yaratandan uzak düşen kişinin işi yolunda, uygun olur mu? Benim gözümle neşelenen göz parlar, keskinleşir, öteleri, gaybı görür. Duyduğu manevi zevkden ötürü mahmurlaşır. İçinde benim rüzgarımın estiği, sevgimin dolaştığı gönülde, manevi güller açar, nurlarla dolu gül bahçesi olur…”

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 26

“Akibetini çok düşünen şecaat gösteremez.”

Hazreti Ali Efendimizin bu sözü çok doğru ve yerindedir. Çünkü bir insan ne olacağım, ne edeceğim, ne yapacağım deyip dururken, işin sonunda akibetinin ne olacağını merak edip dururken hiçbir iş başaramaz. Böyle insanların inancı ve imanı sağlam değildir. İnancı ve imanı sağlam olmayan insanlar da hiçbir şecaat gösteremezler.

Bizim önderimiz kimdir? Hazreti Muhammed Efendimiz… Peki o nasıl bir davranışta bulundu? Her zaman topluma yararlı faydalı fikirler üretmek için çalıştı. Hazreti Muhammed Efendimizin ahlakıdır, insanlara, topluma yararlı ve faydalı fikirler üretmek. Ve bizlerden de güzel fikirler üretmemizi istemiştir. İnsanlara yararlı faydalı fikirler üretmekten maksat, karanlıkta kalmış insanları güzel düşüncelere sevkederek, onları aydınlığa, huzura kavuşturmaktır. Işık verici sözler söylemektir.

Kötü düşüncelerle savaşmak gerekir. Sen bir çuvalda çürük elmaları görünce ne yaparsın, onları çuvaldan çıkarıp yerine yenileri koymaz mısın? Aynen böyle, kötü düşünceleri aklımızdan çıkarıp, kendimizi güzel düşüncelere vermemiz gerekir.

En büyük düşünür Hazreti Muhammed’dir. Madem ki biz Hazreti Muhammed’e, Hüdavendigar Mevlana’ya gönül verdik, daima onların büyüklüğünü düşünmemiz, onların güzelliklerini kendimizde çoğaltmamız, onlarla yola çıkmamız, onların diliyle topluma konuşmamız, onları gönlümüzde taşımamız lazım. O zaman onların ruhları bizimle şad olur, biz de onlarla şad oluruz.

Bizim vazifemiz Hakk’ı istemek, Hakk’ı bulmak, O’nunla yaşamaktır. Onu bulduktan sonra her şeyi bulmuş oluruz, her iş kolaylaşır. O da insan dışında değil. Büyüklerimiz bize aynadır. Temiz bir inanç, imanla bakıldı mı gün gelir, siz O olursunuz.

İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 25

Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi

“İslam’dan daha yüce şeref yoktur.”

Bu aleme yüzyirmidörtbin Peygamber geldi, hepsi de İslam’dı. Davut da İslam’dı, Musa da İslam’dı, İsa da İslam’dı. Fakat İslam’ın kemalatı Hazreti Muhammed Efendimizde ve bir de Şahımız İmam Ali Efendimizde tecelli etti. Zaten İmam Ali, Hazreti Muhammed’in eğitiminde yetişmişti.

İslam nedir?.. Bir insanın sözleri sevici ise, birleyici ise, ikiliğe hiç yer vermiyor ise, kendisi inciniyor fakat karşısındakini hiç incitmiyor ise, sözleri hep yapıcı ise, o zaman bu kişi İslam’dır.

Hazreti Muhammed Efendimizi örnek alalım, selam olsun üzerine; O, çektiği o kadar çileye rağmen hep rıza göstermiştir. İmam Ali Efendimiz de, selam olsun üzerine, O da şöyle buyurmuştur: “Öfkeyi ve hiddeti ayaklarımın altına aldım.” Yani demek istedi ki, birisi bana bağırsa, kavga etse de, ben katiyen ters cevap vermem, gülümserim. Dinlerim bakalım ne konuşuyor. Ama eğer eli kalkarsa o zaman cevap vermeyi düşünürüm. Eli kalkmadıkça ne söylerse söylesin karşılık vermem… İmam Ali Efendimiz bu söylediklerini yaptı ve Hüdavendigar Mevlana da yaptı.

Hüdavendigar Mevlana, bir gün bir toplulukta dedi ki: “Ben yetmişiki milletle beraberim.” Mevlana’nın bu sözünü duyan bilginler toplandılar, aralarında konuştular, dediler ki: Bu yetmişiki millet arasında kafir var, putperest var, küfürbaz var, İsa’ya tapanlar Musa’ya tapanlar var. Mevlana nasıl olur da yetmişiki milletle beraberim der. Ve karar verdiler, aralarından birini Mevlana’yı bulmak üzere ve bu soruyu kendisine sormak üzere gönderdiler. Ve eğer yine yetmişiki milletle beraberim derse, kabul ederse, o zaman ağzına gelen ne kadar çirkin laf varsa hepsini Mevlana’nın yüzüne söyle, dediler. Adam geldi Mevlana’nın huzuruna, selamlaştılar, adam sordu Mevlana’ya, “Sen şöyle bir söz sarf etmişsin; yetmişiki milletle beraberim, demişsin. Bu söz doğru mudur? Bu sözü sen mi söyledin?” Mevlana, “Evet doğrudur, ben söyledim, aslı vardır” dedi. Adam Mevlana’nın cevabını duyar duymaz başladı söylenmeye, ağzından gelen bütün çirkin sözleri söyledi. Mevlana sadece dinledi, adamın hiçbir sözüne bir cevap vermedi. Adam söylendi söylendi en sonunda durdu. Mevlana, küfürbaza dönüp sordu, “Bitti mi konuşman?” Adam dedi ki, “Bitti.” O zaman Mevlana adama şu cevabı verdi: “Hem seninle beraberim hem de söylediklerinle beraberim.” Yani demek istedi ki, senin gibi olsam senin gibi konuşurum, ama senin gibi olmadığım için sadece dinliyorum. Adam Mevlana’nın bu sözlerini işitince biraz düşündü, Mevlana’nın ne demek istediğini anladı ve hemen Mevlana’nın ellerine kapandı öptü ve bağışlamasını diledi. Bakın Mevlana bu davranışıyla küfürbaz adamı da kazanmış oldu.

Ağzından bir tek çirkin söz çıktı mı sen kirlenmiş sayılırsın. Bu ağız ancak güzel söz söylemek için vazifelidir. Zerre kadar küfür, kavga, çirkin söz için değildir. Fakat maalesef insanlar derin düşünmeden bilgisizce sözler sarf ediyorlar.

İslam olmak kolay değildir. İnşallah her birimiz Hazreti Muhammed Efendimize, İmam Ali Efendimize, Hüdavendigar Mevlana’mıza ve Piran Efendilerimize layık güzel insanlar oluruz.