Âriflerin Menkîbeleri’nde Hazreti Mevlâna şöyle buyurur:
“Bir defa Tanrı’nın güzelliğini görürsen bir daha başkasının yüzüne bakmazsın.”
Hazreti Mevlâna, Hazreti Şems’in hakîki yüzünü gördüğü an, oraya iman edip aşık oldu. O hakîki yüz görününce, gözü ondan başka hiçbir şeyi görmedi. 48 bin kasîde ve beyitlerle, bütün methiyeleri Şems için söyledi. Hazreti Şems’in hakîki yüzünü gördükten sonra kendisi de ona ulaştı, o oldu ve onun nurunda yok oldu.
Yine Âriflerin Menkîbeleri’nde mürşid-i kâmilin hakîki yüzü ile ilgili şöyle bir hikâye nakledilir:
“Semâ esnasında bir mürid daima Hazreti Mevlâna’nın karşısında durur ve şaşkın bir şekilde yüzüne bakardı. Diğer arkadaşlar neşe, sevinç ve eğlence ile meşgul olurlardı.
Mevlâna bir gün bu müride, ‘Niçin karşımda durup dikkatli dikkatli yüzüme bakıyor, semâ yapmıyorsun’ diye buyurdu.
Mürid baş koydu ve, ‘Dünyada senin mübârek yüzünden başka bakılıp seyredilmeye değer bir yüz var mı? Bu kul, mübârek yüzünü seyretmekte bulduğu zevk ve memnuniyeti başka hiçbir kimsenin yüzünde bulmamıştır’ diye cevap verdi.
Mevlâna, ‘Çok iyi, mübârek olsun! Fakat bizim diğer bir gizli yüzümüz vardır ki, sen onu bu gözlerinle göremezsin. O yüze yönelmeye çalış ve o yüzü görmeye gayret göster. Bu gözüken yüz kaybolunca, o gizli yüzü görür ve derhâl tanırsın’ buyurdu.
Rubâi:
“Sevgilinin bize misafir olarak geldiği gün, ne hoş bir gündür. Gözümüz, onun güzel yüzünü görünce, bir güzellikler diyarı olur.
Gönlümüzde ayrılık derdi varsa, onun güneş gibi parlak olan yüzünden o derde dermân bulunur.”