Hazreti Mevlâna, aşığın sarhoşluğunu yüce bir doğan kuşuna benzetir, fakat sarhoşlukla da yetinmemizi istemez. Bizlere Mesnevî’de şunları söyler:
“Bu sarhoşluk, yüce bir doğan kuşuna benzer, ama kutluluk mekânında ondan da yüceleri vardır. Yücelere çık, çünkü Allah’ın yarattığı bu geniş yeryüzü sana teslim olmuştur.”
Hazreti Mevlâna, bizleri bir İsrâfil gibi görmek ister ve şöyle buyurur:
“Herkesten seçilmiş olmada, ruh bağışlamada, sarhoşlukta ve sarhoş etmede bir İsrâfil ol.”
Maarif’te, Tanrı’nın velîsinden bir rahmet madeni olarak söz eden Hazreti Mevlâna der ki:
“Tanrı’nın velîsi bir rahmet madenidir. Herkes onun görünen varlığından zevk bulur, rahata kavuşur. Onun nurundan canlanır. O nur ile hiç eksilmez.”
Yine Maarif’te, âriflerden her şeyi kendilerinde bulan kişiler olarak bahseden Hazreti Mevlâna, ârifler hakkında da şunları dile getirir:
“Âriflerin sevgilileri de, mânevî aydınlıkları da gönüllerinin dışında değildir. Onlar, üzüm suyundan yapılmış şarabı içmezler, onlar mânâ şarabını kendi damarlarında dolaşan kanda bulurlar. Dünyada herkes bir Leylâ’ya Mecnûn olmuştur. Âriflerin her an Leylâ’ları da kendileridir, Mecnûn’ları da!..”
Rubâi:
“Kendi Leylâ’mdan, bende bulunan Leylâ’nın aşkından Mecnûn oldum; yüzlerce Mecnûn’dan daha deli, divâne bir hâle geldim!
Ey beni hoşlukla, rahatlıkla terbiye eden, yetiştiren; ey bana mükerrem, üstün bir varlık olduğum müjdesini veren Allah’ım!
Aşkınla beni öldürürsen, ey benim katilim; benim diyetim Sen’sin!”