Hazreti Mevlâna, Hakk yolunda çekilen zahmetleri bedenlerimize bağlar. Mesnevî-i Şerîf’te bunu şöyle açıklar ve bu açıklaması ile insanın kendini biraz daha tanımasını, acı çeken varlığın gerçekte sadece beden varlığı olduğunu anlamamızı sağlar:
“Ulu Allah, sıcağı, soğuğu, zahmeti, derdi bedenlerimize havâle etmiştir. Bütün bunlar, korku, açlık, malların azlığı, bedenimizin hastalığı, hepsi can nakdinin meydana çıkması içindir. Vaatlerle tehditler, bu birbirine karışmış olan iyi ve kötüyü ayırt etmek içindir.”
Aslında insan için safın tortudan arınması süreci başlı başına çok büyük bir savaştır. Hazreti Muhammed Efendimiz bu savaşı şöyle dle getirmiştir:
“Peygamber harpten döndüğü zaman; artık küçük savaştan, büyük savaşa döndünüz, buyurdu. Yâ Resulallah, biz harpten dönüyoruz, bu savaş küçükse, büyük savaş nedir? dediler. Hazreti Muhammed şöyle buyurdu: Büyük savaş, nefsle yapılan savaştır.”
Bu savaş baş kesmekle kazanılır, baş kesmenin mânâsını Hazreti Pîr bizlere şöyle anlatır:
“Baş kesmek nedir? Dünyada nefsi öldürmek, nefsin dileklerini terk etmek.”
Hazreti Mevlâna, Kur’ân-ı Kerîm’in tevîli olan Mesnevî-i Şerîf’in her adımında ‘Mürşid’den bahseder. Mürşid kelimesi derin bir tasavvufî mânâya sahiptir. Mür – ölü, şit – yıkanmış anlamlarına gelir. “Vücudunda nefsi ölen kişinin emrine güneş de tâbîdir, bulut da tâbîdir” diye buyuran Hazreti Pîr, aslında nefsten arınmanın insanın geçirdiği devrânlarla ilgisini şöyle anlatır:
“Cemâd iken öldüm, yetişip gelişen nebât oldum, nebât iken öldüm, hayvan oldum, hayvanlıktan da geçtim, hayvanken de öldüm de insan oldum; şimdi bir hamle daha edeyim, insanken de öleyim de melekler âlemine geçip kol kanat açayım.”
Rubaî:
“Ey ateşe benzeyen aşk; şu şekillerle, nakışlarla, resimlerle dolu olan âlemde bulunan bütün şekilleri, nakışları, resimleri sil, yok et de, kendinden canlı bir şekil ortaya koy!
Ey padişahım; seni sevenler, kendilerinden geçtiler, mest oldular, öldüler! Ama, rindlerin yine de sana selâmları var; onların bulundukları yere bir defa daha uğra, ne olur?
Kaf dağındaki zümrüd ü ankâ bile Tebrizli Şems’in aşkıyla kanat çırpar, uçar! Sen de o varlık kanadını kökünden yol, at da, kendine aşktan kanat elde et!”