Tasavvufta nefsin yedi merhâlesinden söz edilir. Nefs-i emmâre, nefs-i levvâme, nefs-i mülhîme, nefs-i mutmâine, nefs-i râziye, nefs-i merzîye ve nefs-i sâfiye denilen bu basamakların her birinde nefs biraz daha terbiye olur.
Hazreti Pîr ise bizlere bütün yolları kısaltır, teferruatı kaldırır, insanın mânevî olgunluğa erişmesini şu üç sözle özetler:
“Hamdım, piştim, yandım.”
Hamlıktan kurtulup pişme yolunda en büyük düşman olan nefsle savaşta Hazreti Pîr bu yol kesen ejderhayı bizlere şöyle tanıtıp, haberdâr eder:
“Sen kendinle, kendi nefsinle dost olma da, kiminle dost olursan ol! Aklını başına al da sen kendinden, kendi nefsinden kaç kurtul! Senin asıl korkunç düşmanın nefsindir.”
“Bil ki, bakır, altın olmadıkça bakırlığını bilmez. Gönül de mânevî kıvama ulaşmadıkça hatâlarını görmez, alçaklığını anlamaz.
Ey gönül! Nefsin kibir ve gurur çukurundan kurtul da sen de bakır gibi iksire hizmet edip bir altın hâline gel. Gönülleri kuşatan sevgiliye hizmet et.”
Bir yerde, “Nefs, kuvvetli bir hilekârdır” diye buyuran Hazreti Mevlâna’ya, “Gece ve gündüz hiç durmuyor, hâlâ riyâzâta devam ediyorsunuz” diyen oğlu Bahaeddin Veled’e şöyle cevap vermiştir:
“Allah etmesin, nefsin birdenbire dirilip de bir din yiğidine benzeyen aklı mağlûb ve harâb etmesinden korkuyorum.”
Hazreti Pîr bu mücâdeleyi şöyle dile getirir ve nefsini yenen kişiye ‘arslan’ diye hitâb eder:
“Şunu bil ki, safları bozup dağıtan arslanla savaşmak kolaydır; asıl arslan ise, nefsini mağlûb edendir.”
Kasîde:
“Bana göre âşık öyle olmalı ki, şöyle bir kalkınca, her tarafı ateşler sarmalı, her tarafta kıyâmetler kopmalıdır.
Cehennem gibi olacak, cehennemi bile yakıp yandıracak bir gönül olsun da, o gönlün önüne iki yüz deniz çıksa, hepsini de yaksın, yandırsın. Onun tek bir dalgası, bir deniz meydana getirsin.
Gökleri bir mendil gibi dürüp avucuna almalı, sonsuz zevâlsiz çerağı bir kandil gibi gök kubbesine asmalı.
O bir arslan gibi savaşa atılsın, onun timsah gibi bir kalbi olsun! O yeryüzünde kendisinden başka kimseyi bırakmasın! Hattâ kendisiyle bile savaşa girişsin!
Parlak nuruyla gönlün yedi yüz perdesini yırtsın da ötelerden, arştan, gök ehlinden ona; ‘Maşallah, Maşallah!’ sesleri gelsin.”